- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

‘Diktatör’ün Kabinesine Uzanan Operasyon

Türkiye’nin adını duymamış Afrikalı ya da Asyalı gariban köylülerden başka, bu ülke üzerinde emeli olmayan biri var mı bildiğiniz? Sahi var mı?
 Hem Haçlılar, hem de Siyonistler açısından en az Kudüs kadar önemli olan Anadolu toprakları, Osmanlıdan sonra hiç mi hiç kendi haline bırakılmış değil.
 31 Mart darbesi, Osmanlı’yı yıkan savaş, Cumhuriyeti kuranların devrim kanunları ve uygulamalarıyla yaşattıkları acı hatıralar, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan süreçlerinde yapılan zulümle, her biri bir kin ve hedefin ürünleri.
Bu süreçler bitti mi? Elbette hayır!
Bir çok ülkede ara ara biri düdük çalıyor, her şey bıçak gibi kesiliveriyor birden. Pakistan’da bizim gibi sık sık darbeye maruz kalan bir ülke. 1953’de Pakistan’da darbe yapan General Eyüp Han, anılarında bu durumu şöyle not ediyor: “Sıkıyönetim ilanıyla sanki bir düğmeye basılmış gibi ortalık düzelmeye başlamıştı. Bunun sebebi de, halkımızın sağduyu sahibi olması ve iyi bir sivil yönetim sisteminden yoksun oluşu!”
Son Mısır darbesini istisna edersek, Pakistan darbecisinin itirafı, tüm darbeler için geçerli. Türkiye’de de her düdükten sonra, her şey süt liman oluveriyordu! 27 Nisan’da ise işler beklenen gibi gitmedi. Asker işte o an, eski günlerin elinden uçup gittiğini gördü.
Askeri darbe veya vesayetlerden önemli ölçüde kurtulduk kurtulmasına, ama bu tüm vesayetlerden kurtulduğumuz anlamına gelmiyor elbet!
* * *
Son günlerdeki Cemaat-Ak Parti gerginliği herkesin malumu. Ancak bu kapışmanın, Cemaat ve Parti arasındaki ikili bir mücadeleyi çoktan aştığını, diğer grup ve yapıları da kapsar hâle geldiğini not etmek gerek.
Pensilvenya’dan gelen ve “tehdit” olarak yorumlanan kaset imaları, meselenin soğumak bir yana, çığırından çıkacağının habercisiydi.
Hakan Şükür gibi siyaset birikimi olmayan bir kişiliğin, bu tartışmaları gerekçe gösterip, istifa etmesinin sabahında, bakan çocukları, belediye başkanı, genel müdürler, iş adamları ve bürokratları kapsayan bir operasyonun ‘şah’ demek anlamına gelmese de, yakın bir anlama geldiğini bilmek gerek.
Önceki günkü yazımda “İş bu noktaya geldiğine göre, bu "savaş" berabere bitmez. Ankara cephesinden çok kısa zamanda hiçbir hamle beklenmemeli” demiştim.
Bu cümleyi, Ak Parti içindeki güçlü bir kaynağın bana, Erdoğan’ın cemaate yönelik bir operasyon niyetinde olmadığını kesin bir dille belirttiği için yazmıştım.
Erdoğan gibi tecrübeli bir liderin böyle bir düşüncesi olsa bile, hele seçim öncesinde buna asla tevessül etmeyeceğini herkes bilir. Kaldı ki, yaklaşan Çankaya seçimleri de yapılacak hamleleri yanlış kılardı. Ama son operasyonla başka güçlerin, Erdoğan gibi düşünmediğini açıkça görmüş olduk.
* * *
Bir kamu bankasının genel müdürü neyle suçlandığı bile bilmeden operasyona tabi tutulabilir mi? Tutuldu işte!
Herhangi bir usulsüzlük olsa bile, 3 ayrı dosya için aynı anda operasyon başlatılması neyin nesi acaba?
Türkiye’de farklı inanç gruplarına mensup kimselerin, İsrail’le yakın dostluk ilişkileri olduğunu bilmeyen yoktur sanırım. Türkiye’nin İsrail’e yönelik tavrını da.
Son olaylarda Mossad, CIA, SVR, BND, VEVAK, MI6, GSD gibi istihbarat örgütlerinin parmaklarının olduğu da ileri sürülebilir mi? Hepsi birden olmasa bile elbette mümkün.
Türkiye’nin NATO ile yaşamakta olduğu son füze savaşını da ihtimaller arasında saymakta bir beis yok.
Hürriyet’in “ABD’li vekiller Halkbank’a yaptırım istedi [1]” manşetinde yer alan taleple, bu bankanın müdürüne yönelik operasyon yapılmasının bir ilişkisi var mı acaba?
Cemaat adına kalem oynatanların attıkları son twit ve manşetlere; yargı, polis ve asker içinde cemaat mensuplarının varlığı gerçeğini de eklediğimizde, ister istemez işler “arapsaçışına” döner.
Bu karmaşaya, cemaatin yayın organlarının "dev yolsuzluk operasyonu" manşetlerini layık görmesini de eklemek, işleri daha anlaşılır kılabilir.
Zanlılar suçlu mu, değil mi bilmiyoruz. Ancak ilk dakikadan itibaren haberlerin veriliş biçimi, faili ve hedefi belli bir operasyon izlenimini veriyor.
Dün CNNTürk’de cemaat mensubu gazetecilerden Adem Yavuz Aslan’ın, Nedim Şener’e “Başbakan’ı kızdırdın, o da seni tutuklattı” ifadelerine karşın, Şener’in “Bize komployu cemaat kurdu, Başbakan’ın tutuklanmamızdan haberi yoktu” sözleriyle itiraz etmesi de dikkat çekici bir tartışmaydı.
* * *
Herkesin “devleti ele geçirmek” gibi amaçları olabilir. “Hayır, yok” demenin kimseye yararı yok! “Böyle bir amacı olmayan kaç kişi ya da grup var” diye sormak, daha gerçekçi olmaz mı?
Cemaatin siyasi, bürokratik, askeri ve yargı içinde adamlarının olması da doğal. Doğal olmayan, adının komplolara karışması! Üstelik cemaat liderinin ülkeye dönmesi konusunda hiçbir maninin olmaması, dahası Başkan Erdoğan’ın “dön artık” çağrısına rağmen bile dön(e)meyip, “kasetleriniz var” demesi, cemaat dışındaki herkesi tedirgin etti şüphesiz!
Operasyon hakkında Konya’da konuşan Erdoğan’ın -kimi kastettiğini bilmesek de-, “kirli çetelerle işbirliği" ifadeleri basite alınacak bir itham değil. Ama asıl olan bu nasıl bir diktatör ki, kabinesine kadar uzanan operasyon konusunda bir şey yapamıyor?
Her konuda açıklama yapan hocam, ne olur bu operasyonla ilgili “vallahi de, billahi de bizimle bir ilişkisi yok” kabilinden bir açıklama yayınlayın da, hakkınızdaki zanları yok edin! Bir açıklama ile tarafgirlerinize sükûnet çağrısı yapınız ki; bu toplumun, bu inancın ve bu ülkenin düşmanlarının ellerini ovuşturmalarına izin verilmesin!
Aksi halde gidişat hiç de iyi bir hal değil…