- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Herkes Mutluluk Peşinde Ama Hiç Kimse Mutlu Değil, Neden?

Neden Mutsuzuz?

Neden Mutluluğu Yakalayamıyoruz?

Mutluluğu Nerede Aramalıyız?

Bu dünyadaki herkesin tek bir amacı vardır: MUTLULUĞU YAKALAMAK. İstisnasız her bireyin yegâne arzusu budur. Doğduğumuz andan itibaren en büyük çabalarımızı mutlu olmak uğruna gösteririz. İstek ve arzularımızı yerine getirmek, iyi bir eğitim almak, zengin olmak, sevdiğimiz bir işle uğraşmak, kariyer sahibi olmak, güzel ve çekici olmak gibi başka başka amaçlarınızın da olduğunu söyleyebilirsiniz, fakat yine de bu arzularınızın derinlerine inip baktığınızda, aynı sonuca varacaksınız. Yani hiç kimse bu dünyada mutsuz olmak istemez. Herkes mutluluk peşindedir.

Kişi ister zengin ister fakir olsun, hiç fark etmez, herkes sadece mutlu olmak için eylemde bulunur. Tüm istek ve hayallerimizin özünde yatan da bu mutluluk arayışıdır. Peki, neden kalbimiz sonsuz, azalmayan, sona ermeyen türden bir mutluluk elde etmek ister? Ya da neden elde ettiğimiz mutluluk bir gün sona erer ve yerini acı doldurur? Ve mutluluğu bu kadar çok istememize, gece gündüz yılmadan onun için çabalamamıza rağmen, neden bu türden bir mutluluğa şimdiye dek hiç ulaşamadık? Şimdi bu üç önemli sorunun cevaplarına bir göz atalım.

1. Neden kalbimiz (içsel olarak) sonsuz, azalmayan, sona ermeyen türden bir mutluluk elde etmek ister?

Tanrı vecd doludur. O sonsuz mutluluk kaynağıdır. Yani ‘Tanrı’, ‘mükemmel mutluluk’ ve ‘vecd’ üç eşanlamlı sözcüktür. Peki, söz ettiğimiz bu mükemmel mutluluk nedir? Bu mutluluk iki özelliğe sahiptir: ebedi ve sınırsızdır.

Ebedidir: Mutluluk bir kez elde edilince, sonsuza dek elde edilmiş olur. Bu mutluluğu kaybetmek artık mümkün değildir. Ne onu gölgeleyebilecek bir acı, ne de ondan daha üstün bir mutluluk vardır.

Sınırsızdır: Geniş, sınırları olmayan, ölçülemeyen ve her an artan anlamına gelir. Tıpkı ucu bucağı olmayan bir okyanus gibi…

Bizler ruhuz ve Tanrı'nın bir parçasıyız. Her parça, kendi kaynağını ister. Bu nedenle doğal bir şekilde bizler de kaynağımıza, yani Tanrı’ya doğru çekiliriz. Kaynağımızı (Tanrı’yı) elde etmekle de tam (mükemmel mutlu) oluruz. Çünkü Tanrı, ananda'dır, yani vecddir, sonsuz, sınırsız ve her zaman çoğalan mutluluk kaynağıdır. Dolayısıyla kişi Tanrı'yı reddetse, ateist bile olsa, aslında herkes Tanrı'nın peşindedir. Herkes Tanrı arayışındadır. Herkes Onu ister. Bu nedenle O’na ulaşana dek sonsuz mutluluk arayışı devam edecektir, sonlanmayacaktır ve aslında sonlandırılamayacaktır da.

2. Elde ettiğimiz mutluluklar neden bir gün sona erer ve yerini acı doldurur?

Şimdiye kadar elde ettiğimiz tüm mutluluklar, maddi dünyaya ait olan mutluluklardır. Zenginlik, başarı; kariyer, çocuk, ev, araba sahibi olmak, üniversiteyi kazanmak, istek ve arzularımızı yerine getirmek gibi şeyleri elde ettiğimizde hissettiğimiz mutluluklar… Fakat maddi dünya, doğası gereği yanıltıcıdır. Bu nedenle sunduğu mutluluklar da gerçek değil, geçicidir. Bu tip maddi mutluluklar gün gelir azalarak yok olurlar. Çocuğu bir kaç gündür kayıp olan bir annenin onu bulduğundaki mutluluğunu bir düşünün. Çocuğuna,  onu hiç bıkmayacakmışçasına sıkı sıkı sarılır. İlk sarılışındaki bu mutluluğu tarif etmek mümkün değildir. İkinci sarılışındaki mutluluğu daha hafiftir.

Üçüncüsünde mutluluk hissi daha da azalır. Yapılması gereken ev işleri aklına geldiğinde ise, çocuğuna dışarı çıkıp oynamasını söyler. Çocuk, hala annesinin kucağında kalmak isteyip bu konuda ısrar edecek olursa, annesi kızgınlıkla "seni sürekli kucağımda taşıyamam ki!" diyerek onu azarlayacaktır. İlk anki mutluluk tamamen yok olmuş, yerini kızgınlık doldurmuştur. Başka bir örnek daha verelim. Motosiklet sahibi olan birini düşünün. Deneyimlediği mutluluk, komşusunun yeni arabasını görmesi üzerine anında yok olur. Yeni araba sahibi olan birinin ilk günkü mutluluğu da, bu arabanın çizilebileceği ya da çalınabileceği olasılığı karşısında gölgelenir ve yerini korku alır.

İlişkilerimizde de aynı şey söz konusudur. Bir oğlan, hoş bir kızla karşılaşır. Mutluluğu ya da gerçek aşkı bulduğu düşüncesiyle onunla evlenmeye karar verir. Aynı çatı altında yaşamaya başladıklarında küçük tartışmalar başlar. Zamanla bu tartışmalar kavgalara dönüşür. Ve bu klasik hikaye çoğunlukla kişinin “hayatının aşkından” ayrılması ile son bulur. Aşk, cinsellik, iş hayatı, aile ve yakınlarınızla olan ilişkilerinize bir göz attığınızda bu gibi konuları kolaylıkla görebilirsiniz. Günlük hayatımız sürekli buna benzer durumları gözümüzün önüne serer. Dolayısıyla bu dünyada elde ettiğimiz mutluluklar geçicidir. Fakat özümüz ebedi ve sınırsız bir mutluluk talep ettiğinden bu geçici şeyler onu asla tatmin etmez. Bu nedenle de elde edilen mutluluklar, zamanla azalır ve acıya dönüşür.

3. Mutluluğu bu kadar çok istememize, gece gündüz onun için çabalamamıza rağmen, neden bu türden bir mutluluğa şimdiye dek hiç ulaşamadık?

Size bir hikaye anlatayım. Nasreddin Hoca, gece vakti evinin dışında bir şeyler aramaktadır. Nasreddin Hoca’nın bu halini gören meraklı komşusu Hoca’nın gece gece ne aradığını sorar. Hoca, "yüzüğümü kaybettim", diye cevap verir. Komşusunun merakı dinmez ve sorar: "Nerede kaybettin? İstersen bulmana yardım edeyim?" Hoca ise yüzüğünü evde bir yerlerde düşürdüğünü, şimdi de bulamadığını söyler. Komşu şaşkınlıkla; "Evin içinde olan bir şeyi neden dışarıda arıyorsun ki? Nasreddin Hoca şöyle cevap verir: "Evim karanlık, ışık yok ki! Ama ay burada her yeri aydınlattığı için yüzüğümü bulabilirim."

Bizler de tıpkı bu hikâyedeki Nesreddin Hoca gibi, elde etmek istediğimiz mutluluğu her zaman yanlış yerde, DIŞARIDA, yani maddi dünyada aradık. Bu nedenle de ona hiç bir zaman ulaşamadık. Yıllarca mutluluğun peşinde koştuk, ama sınırsız ve yok olmayan mutluluğu şimdiye dek elde edemedik. Çünkü mutluluğu hep kendi kaynağımızdan uzak yerlerde aradık.

Tanrı kavramını yaşantımıza dahil etmek, bize acıdan uzak gerçek mutluluğun kapısını aralayacaktır. Aksi taktirde maddi doğa, kendi kıskaçları arasında bize acı çektirecektir. Fakat hiç kimse acı çekmek istemez. Tıpkı hasta birinin "hasta olmak istemiyorum" demekle kastettiğinin "sağlıklı olma arzusu” olması gibi, bizler de "acı çekmek istemiyorum" dediğimizde aslında beyan ettiğimiz şey "mutlu olmak istiyorum" ifadesidir. Ya da tam tersi, mutlu olma isteği, acıdan uzak bir hayat arzusuna işaret etmektedir. ("Ben mutlu olmak istiyorum" = "Ben acı çekmek istemiyorum") Hepimiz sadece ve sadece bu tek amacın, yani sonsuz mutluluğun peşindeyiz. Ve bu da üçüncü özelliğimizin bir kanıtıdır. Çünkü Ruh (ben) ananda'dır, yani vecd ve sonsuz mutluluk doludur. Bu mutluluğu dışarıda değil, kendi kaynağında aramalı ve oraya dönmeliyiz. Ancak bu şekilde onu elde edebiliriz.