- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Davutoğlu’na Mektup…

Sayın Davutoğlu:
Başbakan

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın yükümlülüğü gereği, bulunduğunuz makama saygılar sunarım öncelikle…

İfade özgürlüğü, vazgeçilmez insan hakları arasında sayılmıştır.. Demokrasilerin erdemidir bu. Ben de size yazarak bu erdemden doğan hakkımı kullanıyorum.
Bu erdemin sağladığı özgürlük alanı, daraldıkça, rejime takılan, kusurlu ve melez sıfatlarına yenileri de eklenir. Ülkeyi olumsuz sıfatlardan korumak “yüksek” makamların görevidir. Makam yükseldikçe bu görevin yüklediği sorumluluk da artar.

Makam sahibi olmanın sayısız yolları vardır. Seçilme ve atanma o sayısız yollardan ikisidir. Ne var ki; bizim demokrasimizde bir de “seçilmek üzere atanma” geleneği vardır ki; kimine göre bu bir demokrasi ayıbı, kimine göre ise demokrasinin gereğidir.

Her ne hal ise… “Seçilmek üzere atanma” kısaca birilerinin inayeti ve icazeti ile makam sahibi olma demektir ki, bu durumun ilerde bedel ödetme riski vardır. Hür iradeyi kısıtlar örneğin…
Şayet makam, seçilmek üzere atanmış olmaktan gelen “inayetin” yönlendirdiği biçimde doldurulursa, o makam sahibinin göreceği saygınlık o “inayete” destek verenlerle sınırlı kalacağı açıktır
Tarihte iz bırakabilenler, inayetin ve icazetin değil, yasaların emrettiği biçimde hizmet tutkunu olabilenlerdir. Bu nedenle, deriz ki, sorumluluk makamında bulunan kişi, saygınlığın en gerçeğine ulaşmayı diliyorsa öncelikle kendisini vesayetin boyunduruğundan kurtarmalı... Ne yazık ki ülkemizde vesayetten kurtulma bahanesi, bir başka vesayeti kabullenmenin gerekçesi yapılmıştır.
Devlet yönetiminde sorumluluk taşıyanlar bilmelidirler ki yapılan her işin vebali de; sevabı ve alkışı da işin başında olanındır. “Sen emrettin ben yaptım!” çıkışı, sorumluluktan kaçışı sağlayamayacağı gibi, bir de, emirle uygunsuz iş yapmış olmanın onursuz vebalini de yükler.
Devlet adamlığının ilk koşulu, yasaların yüklediği yükümlülükler doğrultusunda dirayetin, aklın, izan ve vicdanın kullanılabilmesidir.

İş başındaki adamın tek kabul edebileceği vesayet kendi aklı ve vicdanıdır. Emir alacağı tek güç yasalardır. Makamlar diyet ödeme kapısı değildir.
Vesayetin nefesini her an ensesinde hisseden kişi, kendisine lutfedilen(!) makamın hatırına buna katlanıyorsa, tarih ona “gölgeli” bir sıfattan başka bir sıfat bahşetmez!...
Demokrasilerde, güçler ayrılığı ilkesi, her kurum ve kişi kendi yetki ve sorumluluğunu bilsin diye konulmuştur. Güçler ayrılığında, görev, yetki ve sorumluluk devri yapılamaz, birisi diğerinin üzerinde vesayet kuramaz, birisi hem kemdi işine hem de diğerlerinin işini yapmaya kalkışamaz.
Bunun adı, yetki gaspıdır ki yasal değildir.. Yetki gaspı ise, düzenlemeleri kayıt altında tutan en yüce yasanın, yani anayasanın çiğnenmesi demektir!.. Anayasayı çiğnemek kadar, çiğnetmek de çiğnenmesine göz yummak da yüce divanlık suçtur!...
*
Yazmak, yazmamak arasında bir süre gittim geldim…
Mesleğim geldi aklıma…”Eğitimcinin görevi, yalnızca abc ile sınırlı olmadığı gibi, yalnızca iyiyi güzeli öğretmek de değil, doğruyu da göstermektir“ dedim yazdım.
Ülke demokrasisinin zarar ve hasar görmekte olduğunu gördüm. Demokratik teamüllerin, gerektiğinde siyaseten fedakarlıklar yapılması gerektiğini emredip dururken, bütün hesapların “oy üzerinden başarı sağlama” kurgularına dayandırılmakta olduğunu gördüm. Ülkemiz günden güne içinden çıkılmaz badirelere sürüklenmekte olduğu halde, “koalisyon” arayışlarının samimi olmadığını gördüm. Hesaptan kaçma üzerine kurgulanan oyunlar gibi geldi bana. Anketlerin önemi, akan kanı gölgede bırakıyorsa, nasıl farklı düşünelim de “bu oyun değildir” diyelim.?
Gören, duyan, soran sorgulayan her aydının görmesi gerekenleri gördüm… Ve vatandaşlık haklarımı kullanarak uyarı hakkımı kullanmak istedim!...
Ülkemizde bir tiyatral oyun sergileniyor!.... Senaryosu sarayda yazılan, bir oyun… Kızmaca yok; sayın Davutoğlu!...
Bu oyunda sana düşen görev başrol falan da değil; figüranlık!...

Size “gibi” yaptırıp, rolü kimlerin oynadığını siz de iyi biliyorsunuz!..
Bu rol size “oskar” getirmez. Bu rol ile tarihe malolamazsınız. Tepesinde sallanıp duran Demokles’in kılıcını bertaraf edemeyen kişi, hangi makamda bulunursa bulunsun; o makamın sahibi sayılamaz…
Zorlukları aşabilme dirayetidir kişileri tarihe maleden. Bunun için de aslolan yetkilinin “yetkili” gibi, görevlinin de “görevli” gibi davranmasıdır.
Siz bir yetkili gibi değil, verilen işi yerine getirmek üzere memur edilmiş görevli gibi davrandınız hep.
*
Sanırım; ne demek istediğim yeterince açık!...
*
”Sen kendin olamadıkça, bir başkası seni “sen” yapmaz” derdi ninem.
Gözün hep kılıcın sahibi Demokles’i arar dururken, “Davul sende tokmak başkasında!” sözünden alınma
*Öncelikle “ kendi irade ve insiyatifini” kullanamayan kişi kendi ağzınla konuşuyor olsa da kendi dilini kullanıyor olamaz!... Deniyor ki; “kendi göbeğini kesemez” Sizin için söylenen ortalık sözü bu,!...
Milli iradenin beğenilme koşulunu kim koyacak ortaya!?... Yetkiyi tek başına size veren seçimin adı mı milli irade?... Ya kafanızdaki “milli irade” yine gerçekleşmezse ne olacak? Ayrıca, bunca terörün hüküm sürdüğü ortamda, milli iradenin güvencesini kim sağlayacak!?...
Sizi “değerli yalnızlığınıza” mahkum eden o vesayet kılıcını kırıp atamadıkça, daha çok “değerli yalnızlık” destanları yazar, bölgeyi kin ve nefretin içine çektiği Ortadoğu batanlığından çekip çıkaramazsınız!...
İlahi adaletin, yargıcı, savcısı ve avukatı olamayız ama, bu dünyada sorulacak hesabın avukatı da oluruz, savcısı da yargıcı da!... Ülkenin vatandaşı olmakla, bu hesabı sandıkta sorma hakkı tanınmıştır bize. Bilgilerinize…

13 Ağustos 2015
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com