content
04 Tem

Gerçek Kriz Hangisi

Ekonomik Kriz

Son zamanlarda baş gösteren ekonomik kriz Türkiye'yi tamamen vurdu mu bilmem ama bizim haneye fena çarptı. Oldukça vurdumduymaz bir kişiliğe sahip olsam da ben bile stres sahibi oldum bu buhranda.

 “Benim konum; sanat aşkı, kültür aşkıdır” derken, aman Tanrım!.. Gerçek aşk paraymış meğer... Temel ihtiyaçları bile karşılayamayacak hâle gelmişiz ki hane halkında bu durumu en son keşfeden yine ben oldum.
Mutlu mutlu yaşamaktayken, nasıl bir anda parasızlık girdabına sürüklendiğimi fark edişimin öyküsüne gelince…

Bir akşam, çok sevdiğim arkadaşımla gittiğim kafede içmişiz çaylarımızı, yemişiz tatlılarımızı, istemişiz hesabı: O da ne? Cüzdan da nakit kalmamış! Olsun… İsterse ceplerim bomboş olsun. Çıkardım kredi kartımı, uzattım havalı havalı… Burnuma dayanan pos makinesine girdim şifreyi… Otuz saniye geçmeden, tırrrt diye çıkan kâğıdı cırrt diye çeken garson:                                                                                                                                           

-"Hanfendi, limit yetersiz diyor." demez mi?                                                                                

Eyvah! Ne oluyor? Etrafı bir sis bulutu kaplamaya başladı. Perspektifte de bir hata olmalı. Kocaman pos makineli dev bir garson bana bakıyor ve ben “Guliver'in Cüceler Ülkesi”ne ışınlanıvermişim. Küçüldükçe küçülüyorum. Yok, yok, “Âlice Harikalar Diyarında”yım, yanlış kurabiyeyi yedim sanırım. İç sesim: “Tekrar denemek istiyorum. Joker hakkımı kullanabilir miyim? Hımm olmaz mı? Pas geçsek? O da mı olmuyor?" diye yalvarırken,                                                                        

-"Peki, nakit ödeyeyim." cümlesi dökülüverdi dudaklarımdan.

Sesim, cümlenin sonuna doğru iyice kısılmış, duyulmaz bir hâldeydi. “Nakit mi ödeyeyim, ben ne dedim, hangi parayla?”                                                                                                  

Görüntü yeniden netleşmeye başlayıp sis bulutu dağıldığında, arkadaşımın hesabı çoktan ödemiş olduğunu fark ettim. Banaysa onun hakkını nasıl ödeyeceğimi düşünmek kalmıştı. Sohbet o kadar tatlıydı ki saatin gece yarısını geçtiği gerçeği balyoz gibi indi masaya… Taksiye binmezsem balkabağına dönüşürdüm mutlaka…

ATM önünde kısa bir konaklamadan sonra nakit avans umudu da suya düştü tabii…                                                                              

Başa gelen çekilir! Çekildi de… Toplu taşıma araçları hangi gün için duruyordu ki?                                                                                                                                        

Neyse sonunda vardım eve…

Bazı geceler odamda yattığım yerden bazı gecelerse salonda, üyesi olduğumuz dijital televizyon yayınının akvaryum görüntülü; 50’ler, 60’lar müzik kanalı eşliğinde kitap okurdum. Bu da o gecelerden biri…                                                                                         

Aldım çayımı, açtım kitabımı; bastım kumandaya, buldum kanalımı…                                   

O da ne? “Üyeliğiniz bu kanalı kapsamamaktadır.”                                                                

Nasıl olur? Daha dün gece kapsıyordu.                                                                                         

Aa, alt tarafı müzik kanalıydı. Onu da mı bir üst üyelik paketine taşımışlar? Ben de yerel bir kanal açarım. Allah Allah…

 “Üyeliğiniz bu kanalı kapsamamaktadır.”

Otuz saniyelik bir boş bakıştan sonra birden jeton düşüverdi. Kredi kartım ne kadar zamandır yetersizdi ki üyesi olduğumuz dijital televizyon yayın sistemi parayı çekememiş, bir gece yarısı darbesiyle tüm yayını bizden alıp gitmişti.                                                                          

Neyse yarın ilk iş telefon açıp nakit yatıracağımı söylerim. Zaten otomatik ödeme tersti bana…

Sabah uyanır uyanmaz cep telefonumu açmaya yeltendim. Bastım açma tuşuna, tık yok.  Nasıl açılmaz, basamadım mı?                                                                                                 

Bir daha bastım: Tepki de hayat belirtisi de yok. Olamaz, telefonum açılmıyor! Daha dün gece sapasağlam olan telefon, bu sabah nasıl açılmıyor? Telefonu açmakla uğraşırken, bir yandan asabi bir şekilde aile fertlerine seslenmeye başladım:                                                     

–“Ben bu televizyon yayınının üyeliğini iptal ettiriyorum, neydi telefon numarası?”              

Bir elim hâlâ telefonu açmaya çalışıyor, diğer yandan da ev telefonunun ahizesini kaldırmış anneme numarayı söylemesi için delileniyorum. Annem bana bir şey söylemek istercesine tam ağzını açmıştı ki numarayı hatırlayıp tuşladım hemen. Kulaklarıma inanamıyordum: “Dııııt… Sayın abonemiz, telefonunuz borcundan dolayı kesilmiştir…”                                            

İmdat! Annem fonda; evle ne kadar ilgisiz olduğum, telefonun ne zamandır kesik olduğu hakkında konuşurken, ben cep telefonuna sarılmıştım bile. Bu sefer de o su koyuverip “batarya zayıf” demez mi? Muhtemelen ilk çalışta, açılma yerine kapanacaktı.

Öf! Neler oluyor böyle?                                                                                                                 

Tırım tırım şarj aletini aramaya başladım. Yok, yok yok! Bir türlü bulamıyorum.                

Evdeki tüm telefonlar aynı marka olduğundan tek tip aletle şarj ediliyordu. Çok yardımsever bir aileyiz ya aynı cins olan şarj aletlerini “Siz de yok mu?” sorusunu soran herkese dağıtmış, bütün aile fertleri tek bir şarj aletiyle idare eder duruma gelmiştik. Sevgili kardeşim de kendisine ait şarj makinesini işe giderken yanında götürmüş; evde birbirinden zayıf bataryalı, şarj edilmeyi bekleyen bir sürü telefon bırakmıştı. Birkaç deneme sonunda ebeveynimin telefon bataryaları da sıfırı tüketip “çalışmam!” diye haykırdı..

Kredi kartım işlemez durumda, televizyon izleyebilmek için tek çarem olan dijital yayın kararmış, ev telefonu kesilmiş ve ben; biri bozuk, diğerlerinin bataryası boşalmış bir sürü telefonla baş başa kalmıştım. Şarj edebilsem ne olacaktı ki? Cevabı geldi hemen: Kontörüm de bitmişti…

Kötü bir rüyada gibiydim. Hani şu koşmak isteyip sürekli yerinizde saydığınız ya da bir ayakkabınızın tekini sokakta kaybettiğiniz o garip rüyalardan…

Sanmayın ki sözünü ettiğim o rüya burada kesildi de uyandım. Ne gezer!                                   

Kötü rüya karabasana dönüp üstüme üstüme gelmeye devam etti bıkmadan. O devam eder de benim yazım etmez mi?

Tabii ki edecek... Hem de pehlivan tefrikası gibi uzun uzun… 36 kısım tekmili birden yazmaya kalksam okurun da editörün de sabrı taşacak. O hâlde bu defalık burada kesmem gerek. “Tekrar görüşmek üzere…” diyerek, selamlıyorum sizleri…

 Mutlu kalın, esen kalın her zaman…

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

4 Kere Cevaplanmış to “Gerçek Kriz Hangisi”

  1. 1
    Halit SUİÇMEZ Says:

    Merhaba,

    Demek ki, gerçek kriz hane halklarını fena etkilemiş.

    Güzel anlatmışsın öyküyü.. selamlar..sevgiler..

    halit

  2. 2
    MORİS OVADYA Says:

    Yazınızı çok beğendim. Çok eğlenceli olmuş. Ayrıca çok önemli bir konuya değinmişsiniz . Teşekkür ediyoruz ve devamını dört gözle bekliyoruz

  3. 3
    Şeli Levi Says:

    tebrikler elinize sağlık. hikayenin sonunu merak etmemek elde değil

  4. 4
    ege şaziment Says:

    Krizin etkilerini sıkısıklıktan basa gelebilecekleri harika bir dille anlatmıssınız. çok heyecanlı gidiyor .
    son yazınızı da okudum fakat yoruma kalaplı dıyor. ayrıca hibrit dil yazınız da cok guzel yorumları hak eden bır yazı. kapalı oldugundan buraya yazıyorum



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank