content Güney Marmara Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
31 Tem

Bu kez Güzellikleri Bizzat Yaşadım

Yaklaşık onbeş günlük bir aradan sonra tekrar birlikte olmanın mutluluğunu yaşadığımı belirtmek isterim.

Allah, bir daha bu kadar uzun süreli ayrılık da göstermez, inşallah.
14 Temmuz’da yazdığım köşe yazımda, Bandırma Kapıdağ Hastanesi’ne küçük bir rahatsızlık için gittiğimi ve bu arada da Hastane Başhekimi Ethem Karpuz ile birlikte hastaneyi dolaşıp, gördüğüm güzellikleri imrenerek, sizlere aktarmıştım.
Ama bunları aktarırken, bu güzellikleri bizzat yaşayabileceğimi de hiç düşünmemiştim doğrusu.

Oğlumun yaşadığı bir rahatsızlıktan dolayı, İstanbul’a gitmek ve orada da bir ameliyat yaşaması durumu oldu. Tabii bu ameliyat öncesinin teşhis kısmında bir hayli koşturmacası da olduğu için, üç-beş gün yoğun bir tempo içerisinde, her biri İstanbul’un ayrı bir köşesinde bulunan hastaneler arasında mekik dokuma durumu da meydana geldi.

Bu arada unutmadan, Balıkesir Valiliği Halkla İlişkiler Müdürü sevgili ağabeyimiz İzzet Yıldırım’ı da burada anmadan geçemeyeceğim.
Çok büyük yardımı oldu. Verdiği destekten dolayı kendisine bir kez daha teşekkür ederim.

Oğlumun ameliyatı öncesi ve sonrası yoğun bir 10 günlük son derece sıkıntılı ve stresli bir süreç yaşadım. Allah, hiç kimseye özellikle evladı ile ilgili böylesine bir süreç yaşatmasın.

Gerçekten çok zor ve atlatılması öyle kolay kolay olmuyor.
Hem stres, hem sıkıntı, hem yorgunluk ve diğer nedenler üst üste binince, karın bölgemizin biraz alt kısmında da bir şişlik hissedip, ağrı ile birlikte o günleri atlatmaya çalıştık.

Sonra hep birlikte Bandırma’ya döndüğümüzde, eski adı SSK, yeni adıyla Kapıdağ Devlet Hastanesi’nde bu kez kendi derdimize bir derman aramaya başladık.
Sonuçta konulan teşhis fıtık oldu. Bu teşhis karşısında “hayat beni fıtık etti” demekten de kendimi alamadım doğrusu!..
Teşhis kesin olunca, işi de uzatmanın anlamı yoktu galiba. Odasının kapısında genel cerrah yazan Op. Dr. Tarık Erdemir’e, bir an önce ameliyat olmak istediğimi belirterek, mümkün olup olmadığını da sordum. Sağolsun, hemen ertesi günü yapabileceğini de söyledi.

Gerekli tahliller ve diğer olaylar yapıldıktan sonra, ertesi günü ameliyata girdik.
Bu arada yine yıllar önce fıtıktan ameliyat olan yılların deneyimli gazetecisi Erdem Özcan da, kime ameliyat olacağımı sorduğunda “Dr. Tarık Erdemir” karşılığını işitince, “Tam isabet... Ben de ona ameliyat olmuştum. Gözü kapalı ameliyat yapar, hiç de acı falan çekmezsin” deyince, iyice rahatladım.

Malum, her ne kadar basit bir ameliyat da olsa, sonunda bıçak altına yatıyorsunuz ve narkoz gibi bir risk yaşıyorsunuz. Bunlar ister istemez insanı geren unsurlar oluyor. Ama Erdem Özcan’dan, doktorum ile ilgili son derece olumlu referans alınca, içimin son derece de rahatladığını itiraf etmeliyim.

Bu doktor ve hasta arasındaki güvene dayanan olayda, karşılıklı güven unsuru ne kadar sağlam ise ameliyat sonrası iyileşme sürecine de aynı oranda daha olumlu yansıdığı bilinen bir gerçek.

Sonuçta, 14 Temmuz’da dile getirmeye çalıştığım hastane ortamını, bizzat 4 gün de yatarak yaşadım ve yazdıklarımın eksik olduğunu da görerek, en azından burada tamamlama imkanı bulduğum için de sevindim.

Sağolsun, tek kişilik son derece güzel döşenmiş bir odada ameliyat sonramı geçirdim. Haa bu arada hemen şunu da belirteyim, Kapıdağ Devlet Hastanesi’nde koğuş sistemi bir oda bulunmuyor. En fazla iki ya da üç kişilik odalar var ve hastalar burada her türlü konfora sahip.

Yine geçen yazımda da belirttiğim gibi hastane, 24 saat esasına göre hijyenik bir ortamda tutuluyor. Herkes görevini sonuna kadar en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyor. Buna şahidim. Doktorundan, hastabakıcısına kadar.

Bir kere, ameliyat sonrası operasyonu gerçekleştiren Dr. Tarık Erdemir’in, günde birkaç kez, bembeyaz dişleri ile gülümseyerek odadan içeri girmesi ve “Nasılsınız İsmail Bey?” diye sorması tüm acıları bir anda ortadan kaldıran bir unsur oluyor. (Bu arada ismimin önünde İsmail olarak göbek adımın olması, hastanede sürekli İsmail Bey olarak seslenilmesine neden oldu. Ben de bu arada ikinci ismime de alışmış oldum!..)
Öte yandan servis hemşirelerinin aşırı hassasiyeti, hastaya olan yaklaşımı gerçekten görülmeye değer güzellikteydi.

Burada, belki bana özel bir tutum sergilendiği algılanabilinir. Ama hiç de öyle düşündüğünüz gibi değil. Herkese karşı aynı ilgi var. Bundan emin olun. Ameliyatın ikinci günü doktorun da tavsiyesi ile yürüyüş yapmaya başlıyorsunuz ve bu arada koridorda bir aşağı bir yukarı turalıyorsunuz.

Eh, bunu yaparken de ister istemez diğer hastalarla da hem tanışıyor, hem de dertleşiyorsunuz. Bu arada bu turalamalar sırasında da bir takım olaylara canlı tanıklık ediyorsunuz. Hastalarla olan konuşmalarda herkesin hastaneden memnuniyetini işitiyorsunuz. Öyle ki, kimisi Kapıdağ’da gördüğü hizmeti ve kaliteyi, özel hastanede görmediğini dahi öne sürüyor. Bence de haklılar.

Eğer bir durum değerlendirmesi yapmak gerekirse, Bandırma Kapıdağ Devlet Hastanesi, gerçek anlamda aldığı ISO belgesini, sonuna kadar hak ediyor. Hem hizmet kalitesinde, hem de her türlü standartlarda, İstanbul’daki 5 yıldızlı özel hastanelerle rahatlıkla boy ölçüşebilecek bir yeteneğe sahip gibi.
Mutlaka, hastanenin kendine özgü bir takım eksiklikleri de vardır. Ancak, herşeyden önce sergilenen özveri ve hoşgörü, tüm bu açıkları kapatacak nitelikte bir durum da oluşturuyor.

Sanılmasın ki, orada bir operasyon geçirdiğim için böylesine bir methiye yazıyorum... Ya da sanılsın... En azından gördüklerimi ve yaşadıklarımı dile getirmek de, bir anlamda bizlerin bir görevi değil mi? Hep olumsuzlukları mı dile getireceğiz. Tabii bu yanlış da anlaşılmaz umarım. Yarın bir gün göreceğimiz olası bir olumsuzluğu da yine aynı şekilde acımasız olarak eleştirme hakkımızı da saklı tutuyorum.

Ayrıca, hastanede yatarken birçok olaya da şahit oluyorsunuz. Nedir derseniz, en başta acil serviste yaşananları söyleyebilirim.
Hele bir gece, havanın kararması ile başlayan ve ertesi günün öğle saatlerine kadar devam eden bir trafik yaşadı ki, sanırım belki de son ayların en yoğun bir mesaisini geçirdi Kapıdağ Devlet Hastanesi’nin acil servisi.

Acilde görevli doktor, hemşire ve hastabakıcılar olağanüstü bir fedakarlık örneği sergilerken, hasta yakınlarının da dışarıda sıkıntılı bekleyişleri, hiç de istenilmeyen, yaşanılması dahi düşünülmeyen zaman sürecini oluşturuyor.
Derler ya, “Allah ne muhtaç etsin, ne de eksik etsin” diye... Gerçekten de öyle.

Ambulansların birbiri ardı sıra acilin kapısına yanaşarak yaralı taşıdığı bir gecenin ertesinde, tanıdıkları kurtulanların yüzlerine vuran mutluluk ile tam aksi, yakınlarını kaybedenlerin yaşadıkları ıstırabı kelimelerle de anlatmak mümkün değil.

Öyle ki, ben birkaç gün bu olayı gördüm ve yaşadım. Ya, hergün böylesine olaylara tanıklık edip, yaşayanlara ne demeli?
Doktorluk gerçekten en kutsal mesleklerin başında geliyor. Kurtardığınız bir hastanın size bakışında gördüğünüz mutluluk sizlere tüm yorgunluğu unuttururken, tüm çabanıza karşın bir türlü hayata döndüremediğiniz bir hastanızı kaybettiğinizde, ya da onun yakınlarının gözlerinde gördüğünüz umutsuzluk ışığı karşısında da, herhalde yıkılıyorsunuzdur.

Hem mutluluğu hem de büyük bir acıyı aynı anda yaşamaya alışkın olan bu insanları bundan sonra eleştirirken, biraz daha dikkatli olmaya çalışacağım. Mutlaka her meslekte olduğu gibi bu sektörde de görevini kötüye kullananlar vardır. Ancak, hiçbir şey insan hayatından daha değerli olamaz. Kendilerini insan hayatını kurtarma üzerine adayanların yaşadıklarını da bizlerin de daha iyi anlaması ve algılaması gerekir diye düşünüyorum.

Bir kez daha, böylesine olumlu güzellikleri ortaya koydukları, ben dahil tüm hastalara da bunu yaşattıkları için hepsine sonsuz teşekkürler...

Etiketler :

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank