- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Gece Gözlü Unutamadım Seni

Arabada dinlediğimiz muğamlar eşliğinde, güzel bir sonbahar sabahında Bakü’den çıkmıştık yola. Seyrine doyamadığım bir birinden güzel ovalardan, tepelerden, köylerden, küçük şehirlerden geçmiştik. En meşhur ressamların fırçası böyle manzaralar

çizebilir mi tuallerine diye düşünürken, bir yamacın eteğinde sırtına astığı tar’ la koyun güden çoban ilişmişti gözüme. Böyle bir güzelliği görmek bir daha nasip olmazdı biliyordum. Hemen arabayı durdurarak fotoğraf çekmek için araçtan inmiştim. Dağların eteğindeki kayalıklarda inleyen; ”Nebinin bığları eşme eşmedi ay balam eşmedi” muğam’ının yankısında kaybolmuştum. Sanki Nebi başında kara kalpağı, sırtında tüfeğiyle doru atının üstünde dikelmiş dağların koynundan Hacer’ine sesleniyordu. Hafif esen rüzgârın savurduğu melodiler saçlarıma, yüzüme, avuçlarıma dokunuyordu sanki. Uçuşuyordu her bir tarafta nağmenin sevdası. “Nebinin atını heç at geçmedi…”

Saatler süren yolculuğumuza Fuzuli şehrini gezip görmek için ara vermiştik. Evine misafir olduğumuz can kardeşlerimizin helal lokmasından nimetlendikten sonra, içimizi burkan vedayla yola revan olmuştuk. Kadim Türk yurdu Karabağ’ın her bir taşı, toprağı, köyü şehri bizi bekliyordu. Benimse kalbim ata toprağımı göreceğimin heyecanı, ona kavuşacak olmanın aşkıyla çağlıyordu.

Ve davetli olduğumuz toy sahipleri… Biliyorduk ki evlerine konuk olacak Türkiyeli kardeşlerini yani bizi canı gönülden, bin bir heyecanla bekliyorlardı. Boş yere eğleşmek olur muydu hiç? Ardımızda onca güzel anları bırakarak yeniden yola koyulmuştuk. Bereketli ekinler, gümrah çayırlar, inip kalkan petrol kuyuları, toprağı siyaha boyayan zengin yeraltı nehirleri, doğal gaz bacalarının canavar gibi püsküren alevleri yanımızdan geçip gidiyordu.

Biz ise muhabbet ile yol alıyorduk. Arabanın teybinde çalan Azerbaycan’ın ünlü mugannisi Niyameddin; “Dünya senin dünya menim, dünya heç kimin.” diyordu. Söylediği mahnı sanki insanoğlunun fikrini ve akıbetini tabiata anlatıyordu.

Yüksek bahçe duvarlarıyla çevrili olan toy evine vardığımızda akşamın alaca rengi çökmüştü köyün üzerine. Elektrik lambalarıyla aydınlatılan büyük bahçeye masalar kurulmuş, üzeri birbirinden lezzetli görünen yemek çeşitleriyle donatılmıştı. Eş dost akrabalar masa etrafında oturmuş, müzisyenlerin ritimli oyun havalarına eşlik edenleri izliyorlardı.

Bizi masaya buyur ettiklerinde, toy sahibinin mikrofondan bize hitaben “Türkiye’den gelen kardeşlerimiz hoş geldiniz.” Sözüne bütün davetlilerin alkışları eşlik etmişti. Ayağa kalkıp hepsini selamladıktan sonra kardeşlerimizle tek tek el sıkışırken, garmon’ un, nağara’ nın, tar’ ın ve klarnet ’in yüreğinden sızan Azerbaycan’ın toy musikisi nazlı nazlı yayılıyordu.

Bir başkadır kardeş meclisinde var olmak. Öyle çok şey anlatmak istiyorum ki… Ama Aşk ve sevgi sözünüm kökü yürektedir büyüdükçe büyüyor. Anlattıkça çoğalıyor.

Garmon üstünde kelebek zarafetiyle dolaşan parmaklar, kenarına dokunup ritim tutulan nağarayla birleşince, bir melodi iner gönüllere. Taa yürekten seslenir, okşar ruhumun en duygulu yerini.

“Ömrüm hep bahar olsun, seven sevilenin yanında olsun, her kız gelin, her delikanlı damat olsun. Her daim çalan Vağzalı olsun.” Diyerek toy akşamı başladı gece gözlü toyunda.

Her evin nazlı gaydası, Azerbaycan da her genç kızın gelinliğinin nefesidir Vağzalı. Hele de Karabağ’ da Gece gözlü köyünde bir başka seslenirdi Vağzalı.

Aradan geçen yirmi üç yıl unutturamadı bana o günü. Ne zaman bir düğün görsem, ne zaman gelin çıkarma havasını duysam kapatırım gözlerimi giderim yıllar öncesine, Karabağ’a. Gece gözlüye… Şimdinin yaralı yüreğine, çapraz dağlanmış sinesine, “oy” diyen dillere, “vatan” diye yayan gönüllere… Masumlara, mazlumlara…

Sonra özümden akan yaşlar yüreğimi acıtır. Derin bir ah çekerim içimden, şimdi nerede Karabağ, nerede Gece gözlü köyü. Uzaktan Kulaklarıma Karabağ şikestesinin segâh sesleri gelir. Ağlama Dağlık Karabağ ağlama.”