- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Gezi Parkı… Atatürk ve Tayyip Erdoğan…

Nerdeyse on beşinci gününü geçirdiğimiz Gezi Parkı olaylarını bugüne kadar yüzlerce yazar, çizer ve yorumcu gazetelerde, televizyonlarda ve çeşitli yayın organlarında hemen her yönü ile ele aldılar.Her meşrepten, her düşünceden kişiler, gruplar kendi bakış açılarına göre yorumladılar, fikirlerini beyan ettiler. Kimileri ağaçları savunanlara hak verdi, kimi hükümetin politikalarına…
Sabit ve gerçek olan bir şey var ki; Amaçlar olayın nedenini aşmış bir durumda…
Ağaçları dolayısıyla Gezi Parkını savunanlar ağaçlar üzerinden hükümeti, hükümet ise göstericilerin taşkınlıklarından muhalefeti pataklamaya çalışmakta. Bu arada kendine göre birtakım lobilere gönderme yapıp işi amacından saptırmakta. Ve bu arada bundan nemalanmak için de çeşitli devletler olayları çeşitli yollarla körüklemekteler.

Ben Gezi Parkı olaylarından çok gözlerimizin önüne serdiği ve Gezi olayları ile alakasızmış gibi görünen ama temelde yatan başka şeylerden bahsetmek isterim.

Ülkemiz ne modeli olursa olsun ve hangi gelir düzeyine erişirse erişsin hala eskiden olduğu gibi kolay olmasa da; Operasyonlara açık bir durumdadır. Yani her an bir takım müdahalelere açıktır. Her ne kadar Başbakan “aldık başımızı gidiyoruz” dese de bizim başımızı alıp gitmemiz için daha kırk fırın ekmek yememiz lazımdır.,Ve bir başka durum,
Mustafa Kemal Atatürk gibi liderler tabiatları gereği ne kadar demokrat olduklarını ifade ederlerse etsinler, onlar daima otoriterdiler. Neden mi?
Birincisi kişilikleri itibarıyladır. Yani onlar daima dünyadaki örneklerinde olduğu gibi mutlak yöneten ve karar verici olmayı yeğlerler. Hareket yöntemleri ne olursa olsun, daima tek karar vericidirler. Elbette duruma ve ortamına göre birtakım karar değişiklikleri, duraksamalar veya geri çekilmeleri olsa bile bu onların otoriter olmadıkları anlamına gelmez.

İkinci neden ise; Amaçları yani idealleri buna izin vermez. Çünkü onların hayallerinde kurguladıkları bir ülke ve onun halkı vardır. Hayallerini gerçekleştirmek için de çeşitli operasyonlar yapmaktan da çekinmezler. En büyük meziyetleri verdikleri kararları süratle uygulayıp sonuçlarını görmek istemeleridir.

Aslında buna bir üçüncüsünü de ilave etmek gerekir. Sabırlı değillerdir. Ülkelerinin hayal ettiği durum ve seviyeye geldiğini iktidardayken yani yaşarlarken-ki ömürlerince iktidarda kalmayı kendilerine hak ve aynı zamanda bahşedilmiş vazife bilirler- neticesini görmek isterler. Dolayısıyla sabırsız ve tahammülsüzdürler. Onlar için davadan ödün vermek-taktik gereği haricinde-zaaftır.
Bu yazdıklarıma itiraz edenlere Dünya Devrimler Tarihini incelemeleri tavsiye ederim.

Başbakan Tayyip Erdoğan da öyledir. O hükümet kurmak için ya da diğer partiler gibi mevcut sistemde hizmet etmek ve başarıl olmak için gelmemiştir. O mevcudu değiştirmek için görev almıştır ve kafasında o düşünce ile iktidara talip olmuştur. Onun vazifesi milli gelirin şu kadar binlerden alınıp katmerleştirilmesi değildir. Amaç Türkiye’nin politik sistemini değiştirmektir. Tabii ki ekonomik kalkınma umurunda değil diyemeyiz. Ama asıl amaç ekonomik başarının politik sistemin değiştirilmesinin yardımcısı ve aracısı olmasıdır.
Başbakanın amacının ne olduğu bugün konumuz değil ve zaten herkesçe malum. O da ideolojik liderler gibi fani dünyada ideallerinin kısa sürede amacına ulaşmasını ve neticelerini dünya gözüyle görmek istemektedir.

Fakat elindeki imkânlar Mustafa Kemal Atatürk gibi müsait değildir. Basın, yayın gelişmiştir. Yapılan hiçbir şey gizli kalmamaktadır. O zamanın otoriter rejimleri, ideolojileri çağ dışı kalmıştır. Ayrıca karşısında seksen yıllık yeniden şekillendirilmeye çalışılmış toplum vardır. En önemlisi, kendi yandaşları dahi özgürlüklerinden ödün vermeye ve baskılara eyvallah demeye yanaşmamaktadırlar.

Lakin bu tür ideolojik ve otoriter liderlerin hesap etmedikleri bir şey vardır,
Toplumlar kısa sürede manipüle edilebilirler ve hatta(Sovyetlerde olduğu gibi) uzun süre baskı altına alınabilirler. Lakin kültürel anlamda kısa sürede dönüştürülemezler. Nitekim ülkemiz cumhuriyetin kuruluşundan 90 yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen hala dönüştürülememiş ve çalkantılar içerisinde olmasının sebebi de budur.

Toplumların dönüşmesini baskı ile hızlandırabilirsiniz. Mesela mücbir sebeplerle fesi yasaklayıp şapkayı getirebilirsiniz. Halk onu kullanmak zorunda da kalabilir. Ancak benimsemez ve fırsatını bulunca fırlatıp atar.
Kısaca şunu demek istiyorum; Toplumsal dönüşüm ve reformlar toplumun kendi benimsemesi ve kabulü ile ancak olabilir. Bu yavaş ama huzurlu ve barışçıl bir yöntemdir. Ne yazık ki Atatürk ve Tayyip Erdoğan gibi otoriter liderlerin bu işlerine gelmez…
Dolayısıyla Gezi Parkı gibi olayları daha uzun bir müddet yaşayacağız…