- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Aysbergin Eksi Limitine Yolculuk: Bilinçaltı Bilimi

Potansiyel Artı ve Potansiyel Eksi Üzerine Sezgisel Yaklaşım:

Yer yüzü, su yüzü, bilinç düzeyi, düşsel yaşam, alacakaranlık gibi özel terimlerle ifade edebileceğim lineer (doğrusal) anlamda düşey (vertical) anlamda hareket veya başkalaşımları öteden beri sorgulamayı planlamaktaydım.

İrdelemeye çalışacağım alan aslında bozulan elektronik bir cihazın ana kartında (mainboard) bulunan metal iletişim akslarının merkezinde bulunan siyah nokta gibi, tüm bilimlerin kılcal damarlarının bir araya geldiği odaktır.

Bu kritiğe, fizik bilimi açısından bakılırsa, quantum, astroloji bilimi açısından bakılırsa astrofizik, kimya bilimi açısından bakılırsa organik kimya, mühendislik bilimi açısından bakılırsa yüzey bilimi ya da (düşey mantıkla) sıfır noktası, din bilimi açısından bakılırsa, teozfizik, ve hatta teozofi tıp bilimi açısından bakılırsa da psikanaliz disiplinlerini önümüze koymalıyız.

Öteden beri, Goethe ruhsal (tinsel) olguları gözlemsel bazda fiziksel varlıklarla bir araya getirip incelemeye çalışmış bununla ilgili insanlık tarihine bilinçaltının bilinçüstü güçlerle kontrol veya koordine edilmesi noktasında yepyeni kıvılcımlar çaktırmıştı. Psikanaliz, Alman tıbbının dünya çapında tereddütsüz liderliğinin belki de önemli kilometre taşlarından biri olmuştur. Alman psikanalizi, komşu Rus bilim insanlarınca coğrafi yakınlığın da etkisiyle sosyolojik bir çok teori ve kuramların üretilmesine neden olmuştu.

Goethe'nin bir ölçüde yolundan giden R. Steiner, Antropozofi yi kurarak insan ve/veya canlılardaki siyah noktanın binde bir de olsa günışığına çıkarılmasını sağlamıştır. Gerçi Steiner önemli ölçüde Goethe'nin doğa felsefesinden beslenmiştir ancak onun "uyku ve ölüm" incelemesi Goethe'yi çoktan geçmişti bile.

Astroloji ve astrofizik,  pozitif bilimlerin sağlam ayaklarını bir taraftan kaydırırken, bir taraftan da pozitif bilimlere kuram üretiminde temkinli olmaya zorlamıştır. Öte yandan ilahi/tanrısal bilginin (nakil) teoloji ve teofizik uzanımlarıyla yine ruhsal/tinsel analizlerle alışılagelen tanımlarını zorlamış ve uzun zamandan beri teozofi kendi kuramlarını insanlığın yazınsal belleğine yerleştirmişti.

Uyku, Standby, Ölüm Berisi, Bilinç Anı Anları:

İnsanoğlu yaratıldığı günden bu yana ruh, ölüm ötesi, evrensel bitim (kıyamet) ruya olgularını merak etmiştir. Ruh ile bedenin belli bir zaman aralığında (kısa zaman) birbirinden ayrılması değil ayrışmaşı ile ortaya çıkan uyku anı, ruhbilimi için en güzel laboratuvar olmuştur. Ne var ki, bilim insanları bu andaki hareket veya başkalışımları bir ekrana veya düzleme yansıtamamışlardır. Bu çaresizlik aslında bir başka açıdan potansiyel kamçılayıcı neden olmuştu.  Ve bu gün itibarıyla bendenle soft ilişki halindeki ruhun ekrana yansıtılması yönünde önemli çalışmalar başlatılmıştır. Tıpkı standby (hazır bekleme modu) konumunda olan elektronik bir cihazın analizi gibi, uyku aşamasında özellikle de rüyalanma aşamasında metabolizmik reflekslerin izdüşümlerini yansıtma yolunda kayda değer başarılar elde edilmiştir.

Bilinç Altı ve Bilinç Üstünün İrdelenmesi:

Bilinçüstünün irdelenmesini zaten pozitif bilimler en iyi şekilde izleyebilmekte ve analiz yapabilmektedir. Burada sorun yok. Bilinç altının irdelenmesi konusunda ise, Astroloji bilimiyle Teofizik ve hatta Steiner'in antropozofisi devreye girmektedir. Bir taraftan da psikanalizin kapıları Hipnoz, Meditasyon bilim alanları ile açılmakta ve bedenin bilinçaltını ve hatta bilinci bütün ve tam olarak kontrol etmesine yardımcı olmaktadır.

Sıfır Noktası:

Bütün sıfır noktaları her ne inceleniyorsa eğer o incelemenin en ideal laboratuvar koşullarıdır. Deniz/toprak seviyesinin ve ısı seviyesinin, basınç seviyesinin, uzaysal gezegen ve yıldız konumlarının NŞA ları  veya sıfır noktaları ne anlama geliyorsa, bilinçaltının kontrolü açısından ve hatta ruhsal motivlerin (tazyiklerin) beden üzerindeki kontrolleri açısından adına yarı ölüm dediğimiz uyku hali o derece laboratuvar imkanı vermektedir.

Evrenin sonsuzluğu veya sonunun düşünülmesinin bile idrak edenler için ölümcül boyutları olduğu gibi, beden ile ruhun ayrışması değil ayrılmasının (ölüm sonrasının) irdelenmesi ve sonuçlarının analiz edilmesi en büyük kara noktalardır.

Uyku Halinin Çukur ve Tümsek Aynaları: Rüyalanmalar:

Bir kıvılcım ile dev adımların atılabileceği uyku halinin düz ve ters yansıması olan rüyalanmalar gerek sibernetik bilimi için, gerek psikanaliz bilimi için oldukça bakirdir.  Nasıl ki, bu gün için üç boyutlu (bağımsız hareketli hologramlar) imkansıza yakın zorlukta olgular ise, psikanaliz için rüyalanma grafileri veya yansıtmaları o denli zordur. Bu anın verilerinin toplanıp irdelenmesi için yazı başında dile getirilen bilim dallarının her birinden ayrı ayrı yararlanmak zorundayız.

Bilim insanları psikanaliz için ve rüyalanma yansıtmalarının başarısı için pozitif bilimler ile sosyal bilimler arasındaki katı ayrım konusunda ezberlerini bozmak zorundadırlar. Ve hatta, bu bilim alanlarına ait insanlar el ele vererek uluslararası platformda oditoryumlar düzenlemek zorundadırlar. Dijital ekranın göz kapaklarının altına alınması bu gün için nasıl ki bir rüya ise, rüyalanmalarının bir yazıcıdan veya sesli görüntülü kayıt cihazından çıktısınının alınması o derece rüyadır.

Bu konuya ileride başka bir yazıyla devam edeceğim. Ancak ara not ve ara sonuç cümlesi olarak şu öngörüde bulunmak istiyorum.

"Rüyalar, rüyalanmalar ile çözülmelidir. Rüyalanmaların çözülmesi için, başta belirttiğim bilim alanına ait insanlar özveriyle aynı ortamda uluslararası çapta programlar ile bir araya gelmelidir.

Not: 

Bu yazı, https://www.bilgiagi.net [1], http://www.bilgievreni.com [2], http://www.gazetecanik.com [3], http://www.kamudanhaber.com [4], http://www.siyasalforum.net [5], http://www.gercekgazete.web.tr [6], http://www.ahmetfidan.com [7] ile, Gerçek Gazete, Balıkesir Demokrat, Gazete Canik vb. kağıt bası gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Comments Disabled (Open | Close)

Comments Disabled To "Aysbergin Eksi Limitine Yolculuk: Bilinçaltı Bilimi"

#1 Comment By Hacer Ateş On 26 Haziran 2010 @ 11:22

Bilinç ve bilinç altı etkileşimlerin geçmişten günümüze doğrusal gerçekleri yansıttığını bilmekteyiz. Üzerine değindiğiniz konu ta ki Mısır'ın eski çağlarından beri süregeliyor. Güzel bir konuya değinmişsiniz hocam. Saygılarımla...

#2 Comment By Çapar Kanat On 26 Haziran 2010 @ 13:17

Bir psikianalizde rüya ile ilgili kabul: Bilinç altına inen günlük yaşamda yaşananların, kaygıların, korkuların, sevinçlerin, baskıların, isteklerin uyur iken dışa vurumu olarak değerlendirilmektedir. Teoloji bunu kabul etmekle beraber rüyalara yapılan günlük yorumları yapan teolojik eksendekiler rüya yorumlarını iki perspektifte kabul etmektedirler: Dünyevi, Uhrevi rüyalar. Zaten Uhrevi rüyalar psikoanalizmin değil teoloji ve metafizik bilimin konusudur.
Dünyevi rüyalar psikoanalizin konusu olmakla beraber, Uhrevi rüyalar’ın da gelişmiş ülkelerde teknolojik aletlerle kapsama altına alınabilinmeye çalışıldığına dair emareler var.
Rüya uyurken görülenlerdir. Peki uyanık iken görülenler , Teoloji buna yakza olarak tanımlamaktadır. Yakza’ ya rüyadan daha çok önem vermektedir teoloji. Hiristiyanlıktaki keşiş, İslam tasavvufundaki tasavvuf ehillerinin yakza’ ları.
Sovyetler yıklımadan önce metafizikte çok ciddi araştırmlar yapılmaktaydı. Şimdi ki Rusya’ nın bunu devam ettirip ettirmediğini bilmiyoruz. ABD’ de hem metafizik hem de tarihle ( geçmişle) ilgili pozitif aletlerle araştırmalar yapılmakta olduğunu 1994 yılında işitmiştim.
Yapılmakta olan araştırma şu : Araştırmayı kısaca anlatabilmek için şöyle bir örnek verelim.
İçinde kamera olan bir oda var, kamera stopta iken siz odaya girip çıkıyorsunuz. Siz odadan çıkar çıkmaz (diyelim ki 1 saniye sonra ) siz odadan çıktıktan sonra sizin odada bıraktığınız ısı figürünün kamera videosunu kayda kayda geçirebiliyor. Amerikalıların ‘’odaya giren’’in 1 saniyeden daha önceki zamanlara ulaşma çabaları her ne kadar teolojik amaçlarla başladığı söyleniyor ise de getireceği olumlu teknolojik sonuçların casuslukta da kullanılacağı akla getirmektedir.
‘’Dijital ekranın göz kapaklarının altına alınması bu gün için nasıl ki bir rüya ise, rüyalanmalarının bir yazıcıdan veya sesli görüntülü kayıt cihazından çıktısınının alınması o derece rüyadır.’’ Olabilirliği konusunda şüphem yok.
Her ne kadar rüyalarda göz kapakları bir o yana bir bu yana hareket ettiği ileri sürülüyor ise de uyur iken veya yakza halinde gözler mi görüyor beyin mi yoksa ‘’ kalp gözü’’ mü ? 1000 yıl önce Hiristiyan ve İslam düşünürleri, feylesofların müştereken veya birinin diğerinden etkilenerek dile getirdikleri ‘’kalp gözü’’ kavramında ‘’kalp’’ kelimesi gögsümüzdeki şimdiki pozitif tıbbın belirlediği fonksiyonlarda ifade edilen kalp mi dir? ‘’ Yoksa kalp gözünde ifade edilemek istenen beyinmi ? Beni her ikisinin olduğu hükmüne vardırmasa da kan pompalayan kalp’ te de kan pompalanmasının ötesinde metafizik bir fonksiyonellik var mıdırlığı konusunda kalp nakli değişecek insanların öncesinin ve sonrasındaki psikolojik değişimleri kaale alacak araştırmalar yapılmasının boşa gitmeyeceğini cılız bir sesle dillendirsem acaba alay konusu olabilir mi ?

#3 Comment By dr. ahmet fidan On 26 Haziran 2010 @ 21:34

Teşekkürler Hacer.

Çapar Bey, derin yorumlarınız için teşekkür ederim

Bu arada kalp ile beyin arasındaki ilişki ve kalbin hususiyetinin olup olmadığı konusunda eskiden bir yazı yazmıştım. Bulduğumda ek yorum olarak linkini aktarırım.

Şunu söyleyeyim ki, eskiden kalbe bu kadar hususiyet yüklemelerinde hep bir sebep aramak istiyorum. Ancak kalp nakli yapılan hastalarda bir anomali görülmemesi bunu çürütüyor. Kalp nakli yapılan insanların psikolojilerini iyice analiz etmek gerek.

#4 Comment By Hacer Ateş On 26 Haziran 2010 @ 23:25

Rica ederim hocam.

#5 Comment By mesut On 27 Haziran 2010 @ 00:34

hocam çok güzel bir yazı olmuş kaleminize ve yüreginize sağlık...her yazınızı okudugumda ufkum biraz daha genişliyor,aynı bir kitap gibisiniz dogrusu mşlh yazınızın devamını sabırsızlıkla bekliyorum aeo...