- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Bir İstanbul Ayrılığı Masallara Yansıyan

Kendime yasladığım figüranlığımın, romanını yazdığım ve oynadığım İstanbul’un kenar mahallerinde kalmış ve unutulmuş mekânlarında, yalnızlığı taşımamaya yemin edişimde, tüm yaşanmışlığı terk edişimde, bundan kimsenin bilmediği ve düşünmediği bir hayatın içindeydim İstanbul kokuyordu.

“Söz yetmiyor, bu acemi âleme [1]

Tıkanıyor kelimeler, kalabalık bir cadde de

Dilim kızgın ateş gibi

Yüreğime sen sus diyor.” AYSUN GÜL

Kalemim artık beni dinlemiyor, bana MIZRAKLANDI! Özlediğin bu şehir karanlığa hüküm giymiş; ne gökyüzünden yansıyor, ne de nurdan kolları tutan var, Ne de yeryüzünden göklere uzanan bir demet sevgi.

Bir bağlılık, bir tükeniş ve terk ediliş, İstanbul’un kara gözlerine karşı bir isyan. Firar edişimin sebebi bu olsa gerek. Ezan seslerini sürgüne gönderen, Muhammedi sernezişlere el ayak zincirleyen Eminönü’ne.

Güvercinleri esir eden bir memleketin, hüzün bağlayan kanatları altında yürümek aman vermiyor Allah’ım. Belki ensesine yediği Marmara vurgunu, rüzgârların şahlanışıyla dirilen. Belki de buraları ilk defa şaşkınlıkla izleyen ve kaybolan bir şehir bıraktım sen koru o gözleri Yarabbim. Ve yineleyemediğim bir hayatın, sürprizleriyle karşılaştığım bilemediğim, dara darı olmuş. Gönlümün sere serpe vicdanından birilerini bırakacağım, bu maviş gözlü hisara dönük gülümseyen yüzüne. Ağıt yakmak nafile, dünyada hasret kokan sonbahar güllerine.

“Bir şarkı daha yazıyorum

Notaları çalınmış

Kayıp aranıyor

Vuslata saklanan hırçınlığımın ardına saklanıyor.” AYSUN GÜL

Düşlerim; ölümün yürek parçalayan gölgesi düşünce düşlere, bende kayboldum! Bende yokum bu hayatın, Azrail’e yaklaşan kollarında.

Hizaya gelen bir hayatın dizginlerini tutabilmek adına, tüm acılara katlanmak bir yasa olmuştu, vurgunsuz zamanlarda. Sitemlerle dolu kahırların şehri İstanbul’a bakarak, dalıp gitmişti uzaklara, tenhalara. Sessizliğin arkadan gelen çığlıkları, durmadan koşar adım uzaklaştığı bilmeden, yaşamıştı saniyelerini. Ağlayan yüreklerin acıya kanatlanan kırık hayallerini görebilmiştim sadece, Ortaköy’de yürürken.

Ağlıyordu İstanbul, hıçkırıkları yeri göğü sallıyordu, o anlarda. Ayrılıkların ayrıcalık olduğunu yeni öğrenircesine, sele gidiyordu gözyaşlarında ki sağnak yağışlar. Buruk ve kimsesiz hayaller kaplamıştı, benliğimde ki bensiz bencilliği.

[2]

Ve

Buralara gelirken yollara iz bırakmayı düşleyen gönlüm, şimdiler de kederini gülümseyişlerine eşleştirerek dönüyordu, geriye ve geride bıraktıklarına. Ne Fatih’ten boğazı geçmeye benziyordu, ne de İstanbul’u İstanbul yapan mekânlara benziyordu, içimdeki bitmeyen sonbahardan kalma artıklarıyla, yaşamını sürdüren hüzün. Sevmek adına yola koyulduğum bu memleketi, isyanlara denk öfkelerle terk edeceğim, bir daha dönmemek üzere. Alışkanlıklar terk edilmiyor bunu da biliyorum, işte bu yüzden seni unutmayacağım, unutmamak üzerine yazılan şiirlerde ve yazılarında. Adını yakınlaştıracağım Çamlıca tepesine. Yokluğunda Sultan Ahmet mitinglerinin yapıldığı gözlerimi, güvercinlerin yurduna yazdırıp yas tutacağım, ezeliyet limanlarında.

Bir tek yıldız uğruna eğilsene sabaha kadar

Denizin ellerini tut yakamozlara sarıl

Sende düşün sende tasalan

Sen de “yas”lan, sen de sevdalan ki

Gözlerin yansın sözlerin varsın

Selamsız gurbet türkülerin arasına.” AYSUN GÜL

Serkeş bir ızdırapla sinsice içimi tüketen, içtikçe sendeleyen bedenime dur diyemeden gideceğim, kanatlarından Hezerfan Çelebi izinde.

İnanmıyorum! Artık senli masallara, çünkü sen özgür değilsin! Nefret esaret çadırlarını kurmuş artık, tarihten kalma kapılarına. Anahtarı çalınmış Anka kuşu ağlıyor artık, haya ettiğim o şaşalı yüreğinden Anka kuşu da uçup gitmiş, gama sarılan hasretlerini de sırtlayarak. Beni ben yapan duygularımı tohum et toprağına, belki sende bir gün dönersin sana kalan emanetlere yüzünü. Yitik bir kent olmaktan kurtulursun, kalabalıklar içinde. Salın be yüreksiz site olur ki kendine gelir ve varlığınla anarsın, sararsın ve yanarsın kaybettiklerine.

“Artık sana olan ve sana gelen hasreti ayaklar altında gezinen yollarda arama, istiyorsak bak yüreğine…”

SELAM VE DUA

Comments Disabled (Open | Close)

Comments Disabled To "Bir İstanbul Ayrılığı Masallara Yansıyan"

#1 Comment By atila On 19 Ekim 2010 @ 12:43

Gelecek için ümitli yaşarken
Bir anlık mutluluğu ben neyleyim
Her kes coşku ile yanımda gülerken
Bir anlık tebessümü ben neyleyim

Çığırından çıkmışken şu gönlüme
Ağlasam yansam dertliysem kime ne
Zalim felek çökmüşken enseme
Bir anlık ferahlığı ben neyleyim

Yorgun yorgun dolaşırken ben caddeyi
Hayalde düşte görmezken gülmeyi
Gerçekten unutmuşken sevmeyi
Bir anlık sevenleri ben neyleyim

Baharın ruhuna zıt diken bitse
Halime gülüp dostlarım yerse
Hayat yaşamaya değer güzelse
Bir anlık güzelliği ben neyleyim

Çile boğum boğum olmuşsa kalpte
Nağmeler donmuş ise bir an telde
Tahtını kurmuşken yalnızlık bende
Bir anlık topluluğu ben neyleyim

Fırtına ile kalbim sürüklenirse
Ben ağlarken düşman sevinirse
Zamanla ecel ömrümü çevirince
Bir anlık yaşamayı ben neyleyim

Çiçekler solmuşsa henüz baharda
Kötüler kol geziyorsa hayatta
Yağmur donuklaşmışsa bulutta
Bir anlık sağanağı ben neyleyim

Rahmet kesilmişse henüz baharda
Nağmeler bozuk çıkıyorsa sazda
Kişi gıdasını buluyorsa cazda
Bir anlık türküleri ben neyleyim

İnsanlar robotlaşmışsa asrımızda
Düşünce zayıf fikirler kısırsa
Hayal dilde politika olunca
Bir anlık gerçekleri ben neyleyim

Çıban çıkmışsa asrın göbeğinde
Ekmek varsa fakirin ümidinde
Çirkin gizliyse öz güzelliğinde
Bir anlık güzelliği ben neyleyim

Dostlar içinde bitmişse muhabbet
Yaşadığım vatan olmuşsa gurbet
Benliğimi kemirirken sefalet
Bir anlık zenginliği ben neyleyim

Hüseyin sürüde ararsın adam
Bitmiyor gerçekleri günlerce yazsam
Bozulmuş köhne hayattan bıkmışsan
Bir anlık düzenliği ben NEYLEYİM
...atilla....ak...

#2 Comment By atila On 19 Ekim 2010 @ 12:45

DOST KALEMİM

Dar geliyor hislerime, zavallı bedenim.
Gözü tok midemde, yanardağlar patlıyor.
Buğulu sözlerime yetişemiyor, ciğerim.
Duygulu şimşeklerde, kalbim coşuyor.

Ayak basılmamış düşlerde, geziyor beynim.
Mantıksız yağmurlarda, sırılsıklam ıslanıyor.
Dışlanmış tenleri, güneşle sarıyor ellerim.
Günlerime, soru renkli ışıklar akıyor.

Alıngan yavru balıklar besliyor, gözlerim.
Ayak izlerime, farklı çizgiler doluyo...
.atila...ak

#3 Comment By AYSUN GÜL On 19 Ekim 2010 @ 22:15

TEŞEKKÜRLER ARKADAŞLAR.
ATİLA YİNE VE YENİDEN ŞİİRLERİNLE ONURLANDIRDIN BENİ.