- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Gezi Direnişi ve İki Demokrasi Anlayışı

İçinde yaşadığımız sistemlerin –belki de- en kabul edilemez yanlarından birisi milyonlarca insanı edilgen –pasif- hale getirmesi, söz ve karar verme hakkından mahrum bırakmasıdır. Birkaç cümle ile bunu açıklamaya çalışayım. Herkesin bildiği gibi tüm temsili demokrasilerde belli aralıklarla –ki bu genellikle beş yılda birdir- seçimler yapılır ve milyonlarca insan önlerine konulan milletvekili adaylarından veya partilerden birine oy verir. Onların verdiği oylarla milletvekilleri seçilir, yeni parlamentolar oluşur, hükümetler kurulur.

Çoğunlukla ve genellikle bizler önümüze koyulan listelerdeki isimlerin, nasıl o listeye girdiğini, kapalı kapılar ardında nelerin döndüğünü bil-e-meyiz. Ve onları bir kez seçtikten sonra, onları denetleme ve geri alma şansımız olmadığı gibi, her gün her saat toplumsal yaşamda meydana gelen değişiklikler konusunda da söz ve karar sahibi olma hakkımız da olmaz. Ayrıca bu seçilenlerin çoğu, para, kariyer ve toplumsal ayrıcalığı olan kişilerdir. Bu beş yıllık süre içinde zaman zaman bizleri yakından ilgilendiren konular konusunda, söz ve karar sahibi olma arzumuzu göstermeye kalktığımızda buna da pek sıcak bakılmaz, hatta öfke duyulur. Yasalar, yasaklar, onlar yetmezse kolluk güçleri dikilir karşımıza.
Sürekli edilgenliğe mahkum edilmiş geniş yığınların bu –edilgen- duygularından arınıp, söz ve karar verme duygu ve eyleminin geliştiği anlar, kitlesel direniş anlarıdır. Kitleler ortaklaşa bir eyleme başladıklarında –eşyanın doğasına uygun bir şekilde- eylemlerinin ihtiyacına uygun demokratik karar organlarını da yaratmaya başlarlar. En küçük ihtiyaçlar için bile kendiliğinden örgütlenmeler ortaya çıkmaya başlar. Seçilenler her an görevlerini daha iyi yapabilecek birine devredebilir, ya da onu seçen insanlar tarafından geri alınabilir. Bürokratik, kapalı kapılar ardına sığınmışların aksine, burada herkes herkese fikrini söyleyebilir, herkes kimi beğenip kimi beğenmediğini ifade edebilir. Herkes demokrasinin edilgen değil, aktif bir unsur haline gelir. Bunun diğer bir yansıması da sıradan insanların özgüvenlerinin güçlenmesidir. Yaşamı başka bir perspektifle kavramaya başlamasıdır.
Şöyle düşünün: 80 yaşındasınız ve yirmi yaşından itibaren her beş yılda bir oy kullanarak bir ömür geçirdiniz. Yani 12 kez seçim sandığına gidip oy kullandınız. Her oy verişiniz beş dakika sürse, tüm yaşamınız boyunca kullandığınız demokratik hakkınız 60 dakikadır. Ama buna razı olmadan demokratik haklarını yaşamın her alanında ve sürekli kullanmak isteyen bir halk, yönetilmesi kolay bir halk olmaktan çıkacaktır. İşte bu durum, sadece iktidar partilerinin değil, kitlelerin öz örgütlenmesinden, kendine güveninden korkan her türlü –sağ veya sol- bürokratik partilerin korkulu rüyasıdır. Onlar için tüm ömrü boyunca sadece seçimlerde oy verip daha sonra kaderine razı olmak yeterlidir.
Bu nedenle, milyonlarca insanı bürokratik diktatörlüklerle inletmiş Stalinistlerin, Kemalist ulusalcıların, Kuzey Kore gibi hanedanlıkları bile “sosyalist” görebilenlerin İstanbul parklarında başlayan Halk Forumlarını anlama, güçlendirme şans yoktur. Bu bir bilinç sıçramasıdır, demokratik bir umut ışığıdır, yeni bir başlangıçtır.
Sanırım, gerek hükümet kanadının, gerekse aynı kafaya sahip olanların “tepkinizi ortaya koymak için gelecek seçimi bekleyin” demeleri daha kolay anlaşılıyor.