content

ikradan-mahyaya-aydinlanma

12 Kas

Cumhuriyeti İlk Kim Savundu?

Sanıldığının aksine, Türkiye’de cumhuriyet düşüncesi, ilk kez 1923’lerde ortaya çıkmış ve savunulmuş değildir.

Son dönem cumhuriyet yanlısı Osmanlı İslamcılarının, İslam alemi genelinde uyanmaya başlayan ve başını Cemaleddin Efgani gibilerin çektiği dalga sayesinde kıpırdanmaya başladıklarını görüyoruz.

Esas itibariyle cumhuriyet düşüncesi gücünü bu yankılanmalardan almaktadır...

Örneğin 1896’lı yıllarda muhalif Osmanlı ilmiye mensubu alimlerince çıkarılan Kanun-i Esasi’ gazetesinde yayınlanan risalelerde meşrutiyet talebinden öte “cumhuriyet” kelimesinin bizzat telaffuz edildiğini görüyoruz:

Ey ehl-i İslam! İşte dini kitaplarımızın en muteberlerinden alıntılarla imamet, hilafet, ulu’l-emre itaat ve usul-u meşveretin ne demek olduğunu bu risalede size beyan ettim.

Şu halde aklınızı başınıza alıp birleşiniz!

Ulema tarafından açıklanan şartlara haiz bir zat arayınız! Eğer bulabilirseniz onu halife yapınız. Bulamazsanız Hz. Ömer’in yaptığı gibi şura-yı millet ve cumhuriyet teşkil ediniz!...

Ey millet! Şeriat namına tekrar ederim ki aklınızı başına alınız!

Böyle Allah ve resulünün kötülediği bir takım zorba hükümdarlara ve zalimler güruhuna boyun eğmekten ve itaatten vazgeçiniz! Zira sizin onlara gösterdiğiniz itaat ve boyun eğme ne İslam’a ne de insanlığa uyan şeyler değildir.

Dünya ve ahret saadetiniz için Şeriat-i Ahmediye size iki yol gösteriyor; Birisi, hakiki halifeye tabi olmak, diğeri işlerin görülmesi için tesis-i cumhuriyet! Halbuki sizler bunların hiçbirisini yapmıyorsunuz. Evlat ve mallarınızı zalim bir hükümete teslime devam ediyorsunuz...” (Hilafet Risaleleri, haz. İsmail Kara, c. 2, s. 78-80, Klasik, ist. 2002).

 

Kanun-ı Esasi gazetesinde 1896’lı yıllarda Hoca Muhyiddin Efendi tarafından, kanuni takibattan kurtulmak için “Ulum-u Zahire ve Batınada Yed-i Tula sahibi” müstear ismiyle kaleme alınan bu risalede söz medrese talebelerine getiriliyor ve aynı fikirler onlara da telkin ediliyor:

Ey medrese talebeleri! Siz de artık dalkavukluğu bırakınız! Vaaz kürsülerine çıkıp “Allah’a itaat edin, resulüne itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre itaat edin” ayetini okuyarak ahaliyi zalimlere itaate çağırmaktan vazgeçiniz! Böyle bir hatayı yapmaktan Allah ve resulünden haya ediniz! Dininizi dünyanıza değişmeyiniz! (a.g.e. shf. 82) Elbette bilmiş ve anlamışsınızdır. Öyleyse bu zalim heriflere kavuk sallamaktan ve keyfi idarelerine hizmet etmekten vazgeçiniz ve milleti ya hakiki bir halifeye tabi olmaya veya tesis-i cumhuriyete ve usul-i meşverete şevk ve özendiriniz! Çünkü bu yoldaki teşviklerinizin şeriata uygun olduğunda şüphe yoktur.

Zira şu risalemizde anlattıklarımızdan kesin olarak anlaşılmıştır ki İslamiyet adeta bir cumhuriyet demek olup Hazreti Resul-Ekrem (s.a.v) ve gerek hulefa-i raşidin efendilerimiz kendi kendilerine hiçbir iş görmezler cümlesi cumhuriyet şeklinde birer idare teşkil ederek kendilerini o cumhuriyet idaresinin reisi mesabesinde bulundururlardı. (a.g.e. shf. 82-83)

Bundan dolayı eğer siz milleti bir cumhuriyet teşkiline özendirirseniz Resul-i Ekrem ve halifelerinin mesleklerine halkı teşvik etmiş olursunuz  ve bu teşvikten dolayı Allah katında sevap kazanırsınız. Eğer bunu yapmazsanız, bari milleti bir Meclis-i Mebusan teşkiline teşvik ediniz. Çünkü bu da şeriata aykırı bir iş değildir. Zira Meclis-i Mebusan demek, ümmetin faydasına olanı görüp gözetmek için kurulmuş bir cemiyet demek olup icrasına dinen memur olduğumuz müşavere-i ümmet ve şura-yı milletin diğer bir ismidir. ( a.g.e. shf. 83)

Demek oluyor ki bizim dahi yapmak istediğimiz Meclis-i Mebusan, bundan bin üç yüz sene evvel Medine’de Hz. Ömer tarafından uygulanmış bir şeydir ki; “Ashabım yıldızlara benzer, hangisine uyarsanız hidayete ererseniz” hadisi gereğince hidayet rehberimiz ve şeriat kaynağımızdır.” (a.g.e. shf. 83).

 

1897 tarihli “İstinsaf Risalesi”nde Mehmed Akif’in rüşdiyeden hocası Hoca Kadri Efendi (öl.1918) benzer şekilde Osmanlı ülkesinde ilga-yı saltanat ve usul-i meşveret talebinde bulunuyor. Mehmed Akif’le aynı kaderi paylaşarak Mısır’a giden ve daha sonra Fransa’da vefat eden Hoca Kadri Efendi yazdıklarından anlaşıldığı kadarıyla görüşlerini İslam tarihinin derinliklerinden çıkarıyor.

Kendisini Müslüman ve Osmanlı olarak tanımlayan Hoca Kadri Efendi hissesine düşen dini vazifeleri ifa etmek üzere böylesi bir risale kaleme aldığını beyanla başlıyor. ( a.g.e. shf.  91) Hoca Kadri Efendi’ye göre her mümin Osmanlı Devleti’nin payidar olmasını ister. Her sadık Osmanlı, kötü idarenin tedavi edilmesini ister. Bu nedenle Avrupalıların müdahalesine mahal bırakmadan, Osmanlının kendi işlerini kendisi yoluna koyarak, devletin bekası ile milletin yükselişini sağlam esaslara bağlaması gerekmektedir. (a.g.e. shf. 91)

Hoca Kadri’ye göre İslami hükümet aslında şûradır.

Asr-ı saadette hükümet reisi seçimle tayin olunuyordu. Muaviye ile resmen başlayan sultanlık (velayet-i ahd) olmasaydı kıyamete kadar belki de meşveret sistemi yürürlükte olacaktı.

Muaviye’den bu yana veliahd tayini meşveretin yerini almıştır.

Osmanlı’da da aynı adet cari olagelmiştir.(a.g.e. shf. 130)

Hoca Kadri’ye göre başa geçme her ne suretle olursa olsun hükümdar ümmetin ileri gelenleri ile istişareye mecburdur.

Nübüvvet nuru ile eşyanın hakikatlerine muttali olan peygamberimiz bile ashabıyla meşverete memur olduktan sonra sıradan insanlardan farkı olmayan padişah naklen ve aklen meşverete mecbur, keyfi hareketlerinden de mesuldür. ...( a.g.e. shf. 131)

 

Tarihlere baktığımızda, Osmanlı dini çevrelerinde bu görüşler savunulurken Mustafa Kemal Selanik’te henüz 15 yaşında bir ortaokul öğrenicisiydi.

Görüldüğü gibi 1923’den yıllar önce “cumhuriyet”, hem de kimi medrese hocaları tarafından savunulmuştur. Bu görüşlerin batıda eğitim görmüş kimi İslamcı aydınlar tarafından değil; bizzat medrese çevrelerinden çıkmış olması önemlidir.

Ancak ne var ki bu çizgi Türkiye’de her iki tarafça da (laik ve dini kesimler) bilinmez. Unutulmuş hatta unutturulmuş olduğu bile söylenebilir.

 

Demek ki Türkiye’de bir kesimin kendini cumhuriyetin sahibi, diğerinin de saltanat yanlısı gibi algılaması manasızdır.

Biri cumhuriyeti ilan etmişse diğeri onun İstiklal Marşı’nı yazmıştır.

Biri bedeni diğeri ruhu olmuştur.

Cumhuriyet kesinlikle “ortak irade” ile kurulmuştur.

Bu ortak iradede milletin tüm kesimlerinin (askerler, hocalar, Kürtler, İslamcılar vb.) katkısı vardır. “1921 ruhu” ve “İlk meclis” bunun en güzel örneği değil miydi?

Gelin bu ortak iradeyi yeniden tesis edelim

ATATÜRK KÖŞESİ

Tarihi olmayanın Talihi olmaz..

DÜŞÜN-TAŞIN

Halkın sesi hakkın sesidir…

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank