- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Büro ve Afişsiz Seçim Rüzgarı

Yerel seçimler yaklaşıyor, son altı aya girdik, geri sayımdayız.

Esmeye başladı yine tanıdık, bildik o rüzgarlar. Daha çok sizi, etrafındakileri bir coşkuyla sarılıp öpen şık giyimli adaylardan anlıyorsunuz seçim aylarının geldiğini.  Bir de insan sevgisi yağıyor adaylarımızın üstlerine!  ya pek hoş. Işık hızıyla hareket ediyorlar ‘nasılsınız’ diye soruyorlar, nasıl olduğunu anlatmaya kalksan dinleyecek vakit yok…

***

Tabii sık sık ortaya çıkan buluşmalardan, liderlerin partilerin üst yöneticilerinin düğün sünnet kaçırmadan yapılan haftasonu ziyaretlerinden, kanalizasyon şebekesinin açılışına ipek gömlekler, ince topuklarla gidilmesinden, yükselen  ‘yaşa, varol’ nidalarından da duyuluyor yaklaşan seçimlerin ayak sesleri… Bir de ‘bulduğu her yeşilliğin ortasına AVM yapmak coşkusunun dozunu kaçırınca tüm ülkeyi ayağa kaldıran’ bir partinin mensubu değilmiş gibi, son günlerde “doğa savunucusu, kent koruyucusu” kesilenlerden de anlıyorsunuz ki artık seçim atmosferindeyiz.

***

Yerel seçim atmosferine bu haftadan itibaren, tam anlamıyla giriyor Türkiye… Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler ve Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçime yönelik kararını da açıkladı. Henüz pek kimsenin haberi yok. Bazı aday adayları seçim bürosu tuttu bile. Maalesef onlara kötü haber var. Seçim büroları, 1 Ocak 2014 tarihinden itibaren açılabilecek. Aday adayları, bu tarihten önce seçim büroları açamayacak, adaylıkları netleşse de kendilerini tanıtıcı ilan, afiş, pankart asamayacak, matbua dağıtamayacaklar. Partiler “tanınan, bilinen aday arıyoruz” diye öncelikli kriter açıklarken, artık aday adayları kendilerini nasıl tanıtacaklarsa!...

***

Tablo bu… Ben bu hareketli atmosferi genellikle ‘sıkıntı ve umut’la izlerim.  Mesleğim gereği her detaya takılmak, ‘inanmadığım vaatleri zor gülümselerle izlemek, bazen “yok abicim ne teknik var, ne  vizyon, kahvelerde pişpirikle olmaz bu işler, gel sen bu sevdadan vazgeç” diyememek. Seçimlerin kasan kısmıdır bunlar.  Bu sürecin iç burkan yanlarından biri de sonuna kadar açılacak kamu keseleridir elbet. Akıl almaz masraflar, devletin hizmet zorunluluğunu açılışlara boğan, makam aracı zincirinden tutun daha yüzlerce noktada harcanan kamu paraları…

Sevgili ülkemde, yaşanacak uçsuz bucaksız harcamaların, seçim sonrasına yansıyacak dipsiz politikaların bedelini tartışan kimse yok. Nasılsa yapılacak her harcamanın, sonunda yine halka, kamunun sırtına binecek politikalara dönüşen uygulamaların; cari açığa, yükselen faizlere, değersizleşen TL’ye, her geçen gün artan gelir uçurumuna, çoğalan işsizliğe, düşen alım gücüne etkisini hesaplayan yok. Hesaplayanı da dinleyen yokkk.

***

Ancak yine de her seçim umut demektir.  Bazen daha iyi bir anlayışın kentine dokunması,  bazen insan onuruna yakışır kandırmayan, samimi, eşitlikçi, özgür anlayışların ülkeye hakim olabilmesi adına gidilecek tek yöndür… Yeter ki gözler açılsın, gereksiz harcamalara, temelsiz vaadlere, göz boyayan şovlara kanılmasın. Hakkıyla yapılacağına inansak, Tek çare, tek umuttur seçim...

"GÜZEL İNSANDI”  DİYEBİLMEK…

Yaşlanmak o kadar iyi değilmiş. Aman yanlış anlaşılmasın aynaya bakarak söylemiyorum bunu. Lakin yaşadıkça, olgunlaştıkça görüyorsun ki hayatın çok yüzü varmış. Başlarda, gençlikte her şeyi güzel, kalpleri iyi, duruşları samimi bulmak kolay oluyor. Sonra hızlı geçiyor yıllar. Ve fark ediyorsun ki, adam gibi adam olabilmek, dik durabilmek zor, çok zor. Yalansız olmak, elindekini paylaşabilmek, sömürmemek, sömürenlere karşı durabilmek, haksızlıklara ses çıkarabilmek, kire bulaştığını hissettiğinde bırakıp gitmek, yandaşlık sularında itaatle sessiz durun diyenlere inat sesini yükseltebilmek hiiiiç öyle kolay değilmiş.

Yaşarken o insanları belki bahaneleri ile anlamaya çalışsanız da öldüklerinde ardlarından şu lafı edemiyorsunuz,  yüreğiniz elvermiyor, “Güzel insandı” diyemiyorsunuz.

Tuncel Kurtiz’i kaybedince düştü bu hesap aklıma. Hiçbir çıkara sığmayan onurlu bir duruş bıraktı ardında… Çevirdiği filmlere, ezilmişliğe, yoksulluğa haksızlığa karşı duruşuna, an geldiğinde açlığı göze alarak yurtdışına gidişine, sanata, okuma sevdasına, yaşına başına aldırmadan söyleyeceği sözü, itirazlarını Gezi meydanlarına taşımasına. O tok sesiyle ne diyordu  “Ben bu oyunu bozarım” Eminim onun gibi “Güzel insanlar”, bir gün çoook oyun bozacaklar…