content
17 Eki

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

Ayasofya (Hagia Sophia = Ilahi Hikmet) Roma imparatoru Justinian 1 tarafından miladi 537 tarihinde başlatılıp altı yıl içinde yaptırılmıs bir kiliseydi. İstanbul'un fethinden sonra camiye, Cumhuriyetten sonra da muzeye çevrildi.Çocukluğum ve gençlik yıllarımda Sultanahmet meydanında MTTB ve AKINCILAR gençlik organizasyonları veya MNP ve MSP partileri tarafından düzenlenen yürüyüş ve mitinglerde, özellikle 29 Mayıs Fetih Mitinglerinde, "Zincirler kırılsın; Ayasofya açılsın!" diye çok bağırmışımdır. Sesim kısılana kadar… Hatta bazan polislerle kovalamaca oynamışımdır. Yıllar sonra ülkücü olduğunu öğrendiğim Kuran hocasından Türkiye'de Ayasofya'nın camiye döndürülmesinin çok büyük bir kazanım olacağını öğrenmiştim. Sanki tüm problemlerimizin temelinde Ayasofya'nın müze olması yatıyordu. Ayasofya'nın tekrar camiye çevrilmesiyle birlikte galiba pahalılık ve enflasyon bitecekti ve imam hatipteki hocalarım artık o kadar somurtmayacaktı...

Ayasofya camiye dönüştürülmeliydi. Camilerimizde yer mi kalmamıştı? Yok; camiler genelde boştu. Karşısındaki Sultanahmette namaz kılan cemaatten çok Hristiyan turistler vardı. Peki kliseleri camiye çevirmemizi bize farzeden bir ayet mi vardı? Yoktu; aksine başka dinlere saygılı ve toleranslı olmamızı emreden ayetler vardı. Peki kiliseleri camiye çevirmemizi vacipleyen, sünnetleyen, menduplayan, veya müstehaplıyan bir hadisi şerif mi vardı? Yok, öyle bir hadis-i şerif de işitmemiştik. Hatta bir hadis-i naşerifimiz de yoktu. Ama biz, Bizansın çocuklarına, gavurlara inat böyle istiyorduk. Siyonistlere, Yahudilere, Yunanlılara, masonlara, hainlere, kahpelere, gomonistlere, Atatürkçülere karşı bir zafer elde etmek istiyorduk. Bu zaferi elde etmenin tek yolu, İstanbul'u fethederek çağ açıp kapayan Fatih Sultan Süleyman'ın camiye çevirdiği Ayasofya'yı tekrar atalarımızın bize miras bıraktığı şekle dönüştürmekti. Fatih'i ve ordusunu yüzyıllar önce müjdeleyen ve öven hadisler bile üretmişti atalarımız. Peygamberin övdüğü bir Sultan beşikteki kardeşini bile öldürmüşse helal olsundu, ve hele bir kiliseyi camiye çevirtmişse o peygamberin sünneti gibi bir sünnet olmalıydı. Biz nasıl olsa, ehli sünnet vel cemaat idik.

O günler, bazı zındıklar ve satılmışlar fetih olayını emperyalist işgaller veya gaspetmeler ile karıştırıyorlardı! Halbuki gavurlar bizim şehirleri alırsa bu bir işgal ve emperyalizm idi; ama şanlı atalarımız ve onların şanslı torunları olan bizler başkalarının topraklarını zor kullanarak alınca o bir ibadete dönüşüyor, çağ açıp kapıyordu. Biz gavurların çocuklarını zorla almıyorduk; onları devşiriyorduk ve yeniçeriye dönüştürüp başka gavur illerini fethedip onların da çocuklarını devşirmek için kullanıyorduk. Bu yöntem, gavur kanıyla çalışan bir devr-i daim fetih makinesiydi. Nitekim, yeniçeriler kazan kaldırıncaya kadar iki ileri bir geri gidiyorduk. Ülke üstüne ülke fethettik; gavurları cizyeye bağladık. Daha sonra, Tanzimat ve Cumhuriyet ile birlikte muasır medeniyetler seviyesine fırlamak için soldaki bara sağdaki pavyona gitmeye başladık.

Dağıttım yine. Neredeydim? Ha, Ayasofya'dan, zincirlerden sözediyordum... Gelelim bugüne.

Ayasofya'nın tekrar Hristiyanlara verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hristiyanlığı doğru bulduğumdan değil. Aksine bugünkü Hristiyanlığın puteprestlik olduğunu ve istisnaları olmakla birlikte Hristiyanların genelde tarih boyunca birçok savaşa, işgale ve katlima katıldığını bilen ve bunu kitaplarında tartışan birisiyim. Dahası, ABD-Co oluşturduğu Haçlı + Uluslararası Şirketler + Siyonistler koalisyonu ile son yüzyılda milyonlarca insanı katletti, birçok ülkeyi işgal etmek ve doğal kaynaklarını sömürmek için bahaneler uydurdu ve hatta oluşturdu. Bunları, 2009 yılında İnglizce yayımlanan the Peacemaker's Guide to Warmongers adlı kitabımda delilleriyle ortaya koydum ve bu canavarlığı, bu emperyalist politikayı eleştirdim. "Eğer Müslümanlar teröristse, Hristiyanlar 666 kat daha çok terörist" diye özetlediğim gerçekleri sayılarla ve belgelerle sundum.

Ayasofya'nın tekrar klise olmasını herkesin din ve ibadet özgürlüğü hakkına saygı duyduğum için istiyorum.  Bunu Hristiyanlar klise olarak bina ettiler. Istanbul'un fethine kadar bin yıldan fazla klise olarak kullanıldı. Onun camiye veya müzeye çevrilmesi islam'ın diğer dinlere tanıdığı özgürlük ile çelişir. Eğer Balkanlar'da, Filstin'de, Çeçenya'da, Çin'de veya Rusya'da bir caminin işgalciler tarafından Kliseye veya Havraya çevrilmesine haklı olarak tepki gösteriyorsak, kabul etmediğimiz bu zorbalığı kendimiz işlememeliyiz. Aksi taktirde "münafık" kelimesi alnımıza yazılır.

Evangelist Hristiyanlarin islama ve müslümanlara karşı kanlı ve propagandalı haçlı seferleri başlattığı bir zamanda Ayasofya'nın tekrar klise'ye çevrilmesi hem adaletin ve Kuran'in gereğini yerine getirmektir; hem de propaganda savaşında bir kazanım olacaktır.

Bu yüzden, Kuran'in mesajına inanan arkadaşları "Zincirlerin Kırılsın, Ayasofya Asıl Sahiplerine Verilsin" kampanyasını başlatmaya çağırıyorum. Yanlış mı anlaşılacağız. Bugün yanlış anlaşılma riskine girmeyenler yanlışları değiştiremezler.

Ne diyorsunuz? Bu kampanyayı haklı buluyorsanız o zaman bir komite kurup gerekli çalışmaları başlatalım.


Etiketler : , , , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

70 Kere Cevaplanmış to “Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın”

  1. 1
    ahmet fidan Says:

    AYASOFYA'YA İTHAFTIR
    ..............................................

    GÜL BÜLBÜLE BÜLBÜL GÜLE

    Zemîn-i bağ-ı bahçen sadrı ve kalbi münkesirdir gülüm.
    Enin eder her dem bağrı hadikâtın perîşandır gülüm.
    Halin nedir ki; derdin ne, neden bu matem daimdir gülüm?

    Rengin ve hüviyetin mechul, neden benzin songundur gülüm.
    Artık terket bu matemi, açılsın goncan haykır muhibbi.

    Fani cihâna sal sadanı, inlesin türbâb-ı meftuhun.
    İnkisar-ı hayalin artık bitti ya! aç goncanı gülüm!

    Daha ne sukut edip durursun, kesret-i bülbül var gülüm,
    Ayyaş-ü şikestelere dem vur, kır zincirlerini gülüm!

    Nice eyyamın perişan geçti uslanmadınmı ki gülüm,
    Aşikâre aç bağrını girsin içerû bülbüller gülüm.

    İçine hep muzırra-i mahlukatı sokmak yeter gülüm,
    Tut elinden, gelsin sana, koysun sadrına buselerini.

    Haydi davran, durma hal-i mahzun, bülbül bile bir hal gülüm.
    Aklın ersin ver kararı, girsin içer û bülbüller gülüm.
    Faidesi sanadır, bak kavuşacak!, kavuşacak bülbül.

    Tutuşan hicran-ı aşk bitti artık, gül devri bak ey bülbül!
    Izdırabın bitti, lakin bülbül boş gül nahoş pek el aman!
    Rûzigar-ı heva-ü hevesin esti amma bu pek müthiş.?.

    ahmed emin fidan 1989 fatih.
    RUMUZLAR: Gül: Cami (Ayasofya) Bülbül: Cemaat

    Sevgili Edip Bey,
    Size katılmıyorum ama sizin bahsettiğiniz zamanlarda kaleme aldığım 1989 yılında kaleme aldığım ve o yıl Zaman Gazetesi'nde neşredilen manzumemi paylaştım. Yazınızın altına. O günlerin gençlerinden biri olarak. Terennüm ettiğim duyguların izdüşümleri...
    Şimdilerde bu izdüşümlerin asimetrik yansımasını ürkütmekte zatımı.

  2. 2
    Edip YÜKSEL Says:

    Ahmet, teşekkür ederim bu güzel şiiri paylaştığın için. Bana bir şiirle nazirede bulunmak müstehap oldu 🙂 İnşallah vakit bulurum. Selam.

  3. 3
    nursima Says:

    ahmet bey şiirinizi okuyanlar Ayasofya'nın bir cami olarak yapıldığını fakat bizanslılar tarafından kapatılıp müze haline getirildiğini sanacak 🙂 Bir müslümandaki bu kilise aşkı ne kadar da ironik 🙂 Ayasofyayı bu kadar seviyorsanız bırakın da yüzündeki makyajı silsin ve aslıyla endam edebilsin değil mi???

  4. 4
    ahmet fidan Says:

    Sevgili Nursima,

    Yazık ki ne yazık. Keşke şiirimi iyi anlayabilseydin.
    Bu şiirde özellikle son mısra bütününde gerçek (acınacak) durum va'z edilmekte...
    Şiir zahirde ayasofyaya ithaf iken, aynı zamanda o zamanki nişanlıma yapılmış bir akrostijdir.

    Sevgilerimle.

  5. 5
    Mustafa Celebi Says:

    Edip abi, bircok konuda sana katildigim gibi, bazi konularda katilmiyorum. Ve bu gayet dogaldir. Sanirim Ayasofya olayida bunlardan birtanesi olacak.
    Ayasofyanin cami olmasina karsiyim mi? Evet!
    Ama Ayasofyanin, kilise olmasinada karsiyim. Neden? Cünkü Ayasofya dünya kültürüne ait, dünya insanina acik olan bir alan. Yani Turist olarak herkes gidip orada müze niyetine gezer dolasir bakar.
    Hristiyanlarin derdi gercekten Ayasofyami? Yoksa Ayasofyanin arkasinda baska planlarimi var? bunu bilemiyoruz, bilemedigimiz icinde.., bu isteklerini yerine getirmemek gerek diye düsünmekteyim. Cünkü bunun sonrasida var, diyelim ki Ayasofya Kilise oldu? Sonra..?
    Dinci Yobaz kesim tutup ortaligi kargasaya vermeyecekmi? Evet verecek, propaganda yapip, halki kendi taraflarina cekmeyeceklermi? Cekecekler.
    Niye bu kozu onlarin eline verelim?
    Tabi senin pencerenden bakinca, dogru görünüyor. Ama madalyanin öbür tarafi aleyhimize calistiginida unutmayalim. Bu Ayasofya ile baslar, arkasi gelir diye düsünmekteyim..

    Saygilarimla

  6. 6
    nursima Says:

    Nişanlınıza olan aşkınızı farkedemediğim için üzgünüm diyemem doğrusu : ) Biz şiirinizin daha çok konuyla alakalı olan kısmıyla ilgilendik.Hakkaten yazık yahu bize : )

  7. 7
    ahmet fidan Says:

    Sevgili nursima,
    Lütfen, son kıta grubunu anlamaya çalışın.
    Bütün bir şiir, bütün bir aşk, bütün bir olay, bütün bir toplum, bütün bir süreç orada deşifre.
    Tabi dil sorununuz varsa, sözcükleri iyi anlayabilen birine danışmanızı salık veririm.

  8. 8
    nursima Says:

    "muzırra-i mahlukat" mı??? sanırım şiirinizdeki bu deyim, Ayasofya'ya ve diğer din mensuplarına bakış açınızın ironik olmaktan da öte hazin olduğunu yeterince ifade ediyor olmalı

  9. 9
    ahmet fidan Says:

    O zamanki düşüncemiz oydu. Zira Edip Bey'in de düşüncesi çok farklı değildi... Konu da bu zaten.
    Ayrıca "muzırra-i mahlukat" tabiriyle ayasofyaya cemaat olmayan her bir insan anlamı var.

    Ayrıca polemik sevmem. Edip Bey'in yazısına olan odaklanmayı desantralize etmeyelim.

  10. 10
    Edip YÜKSEL Says:

    Ahmet kardeşim, ben nasıl da kaçırırım o güzelim akrostiği... Sınıfta kalmış bir öğrenci gibi hissediyorum. Benim artık uğruna şiir yazacak bir nişanlım yok 🙂 Sana nazire yapmam müstehap dediydim, şimdi mekruh oldu 🙂 Selam.

  11. 11
    Eda Aybay Says:

    Kampanya evrensel değer taşıyor haklı ve yerinde buldum sevgi ile.

  12. 12
    Parassat Kenzhegaliyev Says:

    Edip bey,size tamamen katiliyorum. the Peacemaker’s Guide to Warmongers adli kiabinizin turkce tercumesi varmi.
    Selam

  13. 13
    Edip YÜKSEL Says:

    Parassat, kitap büyük boy 430 sayfa. Bazı bölümleri elenerek Türkçe'ye çevriliyor şu anda. Ozan Yayınları yayınlayacak inşallah.

    Selam

  14. 14
    Abdullah Ötgün Says:

    Müslümanlara yakışan, bir pişmanlık ve erdemlilik gösterip bu mabedi Hıristiyanlara takdim etmektir.

    Bundan sonra hak onlarındır artık, diledikleri gibi tasarruf ederler. Lakin Hıristiyanlardan da beklediğim; "bu yapıyı ortaklaşa kullanalım, tarih boyunca savaştık, çok kan döktük,ama barış içinde de yaşayabiliyoruz" diyebilmeleri.

    Böylece biz, putlaştırdığımız tarihimizi bir kenara atarak hakka ve adalete sarılmış oluruz. Hıristiyanlar da İslam alemine bir nevi zeytin dalı uzatmış olurlar.

    Dünya barışına armağan olsun 🙂

  15. 15
    ahmet fidan Says:

    Ne yani verelim gidelim.
    Ne yani verdiniz gitti.
    Oh hayırlısı olsun diyelim. (Öyle mi)
    İyi ki şu ülkenin bu devletin sahipleri var.
    İyi ki bizler varız.
    Dünyanın hilâli ahmer'i, kızılhaç'ı baş sadakacısıyız ya!
    Verelim gidelim.
    Nasıl kazanıldığı önemli değil, bizler HARİKULADA(!) mirasçılarız ya!
    Ne diyeyim.
    ALLAH iz'an versin!

  16. 16
    ismail gülal Says:

    medeniyetler ittifakı çercevesinde
    -laik yönetildiği halde-
    kahir çoğunluğu katolik olan ispanya
    aynı hareketi KURTUBA camii içinde yapar mı sizce ?
    Adı Rasyonel olan bir köşe için,
    çok naif bir ütopya değil mi bu Edip bey.

  17. 17
    Selami SAYGIN Says:

    Ayasofya cami iken niçin müze haline getirilmiştir? Edip beye bunu sorgulamak yakışır idi. Çünkü Celal Bayar'ın anılarına bakılırsa (Bende Yazdım)1933'te Balkan Antantı kurmak isteyen Mustafa Kemal Paşa, Yunanistan Başbakanı Venizelos'u memnun edecek bir jest yapmak için Ayasofya Camisini müzeye çevirmiştir.Venizelos'un bu çevirmeden epeyce mutlu olduğu tahmin edilebilir. Ama halkımızın mutlu olmadığı açıktır.
    Ayasofya'nın 1453'te nasıl ve niçin Kilise iken Camiye çevrildiği de belli ki mizahi bir dille sorgulanmaktadır. Dünyanın her tarafında Müslümanların geleneği odur ki, bir yeri savaş yoluyla fethetmişlerse, oranın en büyük ibadet yerini camiye çevirmişler, o fethin ve ona bağlı olarak orada Müslüman egemenliğinin sembolü olarak oranın en büyük ibadet hanesini cami yapmışlardır.
    Bunun için bir ayet veya bir hadis aramaya ihtiyaç var mıdır? Olmadığı açıktır. Her konuda ayet ve hadis bulunamayacağına göre, aramak ta beyhudedir.
    Ayasofya'nın cami yapılmasına Türkiye'de en çok sol çevreler itiraz ederdi. Görülen odur ki o sol çevrelerin yanına şimdi bazı Müslümanlar da katılmıştır. Elbette durdukları yer yanlıştır ve kendilerine yakışan bir yer değildir.
    Ayasofya oldukça uzun bir konu. Başlı başına bir yazı konusunu bile aşacak genişliktedir. Bir başka zaman inşaallaah kaldığım yerden devam etmek dileği ile.
    Selamlar, saygılar.

  18. 18
    Gökalp Türkdogan Says:

    Edip bey;
    Cesaretinizi kutlamam gerekiyor öncelikle.
    Adalet duygulariniza katilmamak mümkün degil.

    Fakat Ayasofya'yi vermekten baslarsak,Istanbulu'da sahiplerine geri vermek gibi bir sürecin kapisini aralamis oluruz ki icinden cikamayiz sonra..

    Madem Dinimiz " Tolerans " emrediyor ve Hristiyan vatandaslarimizla beraber yasiyoruz.
    O halde Ayasofya 'yi Hem Müslümanlara mesela Cuma günü Hem de hristiyanlara mesela Pazar günü ibadete acabiliriz ve dünya ya örnek bir medeniyet sunabiliriz.

    Benim destekliyecegim yol budur..

    Sevgiler saygilar..

  19. 19
    İbrahimi Feyzullah Says:

    Edip Bey, İstanbul'u Fatih Sultan Süleyman fethetmedi, Fatih Sultan Mehmet fethetti. Kaldı ki Fatih Sultan süleyman, bir selatin terkibi olmuş(!) Polemiğe, ve dolayısıyla popülerliğe meyyal bir ruh halinin ıskasıdır bu!
    Tarihi, ifrat ve tefritle analiz ediyoruz;
    kimine göre Fatih azılı bir katildir, kimine göre mübarek bir sultan. Halbuki, vasat olan; onun şahsi kemalatını, ferasetini, şairliğini, irfanını es geçmemkle beraber, 3 yaşındaki kardeşini öldürmenin bir bedelini olacağını, ve bunun hesabının Allah'a verileceğnin vurgulanması.
    Kimine göre, fetih hareketi, bozgunculuk yapanları, asayişi bozanları zapt-u rapt altına almaktı;
    kimine göre tamamiyle ülke fethetme, kan dökmedir. Vasat olan, tarihi koşulları göz önünde bulundurup, ona göre hüküm vermektir. Hele tarihi selahiyeti olmayanların bu konuyu irdelemesi, bizi olayı anlamaktan uzaklaştırır.
    Burada yorum yapan arkadaşların tamamı sanıyorum müslüman. Yani, islami hassasiyetimize göre yorum yapıyoruz. Halbuki bu konu salt bir akıl yürütmeyle çözülecek bir kanu değildir. Her aklı çalışan ve zeki olan ahkam kesmemeli! Madem islami bir konuyu ve paralel bir hükmü tartışıyoruz; bağnazlıktan arınmış, zamanını iyi okuyabilmiş, alanında uzman, vicdanlı bir fukaha komisyonu kurulmalı ve dinin hükümleriyle ilgili olan bu konu orada çözülmeli.Nihayetinde sorun bir hükme dayanıyor ve hükmü hakikate bağlayacak olan da vicdan ve bilgi alyapılı bir fıkıhtır.
    Hıristiyanlık, Yahudiliği neshetti(hükmünü ortadan kaldırdı); İslamiyet de Hıristiyanlığı neshetti. Burada, neshedilen bir dinin şehirleri fethedildiğinde(tamaiyle islami üsüllere göre bir fethi farz-ı muhal ediyorum, hemen coşma Edip!)O şehirler artık İslam toprağıysa, oradaki ibadethaneler de bu neshe tabii midir, bunu evvelemirde çözmek gerekiyor. Ya da bir din, bir dini neshetmiştir, ama ibadethaneler bunun dışındadır. Çünki bu insanların da inancına yönelik bir ibadet ihtiyacı vardır. Kaldı ki Allah, O'nu inkar edene bile hayat hakkı tanıyor, Rahman sıfatıyla rızık veriyor. Yani demem o ki bu, çözülmesi çok zor bir mevzu değildir. kuyuya taş atmak suretiyle ekmek yiyen Edip gibiler için bulunmaz bir nimettir. Çünki, Edip ve şürekası, olaylara çözme odaklı değil, çözülme odaklı yaklaşırlar. Rahatlatma üzerine değil, rahatsızlama üzerine akıl yürütürler. Ve yine başardı! Ben onunla ilgili üç makaleli bir tefrika yazısı yazdığım halde yine onunla ilgili bir şeyler yazdım bak! diyeceksiniz ki ne gereği vardı poliklinik seviyesine düşmüş bir polemikçiye bu kadar yazı. Zaten ben de onun pek de bir anlam ifade etmediği üzerinde çok durdum

  20. 20
    İbrahimi Feyzullah Says:

    Ayrıca bayanlar daha ince_inci olmalı!
    Erkekliğin hamuru kaba bir suyu kaldırsa da,
    bayan da öyle değil. Bu erkeklere kaba olma hakkını tanıyan bir şey değil, kadına yönelik bir ince atıftır. Herhalde çok görülmemeli ve "10 erkek bir kadınlık etmez!" diyen bir adamın hakkıdır, bayanlara ukalalık yakışmaz demesi..

  21. 21
    Cemal Says:

    Edip Yuksel'e katılıyorum. Mescid-i Aksa'nın kilise yapılması hoşumuza gider miydi? Ayasofya asıl sahiplerine iade edilmelidir. Bu gerçekten evangelistlerin İslam karşıtı propagandalarına buyuk bir darbe olur.

  22. 22
    ibrahimi feyzullah Says:

    Selami Bey, vicdanın sesini yansıtmıştır...
    vicdanlı olan bir şey, vicdana sığar ve sırıtmaz.
    söyledikleriniz, ne vicdanıma bol geldi, ne de dar Selami Bey...
    Tamam; büyük bir komutandır
    tamam, büyük bir siyasetçidir
    tamam çok zeki bir adamdır
    tamam çok şık bir adamdır
    tamam çok birikimli bir adamdır.
    lakin şeriatın, hukukun hükmüne bile şerh düşülebiliyorsa ama Atatürk dedi diye, dediğinin gram dışına çıkılmıyorsa, ve sanki bir fani değil de ilahi bir gücü varmış gibi görmek ve göstermek bu ülkenin kaderinin en büyük kazasıdır.

  23. 23
    ahmet fidan Says:

    Nurdan Hanım gibi, Gökalp Türkdoğan'a ben de katılıyorum.
    Bununla ilgili, çok ta eski olmaayan
    20 Eylüm 2010 tarihinde,
    https://www.bilgiagi.net/sirada-ayasofya-var/28282/ veya
    http://www.ahmetfidan.com/sirada-ayasofya-var/26713/

    linklerindeki gibi, Akdamar Müzesindeki ayinin ardından "Sırada Ayasofya Var" başlığı ile buranın cami olarak ibadete açılmasına ilişkin bir yazı yazmıştım. Burada reaksiyoner bir mantıkla madem öyle o halde böyle mantığı ile bir çözüm ortaya koymuştum.

    Burada ise, bayram yok seyran yok, "Eniştem Beni Neden Öpüyor" mantıığından hareketle, Edip Bey'in bu başlıklı yazısı yeni ve başlı başına aksiyoner bir harekettir ve yeni reaksiyonlar doğurabilecektir.

    Ancak, başta da belirttiğim gibi, Gökhan Türkdoğan, ortanın ortası bir çözümleme ile, varolan durumun korunması, müslümanlar için ve hristiyanlar için olunmu yeni bir başlangıcın yapılmasına yönelik bir çözüm ortaya koymuştur.

    ŞİMDİ AYASOFYAYI VERİRSEK, YARIN İSTANBUL'U İSTERLER, ÖBÜR GÜN SEVR SÜRECİNDE İŞGAL ETTİKLERİ YERLERİ İSTERLER, DAHA SONRA BÜTÜN BİR İSLAM UNSURUNU YOK EDECEK DİĞER COĞRAFYALARI İSTERLER.
    Zira, haçlı ruhunun sonu yoktur. Haçlı ruhuna yaranmak ta mümkün değildir.
    Sırf onları mutlu etmek, hoş görünmek için geri adım atmak gerekirse, bu geri adım için başka bir kazanımımızın var olması gerekir. Bu kazanım KURTUBA CAMİSİNİN İBADETE AÇILMASI bile değildir. Çok ama çok çok daha büyük bir kazanım olmalıdır.

    Durduk yerde geri adım atmak (söz meclisten dışarı) olsa olsa ya hainlik, ya da aptallık olur diye düşünüyorum.
    Vesselam.

  24. 24
    Ali Rıza Borazan Says:

    MESCİT
    Mescit: Bir dinin bir misyonun ve bir yaşam biçiminin adıdır. İlk Bakışta böyle bir tanım insanları şaşırtabilir. ama, Kuran okuyanlar bununla ilgili ayetleri kurandan aktardığım zaman hak vereceklerdir.
    Diğer kuran ile ilgili yazılarımda da belirttiğim gibi Kurandaki bir ayetin, anlatmak istediği manayı, yakalayabilmek için kuranda onunla ilgili ayetleri bir araya getirip beraber düşünmek lâzımdır. Doğru bir anlayış ancak kuranda geçen hiç bir ayetin hiçbir ayetle çelişmemesi, akla ilme ters düşmeden pratik hayatla da bütünleştiği zaman yakalanabilir.
    Mescit kelimesini, Bir dinin bir misyonun bir hayat tarzının ve yaşam biçiminin adı olarak tanımlarken, Kuranda, aynı zamanda dört duvar arasındaki Aynı dine aynı yaşam biçimlerine sahip olan insanların yöneliş biçimleri olarak da tanımlanmıştır. Bu Anlamda iman eden ve Salih amel işleyenlerin kendilerine göre bir mescidi bir dini varsa iman etmeyenlerin de kendilerine göre bir mescidi ve yaşam biçimleri vardır. Burada önemli olan hangi mescit Allahın Hangi, mescit iman etmeyenlerin net ve belirgin bir şekilde ayırt edilip kimin nerde nasıl durması gerektiğini yakalamak gerekmektedir. Bu Kısa açıklamalardan sonra, Kuranda geçen ayetleri tek tek inceleyerek söylediklerimizi ispat etmeye çalışalım.
    2/105- Kitap Ehlinden olan kâfirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir.
    Burada dikkat edilirse, Kitap ehli olanlar, Babaları uyarılmamış, Ümmi bir toplum içerisinden, Ümmi Bir peygamberin çıkışını nefislerindeki kıskançlık yüzünden hazmedemediler. Onlar istiyorlardı ki, peygamber kendi içlerinden çıksın. Bilindiği gibi Mekke müşrikleri, Bir adı da puta tapıcılar. Allaha inandıkları Halde Allah’tan gönderilmiş bir peygamber, kitap, ve öte dünya kavramlarını, kabul etmiyorlardı. Bu sebeple kitap ehlinin, o topluma karşı akıl almaz bir düşmanlığı vardı. Bu sebeple Onların İçerisinden peygamber çıkıp kendilerine yol göstermesini kabullenememişlerdi. Allah da onlara şöyle bir serzenişte bulunmuştu.
    2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti feshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.
    Kitap ehli bilindiği gibi Allahtan peygamberler silsilesi ile gelen vahiy orijinli dini bozmuşlar ve Allahın ayetlerini ya gizlemek ya da bir menfaat karşılığı satmaları neticesinde, Ortada Tevrat ve incilde Allahın bahsettiği din tahrip edilmiş olarak dolaşıyordu. İşte bozulmuş olan dinin, yeni bir peygamberle düzeltilmesi gerekiyordu. Asırlardır İslam toplumlarında sanki Son peygamberden önce gelen dinleri ve peygamberleri yanlış tanımlayarak, onların kuranda anlatılan yerlerini oynatarak Yahudilerin hazreti Musa peygamberi Hıristiyanların da hazreti İsa peygamberi ilahlaştırdıkları gibi Hazreti Muhammedi de müslümanlar ilahlaştırmışlardır.
    9/30- Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?
    9/31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.
    Şirki Kuran tarif ederken, sevgi ve ihtiramı, Allah’ın yaratmış oldukları varlıklara Allahın denginde veya Allahın üzerinde sevgi göstermeye denmiştir. Onlar kendi peygamberlerini böyle İlah derecesine getirirlerken, kuranın tanımladığı peygamberi müslüman olanlar da aynı konuma düşürmüşlerdir.”Seni yaratmasaydım seni yaratmasaydım, iki cihanı yaratmazdım “kutsi hadis uydurmasıyla Allahın söylemediği bir sözü Allaha iftira atarak sapıtmışlardır. Kuran Kendisine tabi olan Müslümanlara peygamberler arasında ayırım yapmamaya çağırırken.
    2/136- Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız."
    İman ettik diyen toplumlar içerisinde ya peygamberlerini ilah konumuna getirmişler, ya da âlimlerini şeyhlerini mezheplerini ya da kendi nefislerini ilah edinerek doğru yoldan sapmışlardır. Asırlardır. Tevrat ve İncil bozulmuş ve yerine kuran gelmiş inancı sürüp gitmektedir. Doğru İncil ve Tevrat orijinalliğini kaybetmiş ona aynen katılıyorum. Ama şu anda ben müslümanım diyen islam toplumlarının hali ne? Onların anladığı ve yaşadığı dinin Orijinalliği tap taze olan kuranla mukayese ettiğimiz zaman ne kadarı kuranla uyuşmaktadır.?
    Bilindiği gibi, Kuran Gelmeden önce Hazreti Musa peygambere Tevrat, Hazreti İsa peygambere de İncil gönderilmişti. Bunların tabi olanlarına kuran Kitap ehli diye tanımlıyor. Orijinalliği bozulmamış Bütün kitapların kaynağı Allah tır. Hepsi birbiriyle uyum halindedir. Kuranda bozulmuş olan Tevrat ve incilin aslı anlatılmaktadır. Bu Gün Kuranla alakası olmayan toplumlarda herkesin kendisine göre tanımladığı ve yaşadığı islam dolaşırken, onları kuranla tarttığımız zaman Tevrat ve incilin bozulduğu yozlaştığı gibi de bu günkü islam da yozlaşmış bozulmuştur. Kur’an, Allahın insanlar için gönderdiği, dünya hayatında, yaşamı ve hayatının projesi ise Doğru anlaşıldığında beyinleri kirlenmemiş, kalpleri de marazlanmamış olanların dinledikleri zaman hepsinin top yek ün kabulleneceği bir kitaptır.
    İşte Yahudi ve Hıristiyanlık dininin orijinal olan vahiy dinine, Uyuşmayan yerlerini, Allah rötüşleyip, insanlara yeni bir resul göndererek, dinlerini tazelemiştir. Tevrat ve incilin özüne ters düşmeyen, Kültür ve medeniyette biraz daha ilerlemiş, bir dünya toplumuna, müjdeci uyarıcı korkutucu olarak gelen Son resul ve onunla beraber indirilen kurandır.
    Hıristiyan ve Yahudi olan toplumların rahatsızlığı, Kendi dinlerinin ve mescitlerinin karşısında yeni bir din ve mescidin oluşudur. Kuranın nesh ettiği ayet bazı müfessirlerin söylediği gibi, Son Peygambere gelen vahiyler değil, Tevrat ve incilin Allahtan geldiği gibi ayakta tutamayan veya orjiinalliği bozulmuş olan İncil ve tevrattır. Veya ehli kitabın anladığı dindir..
    2/108- Yoksa daha önce Musa'nın sorguya çekildiği gibi, siz de Resulünüzü sorguya mı çekmek istiyorsunuz? Kim imanı inkâr ile değişirse, artık o, dümdüz yoldan sapmış olur. Dikkat edildiği zaman kuran sorguya çekmeyi küfürle eş anlamda kullanmıştır.
    2/109- Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek (hak) apaçık belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi inkâra döndürmek arzusunu duydular. Fakat Allah'ın emri gelinceye kadar onları bırakın ve (onlara ne sözle, ne de eylemle) ilişmeyin. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
    2/110- Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah Katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir.
    Görüldüğü gibi Kuran kitap ehlinin bozulmuş halini ve kitaptan uzaklaştırışmış olan yaşam biçimlerini dinlerini bize tanıttıktan sonra, Şimdide Kurana iman edenlerin din ve yaşam biçimlerini bize nasıl tanımlıyor ona bir bakalım.
    İlerde de izah edileceği gibi kuranda geçen salat namaz kavramları, yer yer mescit kıble yaşam tarzı görev din ve yüz kelimeleri ile desteklenmiş ve birebirlerinin yerlerine kullanılmıştır.
    2/111- Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez." Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: "Eğer doğru sözlüyseniz, kesin-kanıtınızı (burhan) getirin."
    Bu ayet ehlikitap diye bahsedilen Yahudi ve Hıristiyanların, Kendilerine gönderilen Tevrat ve incilin savunucularıdır. Bilindiği gibi kavimler ve toplumlar ardı arkası kesilmeyen peygamber ve kitaplarla uyarılmışlardır. Kuran gelmezden önce Tevrat ve incilin hükümlerini ayakta tutamayan kitap ehli ile Babaları uyarılmamış, Kuranın ümmi diye tanımladığı Allaha inandığı halde, Peygamberlere kitaplara ve ahi ret âlemine inanmamaktalar kendilerine ilah olarak kabullendikleri putları Büyük Allah ile kendi aralarında aracı olarak kabul etmektedirler. Ümmi Kelimesi bir anlamda Mekke müşrik toplumlarının özel bir adı da olmaktadır.
    Orijinalliği kaybolmuş Tevrat ve incilin inananları ile Kuranın ümmi diye vasıflandırdığı Mekke müşrikleri, kuranın temel olarak muhatap aldığı toplumlardır. İşte Kuran bu toplumlar karşısında kendisine muhatap olarak tabi olan müminleri nasıl yönlendirmek istemiş onu izlemeye çalışalım.
    ÜMMİ: Bu Güne kadar gelen klasik bilgilere göre, okuma yazma bilmez anlamında kullanılmıştır. Kuranda ilk olarak indiği kabul edilen Alâk suresindeki 96/1” Yaratan rabbinin adıyla oku” Ayetiyle ilgili bir de hikâye uydurarak, Peygamberin okuma yazma bilmez olduğu inancına kanıt getirmiş oluyorlar. Şöyle ki: Cebrail gelir peygamberi kuvvetle sıkar oku der, o da ben okuma yazma bilmem diye karşılık verir. Tekrar kuvvetle sıkar oku der yine ben okuma yazma bilmem der. Tekrar kuvvetle sıkıp da oku dediği zaman başlar okumağa. Diye anlatırlar. Tapusu belgesi yok elde.
    Ayette”Oku rabbinin adıyla oku”ifadesi, her sistem ve rejimlerde olduğu gibi, bağlılığını kimin adına yapacaksa, o sisteme bağlılığını ilan ederek yapması gerekir. İşte kim Müslüman ise Allahtan başka ilah kabul etmediğini, ibadet ve kulluğu ona yapacağını kabullenerek hayatını onun koyduğu kurallar içerisinde düzenleyeceğini ilan etmesi demektir. Yani O Herhangi bir konuda hüküm vermişse o hükme uygun olarak düşünüp yaşaması gerekir. Okumak demek sadece eğitim anlamında okumak değil. Allaha gönülden bağlı olarak onun koyduğu kuralları hayatına uygulamak demektir. Nitekim kıyamet suresinde,75/16- Onu (Kuran’ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.75/17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.75/18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.75/19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir. İşte Kuranla bir hayat yolculuğunun peygamber önderliğinde nerde nasıl davranacağının kumandalanarak. Tatbikatını yaptırmaktır.
    Kuran Kendi bütünlüğü içerisinde hiçbir kelimeyi hiçbir kelimenin yerine kullanmadığı gibi, kullanılmış olan bir kelimenin ne anlama geldiğini başka ayetler içerisinde kullanarak tanımlamıştır. Bu söylediklerimizi yeri gelmişken hem kuranın anlaşılmasının metodu bakımından, hem de Ümmi kelimesinin ne anlama geldiğinin anlaşılması açısından kuranda ayetler içerisinde o kelimeyi arayarak anlamaya çalışalım.
    62/2- O, ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.
    7/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
    3/75- Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez. Bu onların "ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmalarındandır. Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler.
    29/48- Bundan önce sen hiç kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı.
    Kuranda içinde ümmi kelimesi geçen birkaç tane ayeti naklettik. Bir kişi Hiç kuran üzerinde bilgi sahibi olmasa bile, sadece edebi anlatım sanatını kavramış olanlar ümmi geçen ayetlerden okuma yazma bilmeyen anlamında bir anlam çıkaramaz. Ümmi Kelimesinin genel olarak kuranın bütünlüğü içerisinde düşündüğümüz zaman Kendilerine Allahtan peygamberler gelip uyarı geldiği halde kabul etmeyen toplumların adı ümmi olarak geçmektedir. Öyleyse ayetlerden şu anlam çıkarmak mümkündür Ümmi Kelimesi okuma yazma bilmeyen anlamında değil ümmi kelimesi hiçbir kitaba tabi olmayan anlamında kullanılmıştır. Bilindiği gibi Mekke kültür olarak o günlerde büyük bir edebi sanatta hâkimiyetleri vardı. Kâbe duvarlarına şiirler asarlar, putlara bağlılıklarını şiirlerle dile getirirlerdi İşte Onlar içerisinde ellerini göğe kaldırıp da nasıl bir yol izleyeceğini bilemeyen Abdullah oğlu Muhammet. Gece gündüz düşünüp ne kitap ehli olanların, ne de Mekke müşriklerinin doğru bir yolda olmadığını kesin olarak biliyordu. Bir hanif olarak yüzünü göklere çevirip düşünüyordu.
    2/144- Biz, senin yüzünü çok defa göğe doğru çevirip-durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescidi-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler, tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek (hak) olduğunu elbette bilirler. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir”. İşte burada bahsedilen yön kıble katışıksız olan İbrahim dini hanif dinidir. Bütün insanların dönüp dolaşacakları din yön bu din bu yöndür. Hani derler ya, tilkinin dönüp dolaşacağı yer, kürkçü dükkânı. İşte kendisini halis dine doğru yönlendirenler dönüp dolaşacağı ve nereye giderse hangi yönde, hangi yaşamda olursa olsun illaki orasıdır.
    2/149- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
    2/150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.
    Bu Günde öyle değil mi? Kuran bize mesaj verirken geçmiş kavimlerdeki olayları bir hikâye vari anlatıp bizi eğlendirmek güldürmek için masal anlatmıyor. İnsanlardaki temel olan özellikleri, nasıl, düşünen ve yaşayanlar ne gibi yanlışlıklar yapmışlar. Ve yapılan bu yanlışlık sonucunda başlarına ne gibi felaketler gelmiş ve insan tiplemelerinden söz ederken Firavunlar, nemrutlar ebu lehep ve ebu cehiller anlatılırken onların ne gibi özelliklerinden bahsetmiştir. Acaba bu gibi insan tipleri günümüzde de var mı.? varsa onlarla nasıl diyalog kurulacak? Bu soruların cevabını arayıp bulabilirsek günümüz toplumlarına yaşayan kuranın cevabını sunabiliriz. Yoksa kuranın duvarlara sarıp sarmalayarak asılması, Veya manasından habersiz ezberlenip okunarak günümüz dünyasına kuran ne mesaj verebilir.? İşte Musa Peygamberin Bulunmuş olduğu toplumlarda savunmasız zaafa uğratılmış insanları firavunun zulmünden nasıl kurtarırım düşüncesini günümüzdeki firavunlulara karşı o mazlum ve mustazafları nasıl koruyabiliriz? Onların ihtiyaçlarını nasıl giderebiliriz? aç olanları nasıl doyurabiliriz? endişesi çekmeden ben müslümanım demenin hiçbir yararı yoktur. O şeytanın aldatmacasından başka bir anlam taşımaz. Bu Gün Dünya İslamı yanlış tanımlıyor. Müslüman olanları teröristlikle suçluyor Belki de bu günkü İslami yanlış anlayan Müslümanların Müslümanlıkları onları etkiliyor ama müslümanın ana kitabı kurandır. Onun davranış ve yaşam biçimlerini kuran şekillendirir. Kuran hiçbir zaman insanların öldürülmesini Hakka dayalı olma dışında vermiyor.
    6/151- De ki: "Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de, onların da rızklarını Biz vermekteyiz- Çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bunlarla size tavsiye (Emir) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz."
    Kuran insanları aşırılıklardan uzaklaştırarak ortak bir kelimeye davet etmektedir.
    3/64- De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız."
    Bu ayette anlatılmak istenen Ehli Kitap ve Müslüman olanların her ikisi de kendi dinlerinden taviz vererek. Orta yerde buluşması anlamında değil. Ehli kitap olanların bozmuş oldukları, Allahtan gelen vahiy orijinli dinin, tekrar orijinaline dönmesi istenmektedir. Tövbe haşa Allah, Sanki bazı şeylerde yanılıp da, geri adım atma anlamında anlamak çok yanlış olur. Tevrat ve incilin Allahtan geldiği gibi, orijinalliği ortada olmadığını, onların tahrip edilerek saptırıldığını vurgulayarak. Orta bir yol orta bir ümmet etrafında toplayan tap taze kuran orijinli dinin gündeme gelmesi anlamında söylenmektedir. “Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." İşte çağırılan ortak kelime bu. Tevrat indiği zaman da anlatılan bu idi. Gerçek olan İncil de insanları böyle bir yola davet etmektedir.
    5/ 116- Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."
    Buradaki ilah edinme sevgi ve ihtiramın Allahın yarattığı İsa ve İsa’nın Annesi Meryem’e aşırı bir şekle dönüşmesidir. Yoksa o da sevilecek ama Allahın dengine onun sevgisi çıkarılmayacak. Bu Gün insanlara yeniden bir peygamber ve yeni bir kitap gelse. Aynı ifadeyi Müslüman olanların peygamberi için söyler. Der ki Ey Muhammet: Sen mi onlara söyledin Allah’ı bırakarak beni ilah edinin diye “ Evet peygamberler onların içlerinde bulundukları sürece onları Allah’ı bırakarak beni ilah edinin demezler
    5/ 117- "Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen her şeyin üzerine şahit olansın.”
    Demek ki burada kıssalarda anlatılmak istenenin özü Kurana gelinmesini emretmektedir. Dikkat edildiği zaman, Kuran insanları bir tek varlığa ibadet ve kulluğa davet ediyor. O da Allah tır. İnsanlar kulluk ve ibadeti Allahtan başka varlıklara yaptıkları için çözülme ve bozulma başlıyor. Bir taraftan insanlar Allah’ı kabul ettiklerini söylerken Bir taraftan da Allaha eş koşma şirk koşma olayı gündeme gelmektedir. İşte Kuran insanların ince bir çizgide sağa ve sola sapmadan doğru bir yönde iman edenleri varılmak istenen hedefe sağ salim ulaştırmaktadır
    2/ 114- Allah'ın mescitlerinde O'nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların yıkılmasına çaba harcayandan daha zalim kim olabilir? Onların (durumu) içlerine korkarak girmekten başkası değildir. Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahi rette büyük bir azap vardır.
    Daha önce de bahsettiğim gibi yeryüzü Allah’ın mescididir. Allah’ın Yolunda Olanların bir yaşam tarzı dini ve mescidi varsa, Şeytanın yolunda olanların da bir yaşam biçimleri dini mescidi vardır. Bunların dinleri tamamen birebirlerinden farklıdır.
    73/ 9- (Allah,) Doğunun ve batının Rabbidir. O'ndan başka İlah yoktur. Şu halde (yalnızca) O'nu vekil tut.
    73/ 10- Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum) ile kopup-ayrıl.
    Şu Kâinatın yaratıcısı sahibi Allah’tır. Eninde sonunda teslimiyet onadır. Allah’ın dışında tapmış oldukları ilahlar kaybolup gidecek, onların şefaatleri hiçbir fayda sağlamayacaktır. İşte Allah’ın tanımladığı ve göndermiş olduğu, din, kitap ve peygamberlerle belirlenen yaşam tarzıdır. Allah katında hüsnü kabul görülecek olan din de odur.
    Allah’ın Tanımladığı dini ve yaşam tarzını engelleyen ve onun yıkılmasına karşı çaba harcayanlar ancak tağutlar yolunda savaşanlardır. Allah’ın mescitlerini tamir eden ve onun ayakta kalması için mücadele verenler de Müslüman olanlardır.
    2/115- Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir.
    Namaz sadece yönü kıbleye dönerek dua etmek değil, Asıl Namaz, Allahın vermiş olduğu emirleri hayata uygulamaktır. Yoksa hayat namazı ile kılınan namazın uyuşmadığı hayat, Allah katında hiçbir değeri ve önemi yoktur.
    2/177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.
    İşte Bu Ayet Bir Müslüman’ın Allah tarafından gönderilmiş olan bir dinin hem iman edilmesi hem de onu pratik olarak hayata dönüştürerek. Kılması gereken yapması gereken yaşaması gereken hayat namazının ta kendisidir. İşte Kuran insanların yüzünü döneceği kıble mescit, budur.
    2/142- Birtakım beyinsiz insanlar: "Onları daha önceki kıblelerinden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır, batı da. O dilediğini doğru yola yöneltir." Bu Ayette hitap ehli kitap ve o pozisyonda olanlaradır. Daha önce kendi kitaplarında gelecek olan ümmi peygamberin haberi olduğu halde, o ümmi peygamber geldiği zaman hemen secdeye kapananlarla, nefislerinin kıskançlığından dolayı kabul etmeyenler arasındaki bir diyalogdur. Kıble kelimesini ayette dikkat edildiği zaman hem namaz hem de din misyon olarak kullanmıştır.
    Toparlayacak olursak, Yahudi ve Hıristiyanlardan İslami kabul etmeyenlerin islamı kabul edenlere yöneltmiş oldukları bir sorudur. Neden dininizi değiştirdiniz? Allah da O inkâr edenlere cevap veriyor. Allahtan gönderilmiş olan Tevrat ve incili Allahtan gönderildiği gibi korumayıp bozmalarından dolayı yeni bozulmamış taze bir dinle yenilediğini bildiriyor.2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti feshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.
    2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahit (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahit olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
    Bu din bu kıble bu namaz, bu yaşam biçimi öyle bir rejim ki, dikenli, çileli ve meşakkatli engebeli bir yoldur. İnsan bu yolun adamı olabilmesi için öyle bir cömert olması lazım ki gerektiği zaman malını gerektiği zaman da canını gözünü kırpmadan verecek kadar cömert olması gerekmektedir. İnsanların, Kuranın da ifade ettiği gibi, yan çizip durdukları ölümü önce öldürüp, daha sonra hayata başlatıyor. Ölümü ortan kaldırdıktan sonra bir başka deyişle Ölümü öldürdükten sonra Kendisine ait olan dünya hayatında kazanmış olduğu malları feda etmesi kolaylaşıyor. Kolaylaştırmayanlara hemen ilahi ihtar geliyor.
    9/24- De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resulü’nden ve O'nun yolunda cihat etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, Faslıklar topluluğuna hidayet vermez.
    Kuran insanları tek bir bayrak altında toplarken, Bir misyonu bir yaşam biçimini kendilerinden önce gelmiş olan bir elçinin örneğini vererek, İbrahim dinine hanif dinine fıtrat dinine davet etmektedir.
    30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
    Mescidi haram bilindiği gibi, Haramlardan uzaklaştırılmış olan mescittir. Bu Anlamda Kabe Hem tarif edilen, Hazreti İbrahim dinin sembolize edildiği dört duvar anlamında kullanılmış hem de yer yaşam biçimi hayat tarzı olan hazreti İbrahim ve onun getirdiği misyon ve yaşam biçimi olarak da algılanmıştır. Böyle bir din Bozulmuş kâfir olan Mekke müşrikleri tarafından put haneye dönüştürülerek, eski asaletini kaybetmiş bir konumdan tekrar eski asaletine dönüştürülmesi gerekiyordu. İşte Allah da, hem örneklik teşkil eden insanlara önder ve imam kılacağım dediği İbrahim dinine yönelmeyi hem de Kabeyi eski asaletine kavuşturarak putlardan temizlemeyi hedeflemiştir.
    2/124- Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler Benim ahdime erişemez" dedi. Kuran burada Hazreti İbrahim peygamberin denendiğini ve kelimenin tam anlamıyla imtihanı kazanarak insanlara örnek bir dinin modelini sunup tanıtmıştır.
    2/125- Hani Evi (Kabe’yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikâfa çekilenler ve rükû ve secde edenler için temizleyin" diye ahit verdik.
    Kuran nasıl kendi anlatım üslubuyla, sanatsal bir anlatım tarzı kullanarak, Bayrağını Allahtan yana kullananların, Allahın veliliği altında Hazreti İbrahim ve hazreti İsmaillin kurtsal bir vazife için görevlendirildiğini söylüyor.
    2/126- Hani İbrahim: "Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demişti de (Allah: “Sadece inananları değil) inkâr edeni de az bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o" demişti.
    Dua: Kişilerin Allaha Olan isteklerinin gönülden katışıksız bir şekilde fiiliyatla buluşturarak, ihlâs ve samimiyetle yapacakları işin yaşamlarıyla buluşturulmasıdır. Bu Dua anlayışı tabiî ki iman eden ve Salih amel işleyen Müslümanlar içindir. Müslüman olmayanların da kedilerine göre duası vardır. Onların duası da kendi istedikleri yönde gayret göstermeleridir.
    2/127- İbrahim, İsmail'le birlikte Evin (Ka'be'nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin"; Namaz bilindiği gibi günün belirlenmiş vakitlerinde eğilip kalkılan değil asıl namaz Allahın emirlerinin yaşama dönüştürülmesi elini taşın altına koyarak bir takım yükleri omuzlanmak sırtlanmak demektir.
    Kâbe de sadece Dört duvarla çevrilmiş kuru bir bina değil, Yaşanan bir dinin bir misyonun, bir hayat tarzının sembolüdür. Ey kendisini müslümanım diye tanımlayan insanlar, Soruyorum size? Hak ile batılın,doğru ile yanlışın, Tevhit ile şirkin, ayırt edilemediği günümüzde, Nasıl kâbenin etrafında dönmekle kendimizin hacı olduğunu sanıyoruz.? Kâbe şu anda Putlarla işgal edilmiştir. Onları temizlemeden yapılan hac kabul edilmez. Nasıl onu Hazreti İbrahim takva temeli ile kurarak yeşertmiş ve orada Allahın sözünü hâkim kılarak haramlardan uzaklaştırmış ise. Son peygambere gelinceye kadar orayı tekrar putlar işgal ederek tevhit dini bozulmuş ve tekrar asaletine kavuşturmuştu. İbrahim dini yeşererek meyvesini vermişti. Ama günümüzde tekrar işgal edilmiş ve tekrar bir operasyon yapılarak eski asaletine kavuşturulması gerekiyor.
    Allah’ın dini hayata pratize edilmeyen, iman edenlerin vicdanlarında korkudan kelepçelenmiş olarak beklemektedir. Kâbe inanlardaki gizlenen ve kelepçelenen tevhidin çözülmesini, bencil tutkulardan vaz geçilerek, ortak bir kelime olan kuranın etrafında toplanılarak tek bir vücut olarak, Allah’ın yardımıyla bir kurtarma operasyonu beklemektedir. Safları netleştirerek kendi aralarındaki kin ve nefret tohumlarını ortadan kaldırarak, Halis bir din olan İbrahim dinini yakalayıp, Allahın dışındaki oluşmuş olan ilahlardan kendimizi kurtararak sadece Allahın ilahlığını ön plana çekmeye çalışalım.
    2/128- "Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tövbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tövbeleri kabul eden ve esirgeyensin."
    Hazreti İbrahim ve Hazreti İsmaillin duaları, İnsan fıtratında gizlenmiş olan, bir sesin tekrar cesaretle bütün korkularını atarak, cesaretle varlığını hissettirmesi gereken bir sestir. Ayette görüldüğü gibi,” Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver” Bu ifade sadece tevhit bayrağının takvaya yönelenlerde, değil Fısk yolunda yürüyenler bile işettiklerinde yüreklerinde fırtınalar estirir, ve depremler oluşturur.
    Ne yazık ki o İbrahim hanif fıtrat dini ortadan kaybolmuş, Niyetleri iyi olduğu halde, Şeyhleri liderleri âlimleri kendilerine rab kabul etmeye başlamışlardır.
    9/ 31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.
    Kuran İnsanları, ortak bir kelimeye ortak bir hedefe yöneltiyor. Kendisinden önce gelmiş geçmiş kavimlerin yapmış oldukların yanlış davranışları anlatırken, Onların başlarına gelenleri bize Anlatmıştır. Eğer Allahın göndermiş olduğu dinler, kuran ve kurandan önce insanları doğru bir şekilde doğru bir yöne kanal ize ediyorsa. Peygamberlik hayatının noktalanışıyla beraber, bozulmayan ve bozulmayacak olan kuran tazeliğini ve diriliğini koruyarak bulunmuş olduğu çağa hitap edecektir. Yani Kuran İki insan arasında bir mesele olsun da ona el atmasın. Mutlaka kuranda arayıp bulabilene, çözüm yolu mevcuttur.
    Bir taraftan kuran, Bu kitapta hiçbir noksanlık bırakmadık derken Bir taraftan da insan yaşamındaki olmuş ve olabilecek, her davranılışın örneğini vererek insanların problemlerin çözümünde cevap anahtarı teşkil etmiştir.
    Tövbe suresi otuz birinci ayette,” Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini raplar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de” Rab edinmek sadece önünde eğilip secde etmek değil, Bulunmuş Olduğu konmadan kaldırarak aşırı sevgi ve ihtiram ederek Allaha olan saygı ve ihtiramın zedelenmesidir. Ona olan sevgi ye karşı başka sevgileri onun sevgisine den k veya üzerinde bir seviyeye çıkarmaktır. Allaha olan sevgiyi Allahın dengimde veya Allah’ın üzerinde hiçbir yaratığa gösterilmesi hakka uygun değildir övülme ihtiram saygı sadece ve sadece Allaha mahsustur. İşte Kuran Ehli Kitabın düştüğü bu yanlışlığı şöyle dile getirmektedir.
    5/ 116- Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."
    5 /117- "Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen her şeyin üzerine şahit olansın.”
    Düşünün,Farz edelim ki, Kuran’dan sonra bir peygamber ve kitap daha gelmiş olsa, Bu Günkü Müslümanım diyenlerin konumunu nasıl değerlendirirdi.? Hiçbir peygamber, Allah’ı bırakıp da beni ilah edinin demez onun yolunda yürüyen âlimler de demez. Fakat onlara tabi olanlar onu ilah konumuna getirmektedirler. Toplumlardaki yanlış gidiş onların yanlış bir din anlayışı nedeni ile gündeme gelmektedir.
    Yolun Kaynağı genel olarak İslam toplumlarında, iki olarak bilirle. Birisi Allahın kitabı olan kuran, diğeri ise Peygamberin sünnetleri yani hadisleri anlayışıdır. Eğer hadisler veya sünnet peygamberin Kuranını hayata uygulama anlamında anlaşılıp kabul ediliyorsa ne ala ama sünneti kuranın dışında kuranın yeterli gelmeyip, onu da ekleyip İslam anlayışını tamamlama olarak anlıyorlarsa bu peygamberi ilah konumuna getirmek anlamındadır. Hıristiyan olanların İsa peygamberi ilahlaştırmaları gibi Müslümanlar da Hazreti Muhammet SAV i ilahlaştırmış oluyorlar.
    69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.
    Görüldüğü gibi peygamberlerde Allaha bağlı Âlimlerde Allaha bağlıdırlar yegane söz sahibi ve otorite sahibi Allah tır. Peygamberleri ve âlimleri Allahın tanımlamış olduğu yerden kaldırarak onu ilah konumuna getirmeyi Allah asla sevmez. İşte Hıristiyanlar ve Yahudi olanlar bu yanlışlığı yaptıklarından dolayı eleştirmektedir.
    Müslüman olanlar peygamberleri öyle mübağalalaştırarak onarmağından su akıtan kuru çeşmeyi sulandıran, bucakla göklerde seyahat eden. Dağdan deve doğurtturan denizleri yarıp askerlerini kurtaran attığı zaman asasını yılan ejderha olan konumla tanımlamışlardır. Bu tanımlamalar onların zan ve tahminleridir. Allah vahiy veya kitapların dışında peygamberlere böyle bir mucize vermemiştir.
    Yine mescit kavramını işlemeye devam edelim.2/129- "Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetlerini okusun, Kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz, Sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin."
    2/130- Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, Biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de o Salihlerdendir.
    Bir nakkaş dantel ipliği ile sanatını icra ediyorsa veya bir ressam Allahın verdiği kabiliyetle eşyaların resmini kâğıt üzerine yansıtabiliyorsa, Allah da sanatını kâinat üzerine nakşetmiştir. Bir İnsanın yapısını incelediğimiz zaman ağza alınan bir yiyecek sanki bir fabrikanın içerisine atılan ham madde gibi vücut içerisinde bir takım işlemler sonucunda vücuda uygun olan kısımları alınarak diğerleri potsa olarak dışarı atılmaktadır. Bütün Dünyadaki insanlar toplansınlar bir insan yapsınlar bakalım yapabilirler mi.? Bir sivri sinek yapsınlar. Bir domates yapsınlar. Asla yapamazlar. İşte insan gibi mükemmel yaratık Kendisini yaratan karşısında eğilmesi gerekirken ona karşı isyan ve başkaldırmasını sürdürmektedir.
    Hazreti İbrahim dini, Allaha teslimiyetin doruk noktasına ulaştığı, Canı da dâhil hiçbir sevgiyi Allah sevgisinin önüne geçirilmediği bir dindir.
    37/102- Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.”
    Bir Müslüman olarak, Allah’a teslim olmak, Allaha tevekkülün zirveye ulaştığı Önce canı dâhil bütün sevdiklerini gerektiği zaman Allah uğruna feda edebilen erkek adamlardır. O yaratılırken ahdinde duracağına dair Allaha söz vermişti. Ve bu sözünü ahdini zerre kadar tereddüt etmeden gerçekleştirmiş ve Allah katında imtihanı kazanmıştı.
    Soruyorum size Hazreti İbrahim gibi, baba ile oğlunun sevgide doruk noktaya ulaştığı bir zamanda Allah emrettiği için kurban edilmeye ve Allah emrettiği zaman en sevdiğini kurban etmeye kim tahammül edebilir. “ Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun” O da hiç tereddüt etmeden,” Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.
    İmtihana tabi tutulan insanoğlu, Allahtan başka ilahları yok ederek, İbadet ve kulluğun sembolleştiği teslimiyet işte budur. Dünyadaki malına makamına ticaretine zarar gelecek diye Bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetiyle nasıl Müslüman olunabilir.
    37/ 103- Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.37/ 104- Biz ona: “Ey İbrahim” diye seslendik.37/ 105- “Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.”37/ 106- Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı.37/ 107- Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.
    Kuran burada İbrahim dinini anlatırken, Olayları sanatsal bir üsluplan anlatarak, gerektiği zaman oğlunu Allah uğruna Allah emrettiği için feda etme kariyerinin oluşmasıdır. Yoksa bir insan boğazlanıp kesilmez. Adam da öldürülmez. Çünkü Günahsız bir adamı öldürmek bütün insanları öldürmak kadar günahtır.
    Şu dünya hayatında Müslüman olamk demek illaki rezil rüsva olmak demek değildir. Allah için her şeyini gerekirse en çok ,sevdiği canını bile vermeye hazır olmak demektir. İşte burada anlatılmak istenen Allah emrettiği için Hazreti İsmail kurban edilmeye , Hazreti ibrahiminde Allah emrettiği için kurban etmeğe hazır olmasıdır.
    2/ 243- Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: "Ölün" dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez.
    Mekke müşrikleri içerisinde, Peygamber ve peygamberi izleyenler, Müslüman kimliklerini ortaya koydukları zaman, Müşrikler kendi iktidarlarının ortadan kalkacağı korkusuyla, Müslümanım diyenleri ortadan kaldırmak istediklerinde, Onlarda ihlas ve samimiyetle ölümü göze alarak, İllaki Allaha kulluk illaki Kulluk demişlerdi. Allah da Hazreti İbrahim ve ismaili ödüllendirdiği gibi Müslüman olanları Mekke’den medineye hicret ettirip, Hayrı teşvik eden şerri ortadan kaldıran bir devlet nasip etmişti. Ölmeye razı olarak çıkan topluluğu dirilterek onlara böyle bir iktidar nasip etmişti.
    Biz Bir kul olarak gelecekteki Olayların nasıl neticeleneceğini bilemeyiz. Bu sebeple, Allaha teslim olup, Bizi nasıl yönlendirirse veya bize nasıl bir hayatı münasip görürse, Bizim görevimiz ona teslim olmak olmalıdır.
    3/ 7- Sana Kitap’ı indiren O'dur. Ondan, Kitap’ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
    Ayette belirtildiği gibi Müslüman olmayanlar veya kalbini Bozanlar, Ayetlerin olmadık yorumlarını yapmak maksadıyla, Ayetlerin müteşabih olanlarına uyarlar. Burada müteşabih kelimesi, Ayetlerdeki iki şekilde anlaşılabilme olasılığının arkasına sığınarak yanlışa gitmenin adımını atan zihniyete pay çıkarma anlamında kullanılmıştır. Yani Allah kâinatı yaratırken her şeyi zıddıyla beraber yaratarak, Mükemmel insanın önüne olayları sergilemiş ve insanları imtihana tabi tutmuştur. Aklını takvasını fıs kını vererek iyiye yada kötüye gitme özgürlüğü vererek sonucuna katlanmak koşulu ile istediği yola gitme özgürlüğü vermiştir.
    İşte Takva yolunu seçerek ilimde derinleşenler, Biz Allaha teslim olduk derler Allah’ın göndermiş olduğu emir doğrultusunda hareket ederler. Gerisini Allaha bırakırlar. Sonuç onlar için önemli değil onlar için önemli olan oradaki yapmak la zorunlu olduğu davranıştır. Gerisini olayın akışına bırakırlar.
    Kitap kelimesini kuran değişik anlamlarda kullanmıştır. Kâinata, insana, insanın amellerine, Peygamberlere göndermiş olunanlara da kitap kelimesi olarak kullanmıştır.
    39/23- Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir Kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların O’ndan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah'ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için de bir yol gösterici yoktur.
    Zıtlarıyla beraber yaratılan kâinat kitabından birisi de insandır. Her insan mutlaka hisseder. Bir olay karşısında biri birlerine zıt iki ses gelir.Gelen sesler,ya takvadan yada fısktan gelmektedir. İşte Muttaki olanlar kendilerine gelen sesleri kuran terazisinde tartarak, Doğru olan yolu bulurlar.
    Şimdi mescit kelimesini özetliyecek olursak,
    9/17- Şirk koşanların, kendi inkarlarına bizzat kendileri şahidler iken, Allah'ın mescidlerini onarmalarına (hak ve yetkileri) yoktur. İşte bunlar, yaptıkları boşa gitmiş olanlardır. Ve bunlar ateşte süresiz kalacak olanlardır.
    Burada Şirk içinde olan birisi Allahın mescidi ile ilgili bir onarma , imam gönderme , oradaki davranış biçimlerini şekillendirme Hakkına sahip değillerdir. Hem inanmıyor hem de ora hakkında hüküm veriyor. Bu asla olamaz Allah’ın Mescitlerini ancak iman eden ve Salih amel işleyenler orada söz sahibidirler.
    9/18- Allah'ın mescidlerini, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar onarabilir. İşte, hidayete erenlerden oldukları umulanlar bunlardır.
    İslam Toplumu başlı başına bir millettir. Onların Hayat tarzlarını Allahın yeryüzünde vekil tayin ettiği insanlar veya peygamberler düzenlerler. Eğer şimdiye kadar yazmış olduğum, şekilde Allaha iman edenler başkalarının din ve yaşam biçimlerine müdahale etmiyorlarsa ve bunu kendilerine ilke edinmişlerse, Kendilerinin yaşam biçimlerine de dışardan müdahale edilmelerini istemezler. Bu Anlayış hem yaşamlara hem de duvarlarla sembolize edilmiş mescitlerde geçerlidir. Adam Hem Allaha iman etmiyor hem de senin namazı nasıl kılacağına dair fetvalar veriyorlar. İşte Halis din İbrahim dini hanif dini insanlar arasında birlik ve beraberliği temsil eder. Onların yaşam biçimlerinin bütünleştiği dinde aynen olduğu gibi mescitlere intikal eder.
    9/107- Zarar vermek, inkârı (pekiştirmek), mü'minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir.
    9/108- Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiçbir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever.
    Mescit konusunda son iki ayet iman eden ve Salih amel işlerinin davranış biçimlerini yeteri kadar şekillendirmektedir yorumunu size bırakıyorum.

  25. 25
    ibrahimi feyzullah Says:

    Sayın Borazan,
    konuyla alakası son üç cümlede ortaya konan yazınızı çok gereksiz bir şekilde uzatmışsınız.Sayfanın adı üstünde yorum ! Ayrıca iki yerde "feshetme" ifadesini kullanmışsınız ki doğrusu feshetme değil, "nesh"etmedir. Ne fark eder! ikiside aynı kapıya çıkıyor derseniz cevabım; "fesh" etme ifadesini herkes biliyor neden parantez içinde açıklamasını yaptınız?
    Hac ile ilgili nasıl da bu kadar kesin ve keskin konuşabiliyorsunuz!? Yani içtihadınız sizi o kapıya çıkarsa da bu kadar insanın halisane niyetlerle gittiği bir yeri öyle tesmiye etmenizi, biraz cahail cesareti olarak okuyorum. Bir kamyon yazı yazmışsınız ama içinde bir incelik, bir umut, bir esenlik yok! kalbî bir boyut yok! okuduğunuz mealleri,buraya aktarıp bol bol ahkam kesmişsiniz.
    "Allah vahiy veya kitapların dışında peygamberlere böyle bir mucize vermemiştir." demişsiniz e temel referansınız Kur'an, değil mi? peki
    “İsrailoğullarına gönderilen bir elçi olarak (diyecek ki): ‘Ben size, Rabbinizden bir kanıt ile geldim. Size balçıktan kuş heykeli yapıp ona üflerim ve ALLAH’ın izniyle bir kuş oluverir. ALLAH’ın izniyle körü ve cüzzamlıyı iyileştirir, ölüyü diriltirim. Ne yediğinizi ve evlerinizde neler biriktirdiğinizi size bildirebilirim. İnanacaksanız bu kanıtlar sizin için yeterlidir.” (Âl-i İmrân 49. Ayet) ayetine ne diyorsunuz?

  26. 26
    Edip YÜKSEL Says:

    Alir Rıza kardeşim'e önce. Kuran ayetlerini sayfalarca buraya koymanın anlamı ne? Bence az koymuşsunuz. Hani bir yerden tüm Kuran'ın meailini kopyalayıp buraya koysaydınız daha sevap kazanırdınız.

    Eğer amacın ayetleri okutmaksa, insanların kapasitesini, vaktini, bilgisayarda okuma imkanlarını gözününe almalısınız. Hele hele birkaç sayfyadaki paragrafların arasını bile açma zahmetine katlanmamışsınız ve görsel olarak maalesef iştah kapatıcı bir biçimde sunmuşsunuz.

    Niye yazıyorum bunu? Bir yazı asarken pratiği, realiteyi, muhatabınızı ve amacınızı birlikte düşününüz. Yukarıya astığınız ayetleri kaç kişi okuyacaktır gerçekten merak ediyorum.

    Umarım yanılıyorumdur ve o ayetleri çok kişi okuyacaktır.

  27. 27
    Edip YÜKSEL Says:

    Burada bazılarının ifade ettiği "Hristiyanları sevindirme" gibi bir amaç gütmedim. Aksine ÖZGÜRLÜK ve ADALET ile ilgigili iki prensipten yola çıkarak savundum bu tezi.

    Yukarıda tüm eleştirilere tek bir soruyla cevap veren Cemal arkadaşın yazısı niye dikkatlerden kaçtı merak ediyorum. Lüften CEMAL'in birkaç satırlık yorumuna bakınız ve üzerinde düşününüz.

    Selam

  28. 28
    ahmet fidan Says:

    Sevgili Cemal,
    Keşke uluslararası ilişkilerde, dış politikada, Aristo mantığı geçerli olabilse )))

  29. 29
    İbrahimî Feyzullah YALÇIN Says:

    Yani "her uçan kuştur",
    uçak ta uçar;
    "o halde uçak ta bir kuştur"
    gibi mi Ahmet Fidan Bey?
    🙂

  30. 30
    Edip YÜKSEL Says:

    AHMET FİDAN: "Keşke uluslararası ilişkilerde, dış politikada, Aristo mantığı geçerli olabilse )))"

    Hayır, Ahmet. Cemal'in dile getirdiği nokta evrensel ADALET VE MANTIK ilkelerinden kaynaklanır.

    Selam

  31. 31
    Edip YÜKSEL Says:

    İBRAHİM:
    Yani “her uçan kuştur”,
    uçak ta uçar;
    “o halde uçak ta bir kuştur”
    gibi mi Ahmet Fidan Bey?

    EDIP: Evet İbrahim, yukarıdaki çok mantıklıdır. Zira ilk iki cümle doğru ise, sonuç mutlaka doğrudur. Ancak, birinci cümlenin ilk ifadesi gerçekle uyuşmadığı için sonuç ta mutlaka yanlış olacaktır. Mantık bir programdır. Matematiksel formüllerdir. Mantık programına doğru veri koyarsan doğru sonuç alırsın. Yanlış veri koyarsan yanlış sonuç alırsın. Doğru veri koyunca yanlış sonuç alamazsın...

    Her kedi sekiz ayaklıdır.
    Hüreyre bir kedidir.
    O halde, Hüreyre sekiz ayaklıdır.

    Yukarıdaki örnek yanlış sonuca varmasına rağmen mantıklıdır!

    Hüreyre isminde yedi harf vardır.
    Hüreyre kedicik anlamına gelir.
    O halde kedicik isminde yedi harf vardır.

    Yukarıdaki ifadelerin hepsi doğru olmasına rağmen mantıksızdır.

    Senin şahsını kastetmiyorum genel bir belirlemede bulunuyorum:

    Akıllarını çelişkili, saçma sapan nakil kitaplarının sepetine koymuş olanlar kuşkusuz yukarıda örneklediğim Mantığın kiymetini idrak edemiyeceklerdir. Hatta yukarıda verdiğim iki örneği, mantığı eleştirmek için akılsızca kullanacaklardır.

    Allah'ın yaratılışta beynimize yerleştirdiği mantık kurallarıyla dalga geçmeyelim. Zira mantık Allah'ın ayetleridir. Beyinlerimizi dogmatik virüslere, Trojan atlarına kapalı tutalım.

  32. 32
    ahmet fidan Says:

    Edip Bey,
    Kimin adaleti?
    Kimin mantığı?
    Bakılan açıya göre değişir.
    Politika (siyaset) elbisesiyle ADALET te, MANTIK ta evrensellikten çıkar.
    Biz politikacı siyasetçi değiliz. Halkız, vatandaşız.
    Ben halk olarak duygusal bir temennide bulunabilirim. Bu temennim de, CUMA GÜNÜ AYASOFYADA CUMA NAMAZI KILMAK tır. Siz de farz-ı muhal, kiliseye dönüşmüş Hagia Sophia (ayasofya) da pazar ayinine katılırsınız. Bu da (yazınızda da talep ettiğiniz gibi) sizin temenninizdir.

    Ama halkın temennileri ile devleti yönetenlerin kararları genellikle çatışır, idealde çakışır. (örtüşür)

    Bu kararın alınmasında sadece duygusal temenniler esas alınmaz, tarih, kültür, mantık, siyaset vb. onlarca belki yüzlerce faktör dikkate alınır.

    Uluslararası ilişkilerde mütekabiliyet (karşılıklılık) esası geçerlidir. Bu nedenle yok yere bir yerin kiliseye çevrilmesi akıl ve izan kapsamında değildir.
    SAYGILARIMLA.

  33. 33
    İbrahimî Feyzullah YALÇIN Says:

    "Her kedi sekiz ayaklıdır.
    Hüreyre bir kedidir.
    O halde, Hüreyre sekiz ayaklıdır" demişsin Edip
    ama,
    "Akıllarını çelişkili, saçma sapan nakil kitaplarının sepetine koymuş olanlar kuşkusuz yukarıda örneklediğim Mantığın kiymetini idrak edemiyeceklerdir. Hatta yukarıda verdiğim iki örneği, mantığı eleştirmek için akılsızca kullanacaklardır" de eklemişsin...
    Kendi içinde, kendi içinde kalması koşuluyla sadece tutarlı olan bir durum için mantıklı diyor Edip. Eğri önermeye eğri bakıldığında doğru görülür tabii! Adına "reformist" demiş ama asırlar öncesinin klasik mantığını da referans gösterebiliyor. Bir kuyuya it düşse, kaç kova su çekilmeli ki o su temizlenir kıvamında bir mantık..
    öyle bir mantık ki,kediyi sekiz ayaklı yapıyor, buna mantıklı diyor ve buna mantıksiz diyeni de mantıksızlıkla suçluyor. Senin şahsını kast etmiyorum diyerek girmişsin cümleye... kast etsen ne olur mirim!? Üç tane uzun makale yazdım, kaç gram duygu, kaç santim bilgi mevcut sende, ortaya döktüm, bir nokta dışında tek bir hükme esaslı bir eleştiri getirmedin! "ateş körükleyenin elleri kahrolsun, zaten kendisi kahroldu" mealinin mantıken ne kadar da problemli olduğunu, sana ait olan o "alev sahibi bir ateş" ifadesinin nasıl bir anlatım, dolayısıyla nasıl bir mantık bozukluğuyla muallel olduğunu ortaya döktüm, tek bir cevap verebildin mi? Reformist dediğin klişeleşmiş klasik'e başkaldırır. Bana Milat öncesinin mantığıyla cevap veriyor, kediyi sekiz ayaklı yapıyor ve bu adam mantıkçı ve reformist!?

  34. 34
    Edip YÜKSEL Says:

    AHMET FİDAN: Siz de farz-ı muhal, kiliseye dönüşmüş Hagia Sophia (ayasofya) da pazar ayinine katılırsınız. Bu da (yazınızda da talep ettiğiniz gibi) sizin temenninizdir.

    EDIP: Hayır, ben böyle bir temennide bulunmadım. Hristiyan'ın klisesinin Hristiyan'a verilmesini istememden, benim o klisenin dinini onayladığım anlamını çıkarıyorsanız bu sizin hüsnü kuruntunuz.

    Selam,
    Edip

  35. 35
    ahmet fidan Says:

    Edip Bey))))
    Üstadım, farz-ı muhal dedik.)) Yani Kemal SUNAL tabiriyle "meselâ yani", tabi ki biliriz sizin müslim olduğunuzu. Ama biraz da iğnelemiş olmak istemedim değil hani.))

  36. 36
    Ensar ÜZÜMCÜ Says:

    İbrahim Feyzullah Beyefendi Hazretleri, ritmik anlatım diliyle kaleme alınan her cümlenin zihne zerk edeceğini düşünecek kadar saf olmalı herhAL.

    İbrahim Feyzullah Kabak Hazretleri samimiyetini cümlelerinin önüne katıyor, fakat mantık dersinden sınıfta kalıyor. Kalmıyor, adeta çakılıyor bir japon uçağı gibi ve çakıldığı yere de yapışıyor.

    Bakınız Şerbetli İbrahim Feyzullah'ın mantığına hele :

    Neymiş efendim ?

    "Kedi sekiz ayaklı olmaz mış"

    Hadi canım ?... Kedinin Sekiz ayaklı olduğunu iddia etmenin mantıksız olduğunu söylüyor bize Şerbetli İbrahim. O bize söylemese, biz zokayı yutacağız. Bak sen şu işe hele. Peh peh peh...

    Edip'in söylediklerini bize yaşatarak nasılda haklı çıkartıyorsun bre Şerbetli İbrahim, helal sana.

    Dünyadaki tüm üniverstelerde farklı formlarda okutulan MANTIK dersinden nasibini almamış Şebrizli İbrahim, bu dersin en meşhur örneklemelerinden birini, en basitini bile anlamakta güçlük çekiyor.. Aklını kullanmak istemediği için " Kedi sekiz ayaklı olur mu hiç ?" diyerek, elindeki şekerini yalamaya devam ediyor.

    Ama bu kadarlada kalsa keşke... Bir kaç satır sonra bakın neler söyletiyor bizim İbrahime, O çok sevdiği Şerbeti...

    "Üç tane uzun makale yazdım, kaç gram duygu, kaç santim bilgi mevcut sende, ortaya döktüm, bir nokta dışında tek bir hükme esaslı bir eleştiri getirmedin! "

    Amanın efendiler, amanın.. Duydunuz mu? İşittiniz mi? Kalkın uyanın, bakın bizim İbrahim neler demiş yine.

    -- Ne demiş ?

    Demiş ki: Duygu gramla ölçülür, bilgi ise santime vurulur.

    İyi halt yemiş İbrahim. Farazi bir örneklemede kediye fazladan ayak bahşetmeyen Şarkezli İbrahim böyle bir şeyi yapabilir mi? Yapmış. Vallahta, billah.

    Ah İbrahim, vah İbrahim.

    Belliki sende fazalda "mantık-açığı/kapama-alçısı" var. Ancak bu mantıkla, sen o alçıyı zemine yediremezsin be gülüm İbrahim.

    Yarın sabah ilk işin-bir kitapçıya git, "Eleştrel Düşünce ve Mantığa Giriş" yada muadil bir kitap alıp çalışmaya başla.

    Edip Yüksel'in mealinin başka hangi ayetlerinde nasıl problemler bulduğunu açıklayan bir makale yaz. Bunu bir WORD belgesi yap ve ona yolla. Böylesi iletişim açısından daha makbuldur. Ancak bunu yapmadan önce en az bir iki tane Mantık üzerine kitap alıp-oku. Bu arada, ben ciddiyim...

    Beni merak etme. En düşük skorum 93 idi.

    Not: 7 puan çizimden kırpılmış, bilginize.

    Not2: Artık doğal seyrinde.

    Selam

  37. 37
    ibrahimi feyzullah Says:

    Ensar'cığım, lise yıllarında bize öğretmişlerdi klasik mantık'ı. O yıllardan beridir tuhaf gelir bana klasik mantık. Ama demek ki işe yarıyormuş! senin gibi yoksunlara, kediye fazladan dört ayak taktırıyor işte! şeytana keyf gerek! Mantık Ensarcığım, önerme'den ibaret değil! mesela cümleyi düzgün kurmak ta bir mantık işidir. Mantıklı diyebildiğin bir şey mantıkidir aynı zamanda, bir önerme ve türevinin kendi içinde tutarlı olması kendi şartlarında doğrudur, ama bu kendi içinde tutarlılığa mantıklı demek mantıksızlıktır.
    gelelim bir kaç gram duygu, bir kaç santim bilgi mevzusuna...
    hoşuma giden bir ifadedir. Mesela duyg çok bir ıslaklık ve dolayısyla bir ağırlığı hissettirir insana. Ve bilgi de ölçüyü fehme getirir. Ayrıca Mecaz denilen bir şey var Ensarcığım. Mesela "Ensarcığım annenin etekleri zil çalıyor" dediğimde sen klasik mantık skolastiğinden bakarsan meseleyi yanlış anlayıp, annenin eteğinde zil aramaya başlarsın.
    Ensarcığım arama beyhude! annenin eteğinde zil yok o bir mecazdır!
    Ama zavallılığa bak ki, mecazla bir mantık önermesini aynı karakterde algılıyor.
    Yani, bir kaç gram duygu diyen bir adama "kediler sekiz ayaklıdır" cümlesi neden saçma geliyor bunu anlamıyor! halbuki anlasa biri bir mantık yürütme biçimidir; ve neticede ya doğrudur, ya yanlış! ötekisi bir mecazdır. Yani deformist yazar olan üstadın edip'e sor bana hak verecek, senin kulaklarını da çekecektir. Nihayetinde edip sizden çok daha mantıklı. Halbuki Edip ve şurekası, en başta bu klasik mantık kurmacasına neşter vurmalıydı!
    Ve Teknik/Rakam durumlarına kendini kaptırmış bir zihnin "sembolik mantık"ı ön plana çıkarması gerekmez miydi?
    Bir de Edip Yüksel'in mealinden bahsetmişsin..
    Edip sessiz kalıyor; çünki mealinde anlatım, paralelinde mantık bozukluğu var. Edip susuyorsa sen de sus Ensarcığım! illa konuşacağım diyorsan; o halde o mantıksız tercüme edilmiş ayetleri sen savun, bana anlat mantığını. İki gündür mantıktan bahsediyoruz ama adamın Kur'an mealinde bir çok mantıksızlık var, neden dolandırıyorsun lafı ensarcığım? "ateş körükleyenin elleri kahrolsun, zaten kendisi kahroldu" mantıken nasıl bir cümledir? ben en az beş tane mantık hatası bulurum bu cümlede, peki sen savunabilir misin bu cümleyi? Çık ve deki İbrahimî Feyzullah şu şu iddiaları ortaya atmış, ama yanılmış... hadi çık de..
    Edip savunmasını yapamıyor, hangi cümlesini elime aldığımda cümlesi elimde kalan sen mi savunacaksın?
    Sana kardeşane tavsiyem;
    git yat ensar, Edip simsarrlığından başka bir işe yaramıyorsun...
    git yavrucuğum...

  38. 38
    Edip YÜKSEL Says:

    "Kendi içinde, kendi içinde kalması koşuluyla sadece tutarlı olan bir durum için mantıklı diyor Edip. Eğri önermeye eğri bakıldığında doğru görülür tabii! Adına “reformist” demiş ama asırlar öncesinin klasik mantığını da referans gösterebiliyor. Bir kuyuya it düşse, kaç kova su çekilmeli ki o su temizlenir kıvamında bir mantık.."

    İbrahim düzeyinizi belli ettiniz. Özellikle seçtiğim örnekler üzerinde düşünmeden mantığı duygularının etkisinde bir çocuk gibi atlamışsınız.

    Biraz incelesen, Allah'ın en büyük ayetlerinden birisiyle alay edecek kadar dejenerasyondan geçtiğini göreceksin. Belki de pek okumadan, üzerinde düşünmeden bir mukallide yakışır biçimde evap verdiniz...

    Sebep ne olursa olsun senin sorunun büyük.

    Selam,
    Edip

  39. 39
    ibrahimi feyzullah Says:

    Edipciğim,
    Şükür biz 6666 ayete inanıyoruz; 6664 tanesine değil!
    Ayrıca bu kadar mantık bilgin varsa ve bu mebhas mantığa bu kadar bağlıysan, neden mantıksız cümleler kuruyorsun? mesela neden Kur'an tercümende onlarca mantık hatası yapmışsın?
    Allah'ın en büyük ayetlerinden biriyle alay etmek mi? hâşâ! ve lafı eğip bükmeden, kelimenin belini kırmadan bunu bana izah et! de ki sen, şöyle dedin ve Allah'ın en büyük ayetlerinden biriyle alay etmiş oldun. "Akletmiyor musunuz" dan gireceksen, hiç girme, zararlı çıkarsın, ona göre kafası kalbinden büyük, ama kafası kalbinden daha az çalışan hazret!

  40. 40
    ibrahimi feyzullah Says:

    "Ayrıca biliyorum sempatik olsun diye yaptın ama, cümle kurguların, vurguların, mahalle kadınları seviyesinde… Cümle, sahibini yansıtır, ki sahibine aittir. cümlelerin, ben hakketmedikçe bana bir şey yapmaz, ama kelimelerin sellemetüsselam, cümlelerin lâletâyin olursa, senin seviyeni düşürür.
    Ayrıca, bir yorum yazarken dahi olsa biraz tutarlı ve düzgün ol! mantıktan bahsettiğin bir yorumda kaç tane mantık hatası yapmışsın…"
    yukarıdaki cümleler Ensar'a yazılmıştır. Edip'in yorumu derakab çıktığı için yanlış anlaşılmasın...

  41. 41
    ibrahimi feyzullah Says:

    Ayrıca Edipciğim,
    benim için "senin sorunun büyük" demişsin, çok doğrudur. Sen ve yamaklarınla uğraşıyorum;
    sen de itiraf ettin ki, sen ve yamakların küçük değil, büyük sorunsunuz...

  42. 42
    Ensar ÜZÜMCÜ Says:

    "Mantıklı diyebildiğin bir şey mantıkidir aynı zamanda, bir önerme ve türevinin kendi içinde tutarlı olması kendi şartlarında doğrudur, ama bu kendi içinde tutarlılığa mantıklı demek mantıksızlıktır."

    Hayır İbrahimi, Mantıklıdır. Mantıksızlık, bunu mantıksız bulmaktır.

    Sen Mantıklı-Mantıksız-Olanaklı-Olanaksız-Nasılı Bilinmeyen ve Saçma kavramlarına çalışmalısın önce.

    Ve mecaz ile misal'in her ikisininde cümle içerisinde "Uç" ları barındırabileceğin bilmelisin.

    Birincisi duygu yansıması barındırıyor diye diğerine üstün gelemez. Temelde, amaç aynıdır!
    Hiç çikolata yememiş birisine sen mecaz ile yada herhangi başka bir dil ile bu tadı ve hissettirdiklerini anlatamazsın. Bu ancak deneyimlenerek gerçekleşebilir. Yani mecaz anlatımlar, sadece aynı-duygu-halkası içerisinde olan, yani aynı duyguları tatmış kişiler tarafından anlaşılabilirler. Dinleyici yada okuyucu tarafından Gerçek anlamda deneyimlenmiş olmazlar...

    Kahve falından habersiz bir ingiliz için :

    " Kahvenin telvesine sormayız da gerçekte neler olacağını. "Gerçekleşecek mi" deriz, Umutlarımızı sorularımızın önüne katarak"

    Cümlesi mantıksızdır. Hayır, Kahve falından habersiz bir İngiliz için mantıksızdır.
    Ancak bir Türk için mantıklıdır. Aslında bu, Türk kahvesi ile tanışmış ve bu fal kültürü yaşamış her Türk için geçerlidir.

    gibi.

    Yani bir mantık dersinde, olanaklı olmayan ve sonuç bakımından yanlış çıkan bir çok mantıklı önerme görebilirsin. Kavram karmaşası içerisinde "aradan iğne dokundurmaca" oynamaya çalışmaktansa birbirini anlamaya yönelik bir okuma gerçekleştirilmeye çalışılsa ne ala, anlamaya çalışıyorsunuz diyeceğim ama na-file.

    Mantığın neyden ibaret olup olmadığına ilişkin talihsiz bir açıklama da yapmışsınız. Felsefe ile ilgilenen her birey bu mecranın sadece önermeden ibaret olmadığını bilir. Size bir Maşallah.

    Denizde de sadece tuz yok!

    Seninle mantığın ne olup olmadığını tartışmayacağım İbrahim. Bunun için erken.

    Sizi, önce şahsım adına yaptığınız terbiyesizliğin nedenini açıklamaya davet ediyorum.

    *Edip'in benim üstadım olduğunu iddia ediyorsun ve hiç tanımadığım bir adama benim kulaklarımı çektirtiyorsun. Bu densizliğinizin ve sululuğunuzun sebebi nedir ?

    * Ne zaman susup ne zaman konuşacağıma siz nasıl karar veriyorusunuz ? Burada siz ne bağcısınız nede hancı.

    * Sizce Ayasofya Müzesi ile ilgili bir başlık altında Meal tartışması yapmak ne kadar mantıklı ? Yada bu mantıklı soruyu size yöneltmem ne kadar anlamlı?( Bu soru İbrahimi görebilenler içindir )

    * Bu sitede, sizin tavizkar uslubunuzu ve başkalarının sayfalarında ahkam kesmenizi, kişilerin özgürlüklerine karşı sözlü saldırıda bulunmanızı şikayet edebileceğim bir mail adresi var mı ? Varsa çok memnun olurum...

    Selam,

    Ensar

  43. 43
    ahmet fidan Says:

    Arkadaşlar, lütfen konu dışına çıkmayalım. Polemik görüntü ve içerik kirliliğinden başka anlam taşımıyor.
    Sevgiler.

  44. 44
    ibrahimi Feyzullah Says:

    Kabak efendi diyebiliyor,
    halt yemiş de diyebiliyor
    yere çakmasını da biliyor
    şarkezli, şebrizli de diyebiliyor
    herşekilde saçmalaybiliyor;
    Edip kulağını çeksin dediğimde de, şaftı kayıyor, V kayışı yırtılıyor, parça kıtrıyor.
    eğitilebilir zeka sektesi seviyesi olunca, muhatap ya kendini tabii mazur görüyor, ya da benim ona o hakkı tanımam gerekiyor.
    Bak kardeşim, birileri, senin saçma-sapan cümleler kurduğunu sana şimdiye kadar belletmediyse, ben belletebilirim. ama habenneka'lık bir şeyleri görmeni engelliyor..

    Samimiyetimle söylediğimi söyledim; hangi cümlene elimi atsam elimde kalıyor.
    elimde kalacaksın ensar,
    git yat!

  45. 45
    ibrahimi Feyzullah Says:

    Var Ensar, site yönetimine başvur...
    sen başvurduğunda hemen ağzımı kıracaklar; artık konuşamayacağım. İcabında hapse de atarlar. Ahmet Fidan eski ve çok büyük bir işkencecidir. Yani beni şikayet ettiğin gibi beni prangalara vuracaklar...

    kelâmın muadili kelam;
    kalemin muadili kalemdir
    kelam-u kalemini konuştur,
    ya da git yat Ensar..

  46. 46
    Ensar ÜZÜMCÜ Says:

    Ahmet Bey,

    Haklısınız. Konuyu Ayasofyadan Edüpopya, yada herhangi bir ütopya ya taşımak, yada taşıyanla taşınmak yersiz.

    Bu rahatsızlıktan ötürü özür beyan ederim.

    Selam ve Dua ile,

    Ensar

  47. 47
    Edip Yuksel Says:

    "Edipciğim, Şükür biz 6666 ayete inanıyoruz; 6664 tanesine değil!"

    Seninle bir süreliğine muhatap olmayacağım. Sen savunduğun dinin biricik kitabı hakkında zır cahilsin. Onun hakkında bildiklerin de kulaktan işitme taklidi hurafeler. Örneğin, 6666 sayısı... Çocukluğundan beri işittiğin ama bir keresinde bile olsa sorgulamayı düşünmediğin binlerce doğmadan biri. Hiçbir Kuran nüshasında 6666 ayet bulamazsın. Bulursan buraya her surenin ayet numaralarını as ve ondan sonra topla bakalım.

    Ama her mukallid gibi mangalda kül bırakmıyorsun. Bana karşı 6666 bayrağını sallayarak Kuran hakkında iddialaşmaya girebiliyorsun.

    Mantık konusundaki eleştirin de 6666 düzeyini geçmiyor. Ben on yıldır burada üniversitede Mantık dersleri okutuyorum. Bunu hava atmak için söylemiyorum. Hava atmaya çalışsaydım senin hocaefendilerin gibi fildişi kulelerde yaşar ve beni eleştirenlere, hele senin gibi duyguları akıl ve mantığına galabe gelmiş gençlerle muhatap olmazdım.

    Mantık, Gazzalinin hikayeleriyle yetişenlerin sandığı gibi metafizik, sosyoloji, psikoloji gibi bir disiplin değildir. Mantığın dili matematikseldir. Nitekim okuttuğum mantık derslerinin bazı bölümleri tamamıyla sembolik denklemler içerir ve bilgisayar programlanmasında kullanılırlar.

    Verdiğim Hüreyre örneğine ilkel tepki göstereceğine (ki bunu mukallitlerden bekliyordum) onlar üzerinde biraz düşünseydin şunu öğrenirdin:

    Mantık bir formül gibidir. Bir kalıptır. O kalıba doğru bilgi koyarsan doğru sonuç alırsın. Mantık yanlış kullanılınca içine doğru bilgi de koysan sonuca güven olmaz. Sonuç bazan doğru bazan yanlış olabilir.

    Yanlış veriyle yanlış sonuca ulaşılır, doğru veriyle doğru sonuca ulaşılır. Mantık bu garantiyi verir. Mantıksızlar doğru verilerle hatta yanlış verilerle de arada bir doğruyu tuttursa da çoğu kez çuvallarlar. Bu çuvallama kedilerin ayakları konusunda değil de hayati konularda olunca dünyayı hem kendileri için hem de başkaları için cehenneme çevirirler. Ahiretlerini de mahfvederler.

    Sevgili Feyzullah:

    Büyük olasılıkla bu sana 2010 yılında yazacağım son cevap olacaktır. Kuran konusunda iddialı konuşup da aynı iddiayı Zamehşeri adında birisinin uydurduğu 6666 sayısı konusunda yapabilen, Mantık kurallarıyla problemi olan ancak bunun farkında bile olmayan birisi bu cehaletine bakmadan kibir ve grur içinde etrafa cehalet saçmaya çalışıyorsa ona SELAM, yani BARIŞ deyip kendi karanlığı ile başbaşa bırakmam en doğru olur. Üstelik sen şasıma karşı hakaret ve iftiralar dolu birkaç makale yazdın. Hem de kibarlık budalası uslubunu kullanarak belden aşağı vurdun. Bundan da büyük zevk aldın. Olsun... Bu arada hocaefendine yöneltilen 19 soruyu da ıskaladın 🙂 Sen bu tavrı gösteren ne ilk mukallitsin ne de son.

    Umarım birkaç yıl sonra tekrar karşıma çıkar gelirsin. Doğmatik bir mukallit olarak değil, kendi aklını özgürce kullanabilen onurlu bir muvahhit olarak... Savunduğu konuda biraz bilgi sahibi olarak...

    Selam

  48. 48
    ibrahimi Feyzullah Says:

    İki gündür mantık konuşuyoruz değil mi?
    evet!
    Mantık'ın üstünde çok duran bir kişinin mantıkî davranması gerekir değil mi?
    evet!
    üniversitede mantık dersi veriyor ama, mantık dersi ile mantıklı olamayı tefrik edemiyor. Mantık bilmek ile mantıklı olmak aynı şeyler değil!
    Allah'ın ayetlerinden birini alaya alıyorsun diyorsun;
    örnek ver diyorum, cevap yok!
    tek ezberi : mukallid!
    mantık'ın bir boyutu logos ise, bir boyutu "nutk" dur. Nutk; konuşmak, söylemek, nutuk anlamına gelir. Yani el'an benim üzerinde durduğum "ifade biçimi" zaten aklilik, mantıklılık kendini en bariz bir şekilde ifadede gösterir.
    peki senin ifadelerin nasıldır edip?
    bu belki onuncu defadır soruyorum; "ateş körükleyenin elleri kahrolsun, zaten kendisi kahroldu" ne demektir; ve mantıktaki karşılığı nedir? ben senin bu mealine mantıksız diyorum; sen bana,buna cevap vermiyor; benimle mantık tartışmasına giriyorsun! ve senin mealinde ne mantık hataları var! zamanım olsa, onları tek tek işleyecek, bir mantıkçının mantıklılık bekraundunu ortaya dökeceğim ama, yazdığım üç makale kafidir diye düşünüyorum. Ama, mantık üzerinden ahkam kesmeye devam edersen, mantığının nutkundan yakalar , uzunca bir mantıksız cümleler güzergahında dolandırırım seni. Dediğim gibi, bu tartışma bitiyorsa bitsin, yoksa ben cümelelerindeki mantığı pazara çıkaracağım; ki günahın benden gitmesi vaktini bekliyorum.

  49. 49
    Edip Yuksel Says:

    "Allah’ın ayetlerinden birini alaya alıyorsun diyorsun; örnek ver diyorum, cevap yok!"

    Sen okuduğun yazıyı anlamıyorsan ben ne yapayım. O yazıyı bir mukallid kafasıyla değil aklederek mantıkla okusan rahatlıkla anlardın. MANTIK KULLANMAK, AKLETMEK Allah'ın doğadaki AYETLERİdir. Sen mantık kurallarına burun kırarak alay ettin o ayetlere. Kuran'ı okuyanlar AYET kelimesinin hem doğa için hem kitap için kullanıldığını anlar.

    Ama sen Kuran'da 6666 ayet var diye bağırıp durarak Kuran hakkındaki bilgi ve ilgini bir cümleyle ilan etmiş oldun.

    Selam

  50. 50
    ibrahimi Feyzullah Says:

    Evet Edip, akletmek... zaten, ayeti alaya alıyorsun dediğinde, ve ben de sana hangi noktada diye sorduğum yorumda sakın Kur'an'da müteaddit kerrelerle geçen "akletmiyor musunuz?"la karşıma çıkma demiştim.. Biliyordum başka sığınağının olmayacağını. Gelelim 6666 ayet mevzuuna... Benim için ayet sayısı önemli değildir! yani orada Kur'an'ın hepsine inanıyorum anlamında, yani senin gibi tenzilata gidip iki ayeti inkar etmediğim anlamında. Kur'an ayetlerini saymadım, 6666 gibi bir ifade var, galat-ı meşhurdan da olabilir. Kimi saymış 6236 çıkmış. Ama dediğim gibi,mevcut Kur'an 1400 yıldır aynıdır. Bizim için ayetlerinin sayısı önemli değil, onun hakikatine ve hükümlerine inanmamız önemlidir. Ki bir hükmünde Allah, Kur'an'ı biz indirdik, onu muhafaza edecek olan da biziz" diyor. Müslüman olan, hele de Edip gibi mantıkçı(LI) müslüman bir adam bunu sorgular mı? "Biz indirdik, muhafaza edecek olan da biziz" demek, nüzuluyla kıyamete kadar, bizim korumamız altındadır demektir. Ha, benim şu ana kadar Kur'an ayetlerini saymamam, benim bir eksikliğim olabilir, ama en büyük eksiklik, Kur'an'ı eksiltmeye çalışmaktır. Zaman bulursam senin mealini tefrika halinde analiz edip, attığın sekmanları göstereceğim. Gücünün bariz bir şekilde yettiği biriyle uğraşmamayı tembihler(di) babam,
    ezcümle, seni sana bırakıyor, bu tartışmayı burada kesiyorum.
    Sana buğzetmedim hiçbir zaman, samimi duygularımı toplayıp sana dua ettiğim vakidir,
    büyüğüm olman hasebiyle ellerinden öptüm,
    hürmetler!

  51. 51
    Ali Says:

    Selam Feyzullah,

    Bence MEsaj adlı çeviriden önce şunları okuyun

    1) Müslünan Din Adamlarına 19 Soru
    2) Üzerinde 19 var
    3) Türkçe Kur'an Meallerinde Yapılan Hatlar
    4) İslami Reform Manifestosu (İslamda Reform Manifestosu değil). Neredeyse tamamını internette bedava bulabilirsin

    Bence bunları sıra ile okuduktan sonra Edip'in Kur'an çevirisi hakkında yorum yap. Tabi buyuk bir sok yaşayarak bunalıma girmediysen hala 🙂

  52. 52
    ibrahimi Feyzullah Says:

    Şok yaşadım, bunalımdayım Ali'm...

    Bir yönüyle, cahil insanlara imreniyorum, biliyor musun?
    sorumluluk yok, mes'uliyet yok...
    at-tut! İstediğin mecrada at koştur, her konuda konuş... Dedim ya, bazen imreniyorum cahillere...

  53. 53
    Edip Yuksel Says:

    İbrahim Feyzullah: "at-tut! İstediğin mecrada at koştur, her konuda konuş… Dedim ya, bazen imreniyorum cahillere…"

    İmrenmendiğinizi ilan etmenize gerek yok... Buradaki makale ve yorumlarınızla zaten defalarca isbat ettiniz. Bir Örnek:

    İbrahim Feyzullah: "Edipciğim, Şükür biz 6666 ayete inanıyoruz; 6664 tanesine değil!"

    Basit Gerçek: Şu ana kadar,6666 ayet içeren bir tek Kuran nüshası bulunmadı. Hiç bilmediği konularda (Kuran veya Mantık kuralları... ) atıp tutan Feyzullah adlı Fethullah hayranı arkadaşımız yukarıda tarif ettiği grubun üyelerinden olduğunu isbat etmiştir.

    Fethullah'a yönelttiğim 19 soruya adam gibi cevap vermek yerine, şeyhini savunmak için şahsıma karşı hakaret ve iftira kampanyası açan ve hakkımda yazdığı birkaç makalede bana ait olmayan iddiaları bana yakıştıran, kitaplarımı okumadan eleştiren bu kişiye yukarıdaki sözleri itiraf ettiren Rabbime şükürler olsun.

    Umarım ders alır, Kuran'ın mesajına gereken saygıyı gösterir.

    Selam

  54. 54
    ibrahimi Feyzullah Says:

    Fethullah Gülen'e 19 Soru
    makalesine kimse cevap vermedi. Kim onu ciddiye alacak ki!
    Ben, Edip'le ilgili 3 makale yazdıysam, onun ne olduğunu sitedekiler tam olarak bilsinler diye yazdım. Yani kimseyi savunma derdinde değilim. Kaldı ki,şehit olan kardeşi için gönderilmiş bir telgraf metnini bile utanmadan pazarlayabilecek derekeye düşmüş. Ayrıca, Fethullah'a yönelttiğim sorulara adam gibi cevap vereceğine demiş.
    Ey okur,
    Siz kaymakamlığa yazdığınız bir dilekçeye cevabın belediyece verilmesini nasıl karşılarsınız? Ve bir de isim yazmış: Fethullah Gülen'e diye. Söz Edipciğim, sen şahsı değil de, beni de ilgilendiren, benim de cevap vermemi doğuran bir başlık halinde sorular sorsaydın, sana cevap verirdim.
    Ayrıca iftira kampanyası yaptığımı iddia ediyorsun,
    mesela nerede? Yanlış beyanatta bulunduğum, ve bundan dolayı özür dilediğim(ki hükmü aynen geçerliydi) bir husus dışında, nerede bir iftira var?
    ayrıca, İbrahim Feyzullah:
    “Edipciğim, Şükür biz 6666 ayete inanıyoruz; 6664 tanesine değil!” üzerinden yüreğini soğutmaya çalışmışsın ama aşağıdaki cümleler de bana aittir, beraber okuyalım:

    "Gelelim 6666 ayet mevzuuna… Benim için ayet sayısı önemli değildir! yani orada Kur’an’ın hepsine inanıyorum anlamında, yani senin gibi tenzilata gidip iki ayeti inkar etmediğim anlamında. Kur’an ayetlerini saymadım, 6666 gibi bir ifade var, galat-ı meşhurdan da olabilir. Kimi saymış 6236 çıkmış. Ama dediğim gibi,mevcut Kur’an 1400 yıldır aynıdır. Bizim için ayetlerinin sayısı önemli değil, onun hakikatine ve hükümlerine inanmamız önemlidir. Ki bir hükmünde Allah, Kur’an’ı biz indirdik, onu muhafaza edecek olan da biziz” diyor. Müslüman olan, hele de Edip gibi mantıkçı(LI) müslüman bir adam bunu sorgular mı? “Biz indirdik, muhafaza edecek olan da biziz” demek, nüzuluyla kıyamete kadar, bizim korumamız altındadır demektir. Ha, benim şu ana kadar Kur’an ayetlerini saymamam, benim bir eksikliğim olabilir, ama en büyük eksiklik, Kur’an’ı eksiltmeye çalışmaktır." Edip Fethullah Gülen makalesini çok ses getirmesi için, gündeme gelmek için yaptı ama pek bir aks-ı seda olmadı, elinde ben kaldım; el'an benimle iktifa etmeye çalışıyor. Ben seninle Edip, artık polemiğe girmeyeceğim. Senin hakkında 3 makale yazdım, merak edenler okuyabilirler. Ayrıca, 2010 zaman dilimi içinde artık bana tek bir satır ayırmayacağını beyan etmiştin, neden sözünde durmadın? Sana kardeş tavsiyesi; sözde durmamak, reformu deforme eder, ona göre!
    Ben elimden geldiğince sana yazamamaya çalışacağım.

    Fâni hürmetler!

  55. 55
    Edip Yuksel Says:

    Feyzullah kardeşim:

    Yazdıkça içinde bulunduğun çukuru daha da kazıyorsun. Genç olman umut verici. İnşallah, ileride kazdığın kuyunun lağım kanalına vardığını farkedeceksin ve oradan tırmanmaya yetecek gücün olacak.

    Benim Fethullah'a yönelttiğim eleştiri şahsi iftiralar ve hakaretler içermedi (gerçi müritleri ona hoacaefendi diyerek yaltaklanmamamı hakaret diye telakki etti), ama senin aleyhimde yazdıklarının içeriği şuydu: Bir kazan dolusu cehalet + bir kaç kepçe iftiraf + birkaç kepçe hakaret + bir kaç kaşık karışık bilgi kırıntısı...

    Kuran ayetleri konusunda bana hava attın. Ama attığın hava senin Kuran hakkında cehaletini ortaya koyunca "okuyuculardan özür dilerim. Hakkında hiçbir araştırmam ve bilgim olmayan bir koyunda eleştirmenliğe soyundum ve rezil oldum. Bu konuyu birkaç ay talim edip öğreneceğim ve ondan sonra kendimi hazır hissedersem yazacağım" deme cesaretini ve ferasetini gösteremedin. Tersine, "galat-ı meşhur" diye bilgiye dayanmayan eleştirilerini kurtarmaya çalışıyorsun. Yani, "Kuran konusunda ben sokaktaki adam kadar bilgiye sahibim. Tartışırken onların inandığı galatları yuvarlayarak hava atarım" diyorsun.

    Benim bu konudaki görüşlerime sokaktaki galat-ı meşhurculardan fazla muttali olmadığın kesin. Zira Kuran'daki ayet sayılarını çok ciddiye alan ben hiçbir vakit "Kuran'da 6664 ayet var" demedim. Ama sen bu saçmalığı yaptığın eleştiride hiç utanmadan bana yamayabildin. Eleştirdiğin görüşün alfabesinin A'sını bile öğrenme merakını göstermeyen bir eleştirmensin. Yani bana karşı gösterdiğin tepki tümüyle cahili ve duygusal. Zerre kadar bilgiye dayanmıyor. Hristiyanları eleştiren bir ateistin "Hristiyanların Altılama inancı yanlıştır; bu Sekizleme olmalıdır" demesine benzer bir saçmalık. Sünnilerin hiçbir nüshasında olmayan bir sayının doğru olduğunu iddia ediyorsun ve benim hiçbir zaman savunmadığım bir ayet sayısını bana malediyorsun ve bunu Kuran'ın ayet sayıları konusunda bir eleştiri olarak yazabiliyorsun! Senin düzeyin işte bu kadar! Sen galatlandın, 6666'landın.

    Çarpıttığın konular o kadar fazla ki... Bunlardan birkaç tanesine daha önce değinmiştim. Yanında devenin boynu dümdüz kalacak bir cetvelle çiziyorsun sevgili Feyvzullah. Ondan sonra sıkılmadan bize o çizgilerin doğru çizgiler olduğunu yutturmaya çalışıyorsun 🙂

    6666 ve 6664 sayılarını sadece ikili bir çarpıtmayı (kendi mezheplerini ve muhatabının görüşlerini çarpıtmayı) birkaç kelimeye sığdırma maharetini gösterdiğin için örnek olarak seçiyorum.

    Kısacası, ne kendi mezhebini biliyorsun ne de eleştirdiğin görüşü. Yani, direksiyonu olmayan bir araba ile entellektüellik caddesinde hava atmaya çalışıyorsun. Balkonlarda ve pencerelerde sana alkış tutan sarhoşlar, müritler, mukallitler ve cahiller buluyorsun ve duvarlara çarpa çarpa sürmeye devam ediyorsun o mantıksız arabayı.

    Hoş, yukarıda yine taklidi makamında taklalar atarak hava atıyorsun. Kuran'ın kaç ayet olduğunu bile bilmeden ayetlerin korunması konusunda hava atıyorsun. Neye dayanıyorsun? Kelle sayılarına! Zira senin gibi Kuran'ın korunması konusunda taklidi makamında hava atan her kimi sorguladımsa sonunda iddialarının kelle sayılarını kıble edinmekten başka bir meziyete sahip olmadığını gördüm.

    Burada seninle bu konuyu derinlemesine tartışmayacağım. Üstelik bu yazının altına uygun bir tartışma değil.

    Ancak, senin tam bir çelişkiler kumkuması olduğunu ortaya çıkaracak bir kaç soru soracağım. Üzerinde düşünmen ve araştırman için... Şimdi cevap vermeye çalışsan yine duvarlara toslayacaksın. Lütfen bu caddede araba sürmeye bir süre ara ver. Üzerinde düşünmen için birkaç soru:

    1. Kuran ile Mushaf bir mi? Kuran'ın korunmuş olması Mushafların da korunmuş olmasını mı gerektiriyor? Kuran nerede? Kuran'ı Allah mı koruyacak yoksa insanlar mı? Peki insanların koruduğu diğer kitaplardan ve yazıtlardan ne farkı var Kuran'ın?

    2. Mushaflar arasında farklı yazımlar var. Kelime ve hatta ayet farklılıkları var? Örneğin Havs ve Varsh arasında. Dahası elimizde mevcut en eski nüshalar arasında da bazı ayetlerde farklar var.

    3. Senin "SAHİH" diye Kuran'a ortak koştuğun ve hatta birçok zanni rivayetini Kuran'a tercih ettiğin (ben bunları laf olsun diye yazmıyorum. Dilersen tek tek yazarım. Nitekim, cevap veremediğin 19 sorumdan bir kısmı bunları içeriyordu). Evet, senin izlediğin ciltlerle hadis kitabının en önemli ravilerinden biri olan İbni Mesud, aynı kitaplara göre iki ayet değil, iki sureyi inkar ediyordu. Şimdi senin Kuran'ın, daha doğrusu mushafın korunmuşluğu konusunda gösterdiğin donkişotluğun kaçta kaçını o kitaplara karşı, o kitapların en önemli ravilerinden birine karşı göstereceksin?

    Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal. Ya o hadis kitaplarını çöpe atacaksın veya son iki sureyi Kuran'dan kabul etmeyen ve müshafına almayan İbni Mesud'un mürted olduğunu kabul edeceksin. Bunun ortası yok. Tabiki mantıksız, tutarsız, saçma sapan bir kaç cevap yazamazsın demiyorum. Ama adam gibi, dürüst ve cesur bir yaklaşım gösterirsen İbni Mesud'u mürted ilan etmen gerekecektir. Tabi onun rivayet ettiği yüzlerce hadisi de, onu güvenilir kabul eden hadis kitaplarını da reddedeceksin. A

    ma seni tanıdığım kadarıyla sende bunu yapabilecek ne kalabalıklara karşı bir cesaret var, ne de hakkı takdir edecek bir feraset. İnşallah zamanla o iki meziyeti kazanacaksın. Sende umut var. Eskiden ben de senin gibiydim. Yirmibeş yıl önce yayınlanan kitaplarıma ve makalelerime baksan onların altına seve seve imzanı atardın.

    Rabbim kolaşlaştırsın!

    Selam,
    Edip

  56. 56
    ibrahimi Feyzullah Says:

    Mübarek Kur'an'a yıllarımı verdim..
    Mushaf kavramını çok zaman önce nesrimde değil, nazmımda kullandım.
    sana cevap vermem, çok uzun bir yazıya tekabül edecek, ki bunun için yorum sayfasına yazmayacağım. Bıizni Teâla bir yazı daha yazacağım. Sana kapak yetmiyor, ne yapayım!

  57. 57
    Ali Says:

    "Mubarek Kur'an'a yıllarımı verdim" diyorsunuz ama Kur'an'nın ayet sayısından
    bihabersiniz. Risale-i Nur'da da geçen Zemahşehri'nin verdiği ve kulağa hoş gelen 6666
    sayısı tamamen uydurmadır. Said Nursi'nin sizin gibi yanlış olarak. 6666 sayısını vermesi sizde şok etkisi yarattı herhalde
    "..... Ve âyetlerin tekrâratının hurufatının adedi altı bin altı yüz altmış altı... " (Risale-i Nur)

  58. 58
    Ali Says:

    merak edenler için tamamı:

    28. lem' ada

    '' 171 defa esma-i sittesi Risale-i Nur müellifinin daimi virdidir.Esma-i sitte ile beraber yetmişbir ( 71) ayeti 24 saatte
    19 defa okuyarak yekunu 1353...19 ayet ismi azamla beraber 19 defa daimi okunur ve ayetlerin tekraratının hurufatının adedi 6666 Ayat-ı Kuraniyeye tevafuk ediyor ...ilaahir " 28. lem' a

  59. 59
    ibrahimi feyzullah Says:

    Ali; insan okuyarak, öğrenerek bir donanıma sahip olabiliyor ama ahlaklı ve terbiyeli olmak bir nasip işi. Bir müslüman düşünün; bütün vaktini müslüman insanların eserlerini tedkik ve cerh etmekle geçiriyor. akıl şeytanın koynuna girince, düşünceler, ifadeler böyle "besmelesiz" olabiliyor. Besmeliz'in bir kaç anlamı var; ben en ağır anlamında kullandım. Şekli Ali ama ruhu alil... Şimdi gel de bu kalbi kafasından küçük lakin kafası kalbinden daha az çalışan insana bir terbiye, bir edep, bir mihenk, bir maharet kazandır!
    Şeytanınla Allah'a havalesin Ali!
    Not: İşini gücünü bırakıp müslümanlarla uğraşmanı daha ağır ifadelerle işleyebilirdim ama şeytanın koynunda olsan da sen bir zavallı olduğun için çok kızamıyorum. Allah şahid olsun ki zana kızmaktan öte, sana acıma modundayım. Nasıl acımazsın ki; dışı sağlam, içi kevgir...

  60. 60
    Ali Says:

    İlginç adamsınız Feyzullah,

    Şimdi yukaradaki yazımda bir hakaret, kufur vs var mı?

    Neden bu öfke?

    Dediğim o ki 6666 sayısında o kadar uzulme. Said Nursi'de aynı hatayı yapmış.

    Sizin psikolojiniz bayağı bir bozulmuş En iyisi internette yazılan eleşitirleri hiç okumayın siz.

    Sevgi ve saygılarımla...

  61. 61
    ibrahimî Feyzullah Says:

    6666 sayısında üzülmek nasıl bir ifadedir? Said Nursi de aynı hatayı yapmış derken; hatasız, tamamiyle Allah'ın indirdiği hal üzere ayet sayıların mı var? En son makalemizde ayet sayısının bir yorum olduğunu ifade etmişiz. Ki İ'tizal üzerine ruhunu teslim etmiş, bir mu'tezile alimi olan Zemahşeri'nin yorumunun rağbetli olduğunu da belirttik. Ki ayet başlangıcını ve bitimini kestirmek, daha çok lisanın ve lugatın hususiyetlerini bilmekle ilgilidir. Ki Zemahşeri, "Ey Araplar, atalarınızın dilini benden öğrenin" diyecek kadar bir dil dehasıdır. "Birbirinizle uğraşmayın!" Rab Tealanın emriyken, yapılan çakallıklara, yüksek perdeden el'cevaplar veriyoruz;
    gözlerinden öptüm yavrucuğum...

  62. 62
    Kerem HİÇYILMAZ Says:

    Ayasofya'nın tekrar kiliseye çevrilmesini, sadece bir şart ile kabul ederim ki o da Hz.Mesih'in inancımız gereği olarak tekrar dünyaya gelip Hristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki farklılıkları ortadan kaldırarak yani Hristiyanları "tasaffi" ettirerek Müslümalaştırmasıdır. Edip Yüksel'in, Mesih'in tekrar dünyaya nüzul etmesi konusundaki görüşlerini merak ediyorum. Özellikle de Nisa suresi: 157, 158 ve 159. ayetler bağlamında, soruma cevap verirse sevinirim.

  63. 63
    Hasret Tosun Says:

    Teşekkürler
    Edip bEY; Söyledikleriniz ve anlattıklarınız
    olması gerekenler. Yazınıza katılıyorum.
    Haklı beyanlarınız da ikna edici.Harfi harfine teşekkürler..

  64. 64
    ibrahimî Feyzullah Says:

    HASRET HANIM’ın dikkâtine!
    Ekim 17th, 2010 at 14:08
    yazdığımız yorumu mükerreren buraya alıyorum:
    İbrahimi Feyzullah Says:
    Edip Bey, İstanbul’u Fatih Sultan Süleyman fethetmedi, Fatih Sultan Mehmet fethetti. Kaldı ki Fatih Sultan süleyman, bir selatin terkibi olmuş(!) Polemiğe, ve dolayısıyla popülerliğe meyyal bir ruh halinin ıskasıdır bu!
    Tarihi, ifrat ve tefritle analiz ediyoruz;
    kimine göre Fatih azılı bir katildir, kimine göre mübarek bir sultan. Halbuki, vasat olan; onun şahsi kemalatını, ferasetini, şairliğini, irfanını es geçmemkle beraber, 3 yaşındaki kardeşini öldürmenin bir bedelini olacağını, ve bunun hesabının Allah’a verileceğnin vurgulanması.
    Kimine göre, fetih hareketi, bozgunculuk yapanları, asayişi bozanları zapt-u rapt altına almaktı;
    kimine göre tamamiyle ülke fethetme, kan dökmedir. Vasat olan, tarihi koşulları göz önünde bulundurup, ona göre hüküm vermektir. Hele tarihi selahiyeti olmayanların bu konuyu irdelemesi, bizi olayı anlamaktan uzaklaştırır.
    Burada yorum yapan arkadaşların tamamı sanıyorum müslüman. Yani, islami hassasiyetimize göre yorum yapıyoruz. Halbuki bu konu salt bir akıl yürütmeyle çözülecek bir kanu değildir. Her aklı çalışan ve zeki olan ahkam kesmemeli! Madem islami bir konuyu ve paralel bir hükmü tartışıyoruz; bağnazlıktan arınmış, zamanını iyi okuyabilmiş, alanında uzman, vicdanlı bir fukaha komisyonu kurulmalı ve dinin hükümleriyle ilgili olan bu konu orada çözülmeli.Nihayetinde sorun bir hükme dayanıyor ve hükmü hakikate bağlayacak olan da vicdan ve bilgi altyapılı bir fıkıhtır.
    Hıristiyanlık, Yahudiliği neshetti(hükmünü ortadan kaldırdı); İslamiyet de Hıristiyanlığı neshetti. Burada, neshedilen bir dinin şehirleri fethedildiğinde(tamamiyle islami üsüllere göre bir fethi farz-ı muhal ediyorum, hemen coşma Edip!)O şehirler artık İslam toprağıysa, oradaki ibadethaneler de bu neshe tabii midir, bunu evvelemirde çözmek gerekiyor. Ya da bir din, bir dini neshetmiştir, ama ibadethaneler bunun dışındadır. Çünki bu insanların da inancına yönelik bir ibadet ihtiyacı vardır. Kaldı ki Allah, O’nu inkar edene bile hayat hakkı tanıyor, Rahman sıfatıyla rızık veriyor. Yani demem o ki bu, çözülmesi çok zor bir mevzu değildir. kuyuya taş atmak suretiyle ekmek yiyen Edip gibiler için bulunmaz bir nimettir. Çünki, Edip ve şürekası, olaylara çözme odaklı değil, çözülme odaklı yaklaşırlar. Rahatlatma üzerine değil, rahatsızlama üzerine akıl yürütürler. Ve yine başardı! Ben onunla ilgili üç makaleli bir tefrika yazısı yazdığım halde yine onunla ilgili bir şeyler yazdım bak! diyeceksiniz ki ne gereği vardı poliklinik seviyesine düşmüş bir polemikçiye bu kadar yazı. Zaten ben de onun pek de bir anlam ifade etmediği üzerinde çok durdum

  65. 65
    Edip Yuksel Says:

    Feyzullah, sen de biliyorsun ki akılla, Kuran ile, hayat ile çelişen Sünnilik ve Şiilik dinleri/mezhepleri can çekişiyor. Fethullah'a sorduğum sorular beyninizde yankılar uyandırdı. Ama korkudan, bir mukallit refleksiyle işitmemek için çırpındınız, anlamamak için mukallitliğin adabını uyguladınız. Hatta dikati dağıtmak için şahsıma çamur atmaya başladınız.

    Aklımızı sepete koymamızı önerdikten ve kendin gibi Kuran ayetlerini kaale almamamızı önerdikten sonra çözüm için bir "fukaha komisyonu" keşfetmeniz hoşuma gitti.

    O komisyonların işbaşına geçtiği Uganda, Sudan, Suu di Arabistan, İran ve Afganistan'da hayatın cennete dönüştüğünü biliyorsun galiba 🙂

    Selam,
    Edip

  66. 66
    ibrahimî Feyzullah Says:

    Edipciğim,
    seninle ilgili 4 adet yazı yazdım.
    anlayana sivrisinek caz
    anlamayana sevr-u inek üstüne düşse de gafil uyanmaz!
    not: ayıptır söylemesi Sevr...
    herneyse...
    artık benden sana ekmek yok..
    Allah,sana istikamet versin!
    Bedeninin ve zekasının kulu olmaktan seni kurtarsın! AMİN!

  67. 67
    ibrahimî Feyzullah Says:

    dolaylı olarak ta 2 yazı yazdım etti sana 6 adet yazı..
    sanırım kafidir..

  68. 68
    hasret tosun Says:

    değerli arkadaşlarım Edip Bey,
    sadece bir yazı yazmış.
    katılan katılsın. katılmayan da bu kadar uzatmasın.
    ne gereği var Allah aşkına.
    Yani Edip Bey, bu yazyı yazmakta özgürdür.

    Kimsenin duasıyla doğmayan bu dünya,
    Kimsenin Bir yazısıylada uçuruma yuvarlanmaz.
    bu kadar uzun yorumlara gerek var mı?
    gülüyorum -- gerçekten...

  69. 69
    fatma Says:

    çok güzel bilgiler var

  70. 70
    birkatkimolsun Says:

    bu konu dini bir konu değildir.dini motifleri olsada siyasi ve hukuki bir konudur.bu konuda bir argüman öne sürülecekse bunun siyasi ve hukuki arka planının olması gerekir.dini olarak bakarsak müslümanın ibadeti için dört duvara ihtiyacı yoktur temiz olan heryerde ibadetini yerine getirir.
    hukuken olaya bakarsak ayasofya bu ülkenin müslümanlarının ortak malıdır bu yüzden müslümanların rızası alınmadan devredilemez.denilebilinirki daha önce hristiyanlarındı sonradan müslümanların oldu aynı hesapla tüm istanbulu hatta türkiyenin önemli bir bölümünü hristiyanlara devretmemiz gerekir neden ayasofya bu konuda ayrıcalıklı olsun.ben tüm dinlerin özgürce ibadet özgürlüğünü savunan biriyim ama ayasofyaya hristiyanlar ibadet mekanı bulamadıkları için sahip olmak istemiyorlar oranın onlar için sembolik önemi var aynı sembolizim müslümanlar içinde geçerli.
    olaya siyaset gözlüğünden bakarsak işin temelinde abd nin güçlü etkili ve ekümenik olan abd ye bağımlı bir patrikaneye ihtiyacı var bu mihvalde ilerde adalarda kurulması planlanan vatikan benzeri bir organizasyona ayasofyanın bağlanması bu (siyasi) organizasyona güç katar.abd bu patrikaneyi rusyaya karşı kullanmayı planlıyor rusyadaki kliseler millidir hatırlatayım.diyeceksiniz bize ne.ama diyemezseniz bizim gibi ülkelerin dünyada varlığının sebebi süper devletler arasında denge siyaseti oluşturmasına bağlıdır,biz neden abd nin bu siyasetine destek verelim.dini özgürlükler insanların bireysel dini özgürlüğü içindir toplulukların siyasi menfaatleri için kazanılmış haklar değildir.patrikane meseleside dini değil siyasi bir konudur bu meseleyle birbirine bağlıdır.
    ayrıca bir müslümanın gayri müslümlere hoş görünme(imaj çalışması) çabası içine girmesinide dinen doğru bulmıyorum burada bizim gözetmemiz gereken ilke bir hristiyanda olsa acaba onların hakkı üzerimize geçtimi olmalıdır benim bildiğim ayasofya binası ve arazisiyle parası ödenerek satın alınmıştır.

    o zaman ben şu soruyu soruyorum ben bu ülkenin müslüman bir vatandaşı olarak o bina ve arazide vatandaşlık payım kadar hakkım varsa bundan neden vazgeçmem gerekiyor.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank