content

14 Tem

Darbe Yapma Sanatının İncelikleri

Ey darbeci ve darbe heveslisi kişi, söyleyeceklerimi iyi dinle, pendimi tut… Darbeciyim demekle, heveslenmekle darbe yapılmıyor aslan parçası…

Bu işin sosyolojisi var, morfolojisi var, kitle psikolojisi tarafı var, modern zamanlara özgü algı mühendisliği ve manipülasyon teknikleri var, var oğlu var…

Şöyle adam gibi ballı şerbetli bir darbe yapmak istiyorsan darb etmenin inceliklerini belleyeceksin. Örneğin, vücutta kalbe özel bir vuruş (darb) tekniğiyle kalbin durdurabileceği, dövüş sanatlarında bahsi geçen eski bir meseledir. Nereden, nereye, ne zaman, ne şekilde vuracağını bilecek ve etkili indireceksin darbeyi… Zira etkili indiremediğin darbe geri tepen tüfek misali elinde yüzünde patlar a kuzum…

Bak bir zamanlar meydanlarda epey pabuç eskitmiş, sosyal psikolojinin tozlu raflarında çokça gezinmiş, şimdilerde kuşe-i uzletinde alemi seyran eyleyen bu ağabeyinin diyeceklerini yabana atmayasın ha… Neyse, geleyim sadede…

Öncelikle, sosyolojik anlamda ‘devrim, inkılab, ihtilal, darbe ya da şiddet içeren kalkışmaları oluşturan olmazsa olmaz koşullar vardır. Bu koşullar örneğin Avrupa ülkeleri için başka, İslam coğrafyası için bambaşka dinamiklere sahiptir. Ama en basit tahlille aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya olmak üzere bu tür eylemler temelde iki yolla yapılır: Birincisi, halkı hazırlayarak, darbenin şartlarını olgunlaştırarak, kısık ateşte yemeği pişirerek, halkın iradesinin onayının da alındığı izlenimini uyandırarak, adeta bir kurtarıcı- kaos giderici algısına yaslanarak… Genel anlamda bir karşı harekat ve sosyal tepkiyle (şiddet içerikli ya da pasif direniş biçiminde) karşılaşmamak ve halka rağmen değil halkla birlikte, halk için yapılan bir müdahale intibaını oluşturarak veya gerçekten böyle olmasını sağlayarak… İkincisi, koç başıyla kale kapısına dalan yeniçeri misali bodoslama toslayarak… (Burada pek çok Afrika ve Latin Amerika ülkelerindeki darbe yapma biçimlerini hatırlayabilirsin.) Kontrol noktalarını ele geçirmek suretiyle, ‘ben yaptım oldu'cu bir tutumla zinde güç imkanlarından yoksun çoğunluğa karşı gücün zoruyla yüklenmek, topuzun ağırlığıyla vurmak, darb etmek, darbe yapmak…

Türkiye'de 1980 darbesi çok genel anlamda birinci darbe tarzının ağırlıkta olduğu ama tabiatı icabı ikinciyi de içeren bir özellikteyken, Mısırda geçtiğimiz günlerde Mursi'ye ve temsil ettiği demokratik iradeye karşı yapılan darbe ikinci darbe tarzının baskın olduğu ama mevcut konjonktürel sürecin yapısından kaynaklanan nedenlerden ötürü birinci tarzı da bünyesinde barındıran mahiyettedir. Elbette, 1980 yılı toplumsal koşulları, yönetim biçimi alışkanlıkları ve halkın yapısı 2013 dünyasından farklıdır, bu elde var bir…

Birinci ve ikinci darbe tarzlarında hangisi baskın olursa olsun bir devrimsel hareketin anatomik oluşumuna baktığımızda 3 temel unsurun toplumda mayalanması gereklidir:

DİKTATÖR VE DİKTATÖRLÜK ALGISI: Bir diktatör ve diktatörlük varsa bunu her kulağa haykıracak, yoksa da icat edeceksin. Sanki bir diktatör varmış, halkı eziyormuş, narsist kibriyle halkı hiçe sayıyor, kafasına göre kesip biçiyormuş duygusunu derinleştireceksin. (Bak bilmiyorsan Kılıçdaroğlu amcandan ders al, ne kadar enteresandır ki gezi olaylarının hemen öncesinde Avrupa'nın göbeğinden başbakan Erdoğan'ı tescilli diktatör Esad'la özdeşleştiren demeçler verdi, bunu dünya ve Türkiye'nin gündemine taşıdı. Zamanlama ilginç değil mi?) Mısır başta olmak üzere pek çok arap ülkesinde ‘bahar' diye isimlendirilen fakat benim nezdimde son tahlilde bir ‘karnabahar'a dönen sosyal hareketlerin halkın çoğul tabanında akis bulmasındaki en baş faktörlerden biri budur. Derin bir diktatörlük sisteminin yıldırıcı isyankarlığı… Fakat Türkiye'de bu algı çok küçük bir reaksiyoner-obsesif azınlık dışında müşteri bulamaz. Bulunan müşterilerin psikolojisi de Frenkçe wishful thinking dedikleri “arzu ettiği şeyi düşünme”ye denk düşmektedir.

DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRLAMASI, KİMLİK VE YAŞAM BİÇİMLERİNE SALDIRI: Düşünce özgürlüğünün elimizden alındığı, örneğin tüm medya kanallarının yandaş medya haline getirildiği, hükumete karşı her muhalif sesin susturulduğu, bir korku toplumu haline geldiğimiz, hiçbir farklı düşüncenin dillendirilmesine müsaade edilmediği kanaatini yayacaksın… Zaten böyle yapılmaya çalışıldığını en azından memleket şartlarında göreceksin… Farklı düşünce, kimlik ve aidiyetlere hayat alanı tanınmadığı, kimliklerin tektipleştirilmeye çalışıldığı, değişik dünya görüşlerinden kaynaklanan farklı yaşam biçimlerine müsaade edilmediği duygusunun kapsama alanını genişleteceksin. Gerçekten böyle bir olgu varsa bunun yansıması farklı olacaktır, fakat hakikatte halkın sağduyusunda (maşeri vicdan dedikleri hani) böyle bir algı yoksa bunu yapay yollarla bir yere kadar oluşturabilirsin. İsteğin kadar bağır, medyanın sosyal anti sosyal hangi  kollarını kullanırsan kullan gerçek bir kitlesel ikna oluşturman sözkonusu değildir, vücudun kabul etmediği yabancı cisim gibi bu algı toplumun genelince dışlanır. Yani demem o ki sıcak gündemin izinde Türkiye'de istediğin kadar Alevi vs. kimliğinin dışlandığı vurgusunu kaşı, istediğin kadar alkol düzenlemesini vs. yaşam biçimine saldırı diye servis etmeye çalış, Yeni Türkiye'nin farklı hissedip farklı çalışan düşünme tarzı bunu reddedecektir. Çünkü bu tarz meseleler Eski Türkiye'nin çocukluk hastalıklarıdır. Bugün itibarıyla aşı yapılmış, tedavi yollarının kanalları açılmıştır…

EKONOMİK KRİZ (ALGISI), GELİR DAĞILIMINDAKİ UÇURUM, SOSYAL ADALETSİZLİK: Reel anlamda ülkeyi kasıp kavuran, gündelik hayatı çıkmaza sokan bir ekonomik kriz varsa veya böyle bir kriz olduğu algısı halkın genelinde kabul görmüşse, zenginin daha zengin fakirin daha fakir olduğu, sosyal devlet ve sosyal belediyecilik gibi sistemlerin işlemediği bir durum varsa, halk suni ihtiyaçlarından ötürü değil asli ihtiyaçlarından ötürü gelir dağılımının uçurumundan düşüp adaletsizlik çukuruna düşmüşse işte devrim, inkılab, ihtilal, darbe ne dersen de gerçek zeminini bulur. Aksi halde, borsayı bir günde çökertmeye çalışmakla, ana haber bültenlerinden, gazete manşetlerinden kriz çığırtkanlığı yapmakla, suni ajitasyonlarla bu sözkonusu gerçek zemin bulunamayabilir, bulunamaz. Mısır'da Sisi darbesiyle birlikte benzin kuyruklarındaki izdihamın nasıl sona erdirildiğini bir hatırla…

Yani darbeci ya da darbe heveslisi kişi, sana diyeceğim çok amma çok kalabalık yerdesin. Maalesef kalabalığın, holiganizmin pençesine düşmüşsün, re re re ra ra ra kafasıyla bir şey olacağını bekleme. Yukarıda saydığım maddelerin hakiki karşılıkları bir toplumda varsa istediğin olur, eğer yoksa kendine yazık eder, bir atımlık barutunu heder eder, çok hakka girer, çok çam devirir, nihayetinde milleti kendine bitarafıyla güldürürsün… Demedi deme…

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank