- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Bir Hukuk Skandalı ve Doğan Akhanlı Üzerine

Doğan Akhanlı yaklaşık kırk yıllık arkadaşımdır. İlk tanışmamızdan

birkaç yıl sonra, yoğun ilişkimiz ikimizin de "yeraltı yaşamı"

sürdürdüğü 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonraki günlerde, İzmir'de

başlar. Dört yıla yakın birlikteliğimiz, onun yakalanıp tutuklanması

ve benim Almanya'ya kaçmamla birlikte yedi yıllık bir kesintiye uğrar.

Tahliye olup Türkiye topraklarında yaşama şansı kalmadığında, benimle

yolumu izleyip Almanya'ya gelmesiyle yedi yıl sonra yollarımız yeniden

kesişir. Daha sonra ikimizin de dostu olacak Hans Werner Odendahl, bir

birimizden habersiz, önce benim, yedi yıl sonra da onun avukatı olmuş,

bizi yeniden buluşturmuştur. İlk buluşmamıza iki cilt Almanca sözlükle

giderim. Her zamanki kıvrak zekası aynen yerinde durduğundan mesajımı

hemen anlar, iltica yurtlarının yoksun ve yoksul köşelerinde hızla

Almanca öğrenmeye başlar, bir yandan da iki çocuğunu babalık yaparken

yazmaya. Benim politika tutkunluğumu hayranlıkla izler, ama aklı

yazarlıktadır. Karşılıklı kabulleniriz tercihlerimizi. Doğup

büyüdüğümüz yerlere hasretlerimizi az konuşur, daha çok bakışarak dile

getiririz, o da sürgündür ben de.

Ben "gözümü karartır", dönmeye karar veririm çocukluğumun

topraklarına. Gözlerindeki kaygıyla uğurlar beni, ama konuşmaz.

Gözleri haklı çıkar, indiğim havaalanının duvarlarına bakarken,

İstanbul'u görmeden polis merkezinin duvarlarına bakarım üç gün.

Ardından mahkeme ve salıverirler beni. Ben şanslı çıkarım.

Önce annesini, ardından çok sevdiği -benim de dostum- abisini

kaybeder. O acıların tüm izlerini, ona hissettirmemeye çalışarak

okurum gözlerinde, yüzündeki hüzünlü çizgilerde.

Delice şeyler yaparız sıkça. Bazen Zürich'te, bazen Prag'da, bazen

Avusturya dağlarında soluklanırız. Tek bir yürek olduğumuz anda en

sert tartışmalara tutuşuruz arada, ama birkaç dakika sürer.

Yıllar ilerledikçe daha çok koymaya başlar ona hasretlik. Aynı

coğrafyanın, hatta aynı kasabaların çocukları olduğumuzdan olsa gerek,

her anlatımım, elimde gördüğü her fotoğraf yüreğindeki derin hasret

duygusunu daha bir derinleştirir.

Bu kez, sevgisinin ötesinde hayran olduğu yaşlı babasının hastalık

haberi ulaşır sürgün diyarına. O da "karartır gözünü". Bir başıma

karşılarım onu havaalanında. Bana olanların beteri olur ona, havaalanı

duvarlarının ardından, önce polis merkezinin, ardından cezaevinin

duvarlarına bakmak zorunda kalır. Üstelik bir ömür boyu o soğuk

duvarlara bakmasını isterler. O kadar barizdir ki kurgu, yer gök

itiraz eder böylesi haksızlığa. Hilsenrath 85 yaşının yorgunluğuna

aldırmadan onun ilk ülkesinin konsolosluğuna siyah çelenk koyar,

Wallraff Evliya Çelebi misali yollara düşer, Ağaoğlu'ndan, Kemal'e tüm

dostları "kazan kaldırır" bu haksızlığa. Kuşundan balığına tüm

canlıların vicdanını birleştirir fark etmeden.

Ölümünden itham edildiği insanın çocukları, "biz babamızın

katillerinin cezalandırılmasını istiyoruz, sizin intikam almak

istediğiniz insanın değil" derler, mahkeme huzurunda. Mahkeme anlar

her şeyi, vicdanlar galip gelir ve bize geri verirler Doğan'ı.

Şimdi birileri yeniden almak ister Doğan'ı bizden. Vermeyiz,

veremeyiz. O vicdandır, onun yeri vicdanlı yüreklerin yanıdır.

Ya her şeyi alın vicdandan yana ne varsa, ya da "elinizi vicdanınıza

koymayı" öğrenin. Ama Doğan bizimdir, vermeyiz onu size.