- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Dost Acıyı Unutturandır

Dostluk nedir ki demeyin sakın. Asrımızda anlamını yitirmişse o başka!

O kadar önemlidir ki; “Kişi dostunun dini özerinedir”, “Kişi sevdiğiyle/dostuyla beraberdir” demiş Nebi (s.a.s).

Ve beraber olduğunda huzur bulduğundur dost. Tüm acılarınızı unutturabilendir, unutturandır dost…

Seni konuşturmadan, başkasının sözüyle, zan ile cezalandırmayandır dost.

Seni o, onu sen ‘bağlayandır’ dost…

Dost; emin olan,  güven veren ve güvenendir...

Dost Acıyı Unutturandır…

O vakit her acını unutturabileni dost edin…

Hani en kötü günüm dersin ya…

Dünya yıkıldı mı ne!

Benden başka kim var? Her yeri boşluk görürsün ya bazenİşte o boşluk anında hatırladığın ve senin için ben(cil)liğinden vazgeçen kimsedir dost…

Bir musibet gelince başına, senin için duyulan hicranın eşi benzeri yok, böyle bir şey yaşanmamış zannedersin… Sadece kendini dertli ve müptela zannedersin. Sanırsın ki her yer gül-gülistan, herkes mutlu-müreffeh… Hatta öyle bir hal alırsın ki bazen; bir tek beni mi gördün ya Rab, dersin…

Dünya karanlık gelir gözüne, dağlar tüm azametiyle oturmuştur göğsünün üstüne…

Acımla geldim kapına boş çevirme beni demek hiç bu kadar anlamlı olmamıştı dilinde… Bir dilim merhamete acıkmış sefil gönlüm, duy beni, ey benden bana yakın olan! Kendini bana dost kıl!

Kalmamış ne üstümde ne başımda. Dostu, düşmanı tanımaz haldeyim. Dostun düşmandan ayırt edilmediği bir zaman dilimindeyim. Bir kaşık dost aşı koy çanağıma ne olur!
Dost/un/um dedinse, sen de çekip gitme bir yere…

Zaten şanına da layık değil dostunu yarı yolda bırakmak… Bırakmamışsın da; işte dostlarının tarihi önümde sayfa sayfa…

 

Açtınsa kapını, korkuyu sil kalbimden bileyim! Zira dostlarına ne korku var ne de hüzün. Bunu böyle bilirim, bildirdiklerinden…

Hırsız misali girmedim ki gönül bağına, çalacak takat da yok bende. Sen de kabulümsün de, hasret duvarını örme ne olur…

Her limenin arasına koyma söküntü umutlarımı…
Dost, dostu kalpte bilir deyip; beni hasrete koyma…
Acımı erkânınca anlattım, ok yapıp sineme batırmaya soyunma…
Dingin denizinde çarşaf olmaya talibim, parça parça edip üçkuyuya atma ne olur…

Paylaşalım diye; sofrana koydum acımı…
Gitmedim kimsenin kapısına, diz çöktüm yolunda, kovma ne olur…
Çirkinim, çirkinliklerdeyim biliyorum ama bunu yüzüme vurup; kırma umut dallarımı…
Ay ışığını yorgan yaptım, acıyı çanağıma aş ettim, vefasızlığımı şefkatinle yamadım, beni bu yıkık hanemde yalnız başıma bırakma ne olur…

Sana vefadan bahsedemem hayâ ederim, sen ki Vefasın…  Bağrında sendeletme, oradan düşersem doğrulamam… Kendini bir perdeleyip bir gösterme, avuntu sözlerle mest etme ne olur… El açtım divanında, talibim Matlup olana…

Gönül dostları adına gönül aşkından ver bana… Gonca gülüm bağında bilirsin ki bu; “Ehseni-t Teqwîm” makamında...

Ne olur bir kitabın arasında kurutma; “Esfele-s Safılin”e daldırma… Eşiğinde durmuşum; acıyı unutup hayaline dalmışım… Aşk  kervanını sırtlamaya adanmışım, yol külfetli deyip çukurlar açma ne olur… Hâşâ! Dalışım zatına değil; sanatkâra değildir bakışım sanata!

Hayaline dalmışsam ve kendimi sende bulmuşsam, geçmişi kabre koymuşsam, balı sende tatmışsam, sendeki affa yönelmişsem, ne olur sen de yüz çevirip beni savurma...

Ey Xweda bir daha asla!