content Güney Marmara Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
10 Ağu

Eraydın da Dikkat Etmeli!..

Bandırma’nın dört bir tarafı inşaat alanı malum.
Daha ne kadar süreceği de meçhul.
Biterse, modern bir kente kavuşacağız da, ne zaman biteceği de bilinmiyor tabii ki.
Tam da yazın ortalarındayız.

Önümüz sonbahar ve ardından da kış. Yani yağmurlar gelecek.
Eğer, geçen kış yaşadığımız gibi yağmursuz ve kurak bir kış yaşayacağımız düşünülüyorsa, mesele yok da, ama tam tersi çıkıp da yağmur-yağış olursa Bandırmalı olarak hepimiz mahvolduk.

Hadi, şimdilik geçici bir çözüm olarak sabah-öğle-akşam saatlerinde kalkan tozu nisbeten bastırmak için arazözlerle kentin ana caddeleri sulanıyor, ama yağmurlar başlayınca, balçık çamurla vatandaş nasıl başedecek.
Gerçi, meteorolojinin bildirdiğine göre önümüzdeki 5 ay içerisinde doğru dürüst bir yağış da beklenmiyor. Bu belediyenin çalışmaları açısından rahat bir ortam sağlayabilir. Fakat, buna rağmen, bazı yerlere öncelik verilmesi mümkün değil mi acaba?
Geçtiğimiz yıl, Atatürk caddesi göz açıp kapayıncaya kadar bir süre içerisinde alt yapısıyla, üst yapısıyla bitirildi ve bugün son derece güzel ve de kullanışlı bir hale dönüştürüldü.

Ancak, aylardır hem Ordu caddesinde, hem İnönü caddesinde hem de Cumhuriyet caddesinde sürdürülen çalışmalar, her ne hikmetse bir türlü bitmi-yor, ya da bitirilemiyor.
Hiç biri de, Atatürk caddesinden daha uzun, daha geniş ve daha kapsamlı değil sanırım.
Müteahhit de, mühendis de değilim, ama yapılan çalışmaları karşılaştırdığımız zaman (bilmiyorum aynı müteahhit mi?) Atatürk caddesi ile diğer caddelerdeki çalışmalar arasındaki dağlar kadar farkı görüyorum.
Hele, İnönü caddesi!..
Kaldırımları işgal ediliyor ve belediye bir çözüm bulamıyor diye yıllarca yazdık durduk.
Sanırım, kaldırım işgaline belediye sonunda böyle bir çözüm buldu.
Baktı, zabıta gücüyle başedemiyor, “bari kaldırımları kazayım, delik deşik edeyim de, işgalciler orada tutunamasın” diye düşündü.

Bu düşüncesini de uygulamaya koydu.
Hakikatten, İnönü caddesinin kaldırımlarında işgalci isportacı görünmüyor.
Hepsi, caddeye inmiş durumda!..
Ancak biz neden işgaller kaldırılsın diyorduk?
Vatandaş, bu kaldırımlarda rahat rahat yürüsün diye.
İşin ilginç tarafı, kaldırım işgalleri belki kendiliğinden ortadan kalktı, ama vatandaş yine de kaldırımlarda rahat rahat yürüyemiyor.

Hoplaya, zıplaya, sıçraya yürüyor...
Aynen çekirge gibi...
Hatta, kimi düşüyor, kimi ayağını burkuyor, kimi de yüzün koyun yere kapaklanıyor.
Çünkü, kaldırım köstebek yuvasından hiçbir farkı olmayacak bir şekilde bırakılmış.
Tamam, ben isteğimden vazgeçtim. Tekrar kaldırımlar seyyar satıcılar tarafından işgal edilsin, ama en azından kaldırımlar da yapılsın.

Sonunda vatandaşlar da kullanamıyor ki!..
İnşallah belediye, buraları da görür ve gerekli çabayı sergiler.
Aksi takdirde, ölümlü olmasa bile yaralanmalı bir hayli kaza “geliyorum” diyor...
Benden söylemesi.

Ankara’da yaşanan susuzluk, Türkiye’nin gündemine oturdu, biliyorsunuz.
Hatta, susuzluk içerisinde Ankara’nın cadde ve sokaklarını suyun basıp da, sel sularından apartman dairelerinden, evlere, arabalara kadar zarar ziyanın milyon YTL’lere ulaştığını görünce, “İyiki Ankara’da yaşamıyorum” diye de dua ettim.
Yalnız şunu gördüm ki, tüm basın ve yayın organları söz birliği etmişçesine Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in beceriksizliğinden dem vurup, istifaya davet ediyor.
Yıllar yılı Ankara’nın belediye başkanlığını yapan Melih Gökçek’in, bu yılki kuraklığı göremeyip, su sorununu ikinci plana atması, bir anda gözden düşmesini de beraberinde getirdi.

Sadece basın istemiyor, mikrofon tutulan tüm Ankaralılar “istifa etsin” diye haykırıyor.
Gerçi, Bandırma ve çevresi için bu yaz ve önümüzdeki kış için herhangi bir su problemi görünmüyor, şimdilik.
Fakat, Gönen barajına güvenip de, suyumuzu har vurup harman savurur gibi kullanmak yerine, daha tasarruflu kullanmanın da formülünü geliştirmeliyiz.

Bunun için de, belediye ve basın elele verip, kamuoyunu konu ile ilgili olarak aydınlatmalıyız.
Ankara ve İstanbul’da, arabadan halıya kadar bir takım eşyaların ve araçların yıkanması yasaklanırken, Bandırma’da şakır şakır suların bu şekilde akıtılması da biraz nisbet gibi oluyor.
Herşeyden önce, bu kuraklıkta günah, bu kadar suyun bu şekilde israf edilmesi.
Bir de, Bandırma Belediye Başkanı Recep Eraydın’ın, Melih Gökçek’e yönelik sözleri dikkate alarak, kent için daha uzun vadeli ve gerçekçi çözümleri de, zaman kaybetmeden devreye sokmalı.
Bu bir ders gibi adeta.

Vatandaş, herşeyi kabulleniyor, ama susuzluğu asla kabullenemiyor.
Bunun küçük bir örneğini de geçtiğimiz yazda yaşadık zaten.
Biliyorsunuz, bir dirsek patlaması oldu ve 4-5 gün susuz kaldık.
Allah’tan tamirat çok fazla uzun sürmedi de, vatandaş isyan bayrağını çekmedi.
Gerçi, o zamanki hata bu yönetimin hatası değildi. Buna rağmen, gerek muhalefet, gerekse vatandaş susuzluğa karşı büyük tepki göstermişti.

İşte, tüm bunları göz önüne alarak, Başkan Eraydın’ın hem su konusunda yeterli bir çalışma, hem de yolların ve kaldırımların bir an önce tamamlanması konusunda, müteahhitleri biraz daha fazla sıkıştırması konusunda ayrı bir çaba sergilemesi gerekiyor sanırım.
Sonra, söylemediniz demesin de...

NEDEN DOĞUNUN SULARI BATIYA GELMEZ?
Tüm dünyayı sardığı gibi Türkiye’nin de küresel ısınmadan etkilendiği, bilinen bir durum.
Fakat, anlayamadığım bir şey var!.. Taa Sibirya’dan, Kazakistan’dan devasa borularla, doğalgaz getiriyoruz da, doğu ve güneydoğumuzdan gürül gürül akan akarsularımızdan, batı kentlerimize bu suyu neden getiremiyoruz?
Önümüzdeki yıllarda da bu kuraklığın daha da artarak süreceği dikkate alınırsa, bir yandan barajların bitirilmesi için ayrı bir çaba, bunun yanı sıra da, bu barajlarda toplanan suların da, boru ağlarıyla, susuzluk çekilen kentlere, göllere, barajlara taşınması gerçekleştirilmesi gerekmez mi?
Türkiye Cumhuriyeti, böylesine bir projeyi hayata geçiremeyecek kadar acz içerisinde olamaz herhalde.

Yoksa, bizim bilmediğimiz bir anlaşma yapılıp da, gürül gürül akan akarsularımızın üzerine barajların yapılması, bu suların bizler tarafından kullanılması bir şekilde engelleniyor mu?
Eğer, komşularımızın yeraltı petrol zenginlikleri, onların milli serveti ise, akarsular da bizim yerüstü zenginliğimiz olarak kendi milli servetimizdir.

Onlar nasıl ki, bir litre petrolü bedava vermiyorsa, biz neden boşu boşuna oralara akıtıp duruyoruz.
Umarım, böyle bir çalışma yapılır da, hem biz nisbeten susuzluktan kurtuluruz, hem de para kazanırız.

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank