- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Her Türk Faşist Doğar!

Geçtiğimiz hafta sonu ODTÜ’de düzenlenen 1. Teoloji Sempozyumu’ndaydım. Aklımda da bambaşka bir yazı konusu vardı; Ertuğrul Özkök’ün geçtiğimiz haftalarda Assos’ta “Felsefe,Tanrı ve Din” konulu bir etkinliğe katıldıktan sonra “İki Gün Allah’ı Aradım” diye yazmasına nazire yapacak, “Allah’ı çoktan bulmuşlar” ve “çoktan kaybetmişlerden” oluşan iki grubun üç günlük macerasını kaleme alacaktım.

Ne var ki son gün yaşananları tahmin edemezdim.
Yaşananları kısaca özetlemek gerekirse; sempozyumun son gününde önce bir sunum, daha sonra ise Edip Yüksel ile birlikte bir tartışma için sahne alacak Sevan Nişanyan, bir grup ODTÜ’lü tarafından protesto edildi. Protestocu grup önce Nazi mizanseni ile Nişanyan’ın konuşma yaptığı kürsüye çıktı, pankart açtı ve bildiri okudu. Nişanyan konuşmasına devam etti. Ancak verilen arada ortalık karıştı. Nişanyan’a “bir daha ODTÜ’ye gelme” dediklerini ve karşılığında kendisinden küfür işittiklerini belirten öğrenciler, Edip Yüksel ile yapılacak tartışma öncesi sahneyi tamamen işgal etti ve Nişanyan’ın konuşmasını, dolayısıyla tüm programı sabote etti. İkilinin konuşmasına izin vermeyen eylemcilerin işgali, fiziki müdahaleye kadar uzandı. Sonunda organizasyon komitesi, etkinliğin iptal edilmesine karar verdi. Bu defa da Nişanyan ve Edip Yüksel geri adım atmadı, konuşmalarını yapacaklarını belirtti. İkiliye dinleyicilerden bir grup da destek verince, tarafların arası iyice gerildi. Nitekim planlanan tartışma, ışıkları söndürülen ve boşaltılması istenen salonun bir köşesinde, mikrofonsuz ve ayaküstü, yarım yamalak gerçekleşti.

İşin buraya kadar olan kısmı, bu tip etkinliklerde zaman zaman görülen ve aslında çok basit biçimde önü alınabilecek, çözümlenebilecek olaylar... Bu denli büyümesinde ve ortamın gerilmesindeki en büyük sorumlu ise konuşmacının karşısına geçip düdük çalan çocuklar değil, organizasyon komitesi...

Benim asıl değinmek istediğim yönü ise, olayları biraz deştiğinizde önümüze serilenler...

O gün ODTÜ’de sosyalizmi benimsemiş eşcinseller ve feministler, hemen her ortamdan aforoz edilmiş ateist bir Ermeni ile sürgünde yaşayan, kafir ilan edilen, öz kardeşleri tarafından bile dışlanan, ölüm tehditleri alan Kürt kökenli bir aydına açıkça zulüm uyguladı. Saçmalık madde bir...

Tamam söz konusu etnisite değildi ama toplumun en dışlanmış, ezilmiş ve mağdur edilmiş kesimlerinin ilk fırsatta birbirlerine böylesine ‘girişmeleri’ buram buram ‘kompleks’ kokuyor... Benim gözümde bu böyle. Homo homini lupus...

LGBT’ler Sevan Nişanyan’ı kadınları aşağıladığı ve erkek egemen tavırlarından ötürü protesto ediyor ama bir yandan Edip Yüksel’e “seninle sorunumuz yok, sen konuşabilirsin.” diyor. Oysa Edip Yüksel’in “Mesaj” isimli Kuran çevirisinde, eşcinsellik için açıkça “sapıklık” ifadesi kullanılıyor. Protesto adını verdikleri şey, körün tuttuğunu öpmesi... Saçmalık madde iki...

Tabi ki aynı tavrın Edip’e de takınılmasını istemiyorum ya da bundan dolayı hayıflanmıyorum.... Oysa izin verselerdi, akşamında Edip Yüksel ile “Kuran çevirilerindeki homofobi” temalı geniş bir tartışma yapma planımız vardı. Bir ara KaosGL için yazdığım -dergide yayınlanıp yayınlanmadığından emin değilim ancak bir kaç internet sitesinde yer aldı- bir yazıda bu konuya değinmiş ve tüm erkek Kuran mealcilerini seçtikleri kelimelerden ötürü kıyasıya eleştirmiştim...

Gelelim en büyük saçmalığa...

Faşizm sadece polisle, askerle, jopla, gazla, kanunla, kitapla olmaz.

Demokrasinin, fikir ve vicdan hürriyetinin, farklı inançların, düşüncelerin, teorilerin beşiği olması gereken bir üniversitede, tüm bu hasletlerin bayrak taşıyanı olması gereken grupların kendilerine seçtikleri eylem tarzının su götürmez bir faşizm olması... Ne yaman çelişki!

Bu güne kadar hep bastırılan, ailelerinde, toplum içinde, okulda düşüncelerini açıklamalarına, savunmalarına izin verilmeyen, “sus” diye azarlanan gençlerin bildiği tek geçer akçe bu mu? Yaşadıklarından, kendilerinin ya da arkadaşlarının başlarına gelenlerden damıtabildikleri hayat deneyimi ‘katılmadığın görüşü sustur’ mu?

Yoksa ‘sınırsız özgürlük’ kulağa hoş gelen ama uygulanması kaoslara neden olan bir ütopya mı?

Değil. İkisi de değil... Peki ama ne?

Kaan Göktaş
twitter.com/kaangkts [1] | facebook.com/kaangkts [2]

Not : Bu olayı çok daha geniş ve kişisel yorumlarla süslenmiş bir şekilde bir de kendi blogumda, www.kaangoktas.net’te işleyeceğim.
Ayrıca yine aynı blogta ikinci bir yazıyla, sempozyumun geneline dair bilgileri ve üç gün süren konuşmalardan derlediğim notları da paylaşacağım. Geniş bir fotoğraf arşivi ve kaydettiğim videolar ile birlikte.