content

ikradan-mahyaya-aydinlanma

10 Ara

Dindarlar Ve Yeni Anayasa

Konumuzun hassasiyetinden dolayı öncelikle “öteki”leştirici anlaşılabilecek kavram ve tanımlamalarımı bil-mecburi ve ödünç kullandığımı bilmenizi istirham ediyorum.

 

Bu ülkede cumhuriyetin kuruluşundan beri her yasal ve anayasal düzenlemenin dindarların aleyhine olmasına özellikle özen gösterilmiştir. Bu “aleyhindelik”in önemli 1 sebebi vardır;

 

Modern devlet.

 

Zira modern devlet cemaatleri, yerel birliktelikleri (aşiret, akraba ve ailevi yakınlıklar) gibi dini ve geleneksel bağlarla birbirine bağlı yapıları parçalayıp, üyelerini vatandaşlık kimliği üzerinden kamusal alanın bir parçası kılar. Bu zayıf parça (toplum ve birey) devletin devasa gücü karşısında zayıflatmaktadır. Zayıf kalanların hak ve özgürlüklerini ceberut anlayışla kurulan devletlere karşı savunmaları oldukça zordur.

 

Aslında bu bilinçli bir mühendisliktir. Birlikteliklerini önemli bulan toplulukların hak ve özgürlüklerden mahrum bırakılması, modern devletlerin işini zorlaştıracağı için “böl-parçala-yönet” anlayışının diğer bir tezahürü burada da kendini göstermektedir. Yani küçültüp zayıflatarak kontrolü sağlamak…

 

Modern devletin yasa ve anayasaları, ‘şahsiyet’i alıp yerine ‘vatandaş’lığı ikame ediyor. Oysa şahsiyetin taşıdığı anlam vatandaşlığın sahip olduğu anlamdan çok daha farklıdır. Mesela şahsiyet/kişi(lik) yasal/hukuki tanımlamanın ötesinde bir anlama sahip iken vatandaş, yasal/hukuki olarak ayrı ayrı her birey/ferdin eşitlenmesi olarak anlaşılır. Ne var ki bu “eşitlenme”den ibaret kalmayıp “aynılaşmaya” dönüşmekte. Bugün, TC kimlik no’su ile içinde yer aldığı sanal kaosun bir “kurbanı”  olan vatandaş, ne acıdır ki devletler için hukuki tanımı dışında anlam ifade etmiyor.

 

Şunu demek istiyorum;

Özelde bölge insanı, genelde de ülke insanı modernleşmeden modernitenin kurallarına tabi tutularak (toplum-birey parçalanması/ayrışması ile) aynı duyguları, talepleri, ihtiyaçları gür ve etkili bir sesle dile getirmekten mahrum bırakıldılar.

 

"Geleneksel-İslami yapısını devam ettiren bölge halkı yeni anayasadan ne bekler?”

“Değiştirilmesi teklif dahi edilemez” denilen maddelerin kaldırılmasından sonra dindarların yeni anayasadan ne beklediğine geçebiliriz.

Yalnız bu soruyu cevaplamadan önce “dindar toplum bugüne değin neler yaşadı” sorusunu cevaplamak gerek.

Hepinizin çok daha iyi bildiği gibi bölge insanı dindardır.  Bu dindarlığından dolayı tek tipçi, yasakçı zihniyetlerin yaptıkları anayasalardan çok çektiler. Her şeyden önce şunu bilmeliyiz ki bizler dönüp on yıllarca geriye baktığımızda görüyoruz ki, “bizi/insanımızı kendimiz olmaktan vazgeçirmeye yönelik” hince bir mühendislikle karşı karşıya bırakılmıştık.

 

Bizler kendi kimliğimizle cumhuriyetle, devletle pekâla barışık yaşayabilirdik. Bizler “şahsiyetimiz” zarar görmeyecek şekilde hak ve hukuka tabi bir düzenle çok da sorun yaşamayabilirdik. Ama 1923’ten sonra kurucu felsefenin “ötekilere” ihtiyacı kalmamıştı. Dindarlar, Aleviler, Kürtler, Ermeni ve diğer dini unsurlar krimine vatandaşlar olarak algılanıp laikçi, totaliter, tek tipçi anayasalar ile torna çalışmasına tabi tutuldular. Bu tornada tek tip olmayı kabul etmeyenler de silindirin altına alındılar.

 

Yani anayasalarımızı hazırlayan bilinçaltı;

“Hakkın hukukun vardır, lakin benim gibi olacak isen… Bunun için sen artık sen olarak; ‘Kürt-Alevi-dindar-Yezidi değil, ATATÜRK milliyetçiliğini savunan, laikçiliği esas alan, devleti kutsayıp bireyi ona armağan/köle/kurban kılacak’ olan Türk olacaksın”. Bu ‘hep Türk ve hep Türkçe’ci anlayışın esasıdır.

 

İşte,

Bütün bunları yaşayanlar olarak dindarlar,

 

  • Son on yıldır şapka yüzünden, çarşaf yüzünden, mevlid, Kur’an dersi yüzünden sıkıntı yaşamayacağı bir dönemde artık, “kendileri olarak yaşayabilecekleri” bir anayasa istiyorlar.
  •  “Ben ben olarak haklarımı elde edip ona göre yaşayayım” diyor.
  •  “Beni anayasa ve yasalardan aldığı ayrıcalıkla kimse kendisi gibi yapmaya zorlamamalıdır istiyor”.

 

Kısaca birkaç somut örnekle söylersek;

 

Dindarlardan geleneksel eğilimleri kuvvetli olanlar –ki dindar nüfusun kahir ekseriyetini oluşturur- dini bir mevzu, “başkalarının hak ve hukukunu taciz etmediği sürece” baskı altına alınmamalıdır.

  • Giyim-kuşamıma dokunulmasın istiyor.
  • Çocuklarımın eğitimine dokunulmasın diyor.
  • Amele tekabül eden dini sorumluluklarımın serbest olmasını istiyor.
  • Dindar oldukları için ayırımcılık olmasın istiyor.
  • Askeri okullar ve diğer alanlarda kendilerine g/ayrılık yapılamasın istiyor.
  • Dindarlar inançlarının hilafına olan her ne olur ise olsun kendilerine dayatılmasın istiyor. Yani dindarın dindarlığına halel getirecek dayatmaları istemiyor.
  • Dindarlar vaazına-hutbesine, hacına-kurbanına, başörtüsüne-sakalına dokunmaların önüne geçsin istiyor.
  • Dindarlar dini ibadet ve ritüelleri baskı altına alınmasın diyor. Ne de olsa bu ülkede “Arapça mevlit okuttu diye” cezalandırılan insanlar var. Bu ülkede “Cuma namazını topu kıldılar” diyecek kadar etkili manşetler atıldı.

 

Aslında dindarlar;

1. Dindarlığımız hukuk normlarda yadırganmasın

2. Dindarlığımız baskı altına alınmasın

3. Dindarlığımızın gereği eylemlerimizi ibadetlerimizi kısıtlamasın.

Ve bence dindarlar kendilerine tanınacak hakları diğer dinlerdeki kardeşlerine de tanınmasını istiyordur. Zira dinidarlaştırmayan dindarlar, bütün kesimlerin esenliğini istemek zorunda olduklarını biliyorlar.

                                                     19 Kasım 2011-Mardin

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank