- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Atatürk ve Cumhuriyete Sahip Çıkmak…

''Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil bırakılmış toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmakçadır. Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan, eğitimden, çağdaşlıktan, Atatürk sevgisinden, cumhuriyetten ve bilimden uzakta tutan zalim ve madrabazlar hainlerdir. Ünlü filozof Nietzsche'ye ait bir (aforizma) şimdi Türkiye bu gerçeğin yaşanacağı bir seçime giriyor.

Türkiye'de yaşananlara baktığımda, geleceğin Türkiye'sin de oluşacak tablonun karamsarlığını yaşıyorum. Atatürk ve cumhuriyetin kimlerin elinde nasıl yok edilmeye çalışıldığını gördükçe, her duyarlı Türk vatandaşı gibi, kendi geleceğimin de karanlık bağnaz bir zihniyete teslim edilmesini kabul edemiyorum. Peki, bu karamsarlığın yaşanmaması için ne yapmalı? Öncelikle Türk toplumunun aydınlanması, okuması ve bilinçlendirilmesi gerek, Atatürk ve cumhuriyet, akıl ve bilim, kültür ve sanat, kısacası eğitim darında toplumun tüm bu değerleri birlikte paylaşmasını bilmesi gerek.

Özellikle inanç saygınlığını siyasete bulaştıranlara karşı seslerini yükseltmeleri gerek. Türkiye her geçen zaman karanlık bir anlayışın ortasında tıkanıp kalmaya doğru sürükleniyor. Kendi kişisel hırsları yüzünden, koca bir ülkeyi felakete doğru sürükleyenlerin bu tablo umurlarında bile değil, onlar sadece kendi siyasal gelecekleri ve çıkarlarının saklanması noktasında, kimsenin sorgulama yetkisinde olmaması istedikleri bu. Yargı erkinin nasıl bir noktaya getirildiğini gördükçe, insanın yargıya duyduğu güvenin yok olması da, duyduğum endişenin bir başka parçasıdır.

KANUN BENİM ANLAYIŞI...

Fransa'da 14'lui kanun benim demişti, Fransa'nın yaşadığı en karanlık dönemde Lui, tek başına kanunlara hâkim olan adamdı, üstelik tüm dünyaya demokrasiyi hediye eden bir Fransa. Türkiye'de Başbakan tıpkı 14'lui gibi bir resim çiziyor. Toplumun adeta korkarak yaşadığı bir ülke Türkiye, konuşma özgürlüğü, sanat, edebiyat, Atatürk ve cumhuriyet, bilim ve çağdaş düşünce anlayışı, adeta topluma farklı biçimde anlatılmaya çalışılıyor. Başbakan Atatürk demekten nedense hoşlanmıyor. Gazi Mustafa Kemal diyor ama Atatürk demiyor. Ne mutlu Türküm Diyene sözünü nedense kullanmadı, aksine Türk kimliğinin silindiği bir noktadayız.

Başbakanın son açıklamaları kabul edilir gibi değil, Bir Başbakanın kullanmaktan kaçınması gereken sözler, Başbakan Türkçede olmayan farklı bir dille konuşuyor. Böylelikle Batı'ya nasıl bir malzeme sunduğumuzun farkında bile değiliz. Demokrasi istemek insan hak ve özgürlüklerinin bir gereğidir, âmâ siz bunu sokakta insanların üzerine polis gücünü salarak susturmaya çalışırsanız, işte asıl ülkeyi o zaman felakete sürüklemiş olursunuz.

İnsan hak ve özgürlükleri yara almış durumda, düşünce özgürlüğünün paylaşılmasını istemeyen bir anlayış, İnternet'e yasak getirmek tehlikenin asıl adı değil mi? Toplumun haber alma bilgilendirme özgürlüğünü elinden almak hangi demokrasi gösterir acaba? Kendi toplumuyla barışık olmamak, toplumu mezhepler noktasında bir ayrılığın ortasında bırakmak, milleti yarını olmayan bir çatışmanın içine sürükleyerek uzaktan seyretmek sivil darbenin adıdır. Anayasanın birinci maddesinde '' Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.

İdare şekli halkın kendi kendisini idare etmesi esasına dayalıdır. Türkiye devletinin şekil-hükümeti cumhuriyettir'' peki şimdi gelinen noktaya bakarsak. Anayasada şekli yazılı olan cumhuriyetin saygınlığı nerede kalmıştır? Biz Atatürk ve cumhuriyete düşman bir anlayışın esaretinde kalmışız öyle değil mi? Iyad bin Âmin Madani adamın adı. Ankara'da düzenlenen Büyükelçiler Konferansı'na çağırmışlar bu adamı konuşmacı olarak. Bu adam konuşmasında açıkça Atatürk'e adeta kin kusuyor ve hakaret ediyordu. ‘Karakterimle ilgili şüpheleri silmek için söyleyeyim. Ben kahvemi şekersiz içerim. Siz buna sade diyorsunuz.

Türkiye'de eğer kahvenize şeker atarsanız karakterinizle ilgili şüpheler olduğu düşünülebiliyor'' Bu adam aklı sıra kurtuluş savaşımızın önderi, cumhuriyetimizin kurucusu, aydınlık devrimimizin önderi Atatürk'e laf dokunduruyor hakaret ediyor, âmâ o sırada başka Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu olmak üzere çok sayıda bakan bürokrat bu adama sessiz kalıyor,  işte Atatürk ve cumhuriyete düşman anlayış, bu utanmaz çöl bedevisini dakikalarca alkışlıyor.90 yıllık Cumhuriyet tarihimizin hiç bir döneminde hiç bir iktidar, son 12 yıldır yaşadığımız utançları yaşatmadı, onurumuzu çiğnetmedi. Atatürk ve Cumhuriyet hiç bir dönemde bu kadar hakaret görmedi, neredeyse toplum arasında Atatürk bir din düşmanı olarak gösterilmeye çalışılıyor.

Âmâ birileri onun resimlerinden rahatsızlık duyarken, ona tüm dünya hala saygı duyuyor.'' memleketi yönetenlere bu yetkiyi sen vereceksin, âmâ onun cinsini cibilliyetini kanını niyetini iyi gör tanı ki ona göre bu yetkiyi ver'' diyen Atatürk değil mi? Atatürk ve cumhuriyet bir bilimdir demiştim bir yazımda, âmâ bugün birileri bırakın Atatürk'ü, bilimden bile rahatsızlar, üstelik toplumun eğitimden sanattan bilimden aydınlıktan uzakta kalmaları için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Toplum cahil bırakılıyor.

Başbakan şimdi böyle bırakılmış bir topluma hükmetmek, onları kendi düşünce anlayışıyla etki altına almak için kolay yolu seçiyor. Güdülmüş koyun misali cahil bırakılmış toplum, üstelikte her söylenene inanan sorgulama yetkisinde bile olmayanlar. Şimdi koca bir ülkenin geleceği adına karar verebiliyor.

YEREL SEÇİM GERÇEĞİ...

Cahil bırakılmış bir toplumun seçme karar verme gerçeği kavrama yetkisi yoktur demiştim. Şimdi böyle bir seçim sürecine girdi Türkiye. Yaşananlar ortada, âmâ hala bunları topluma farklı desenler sunarak kapatmaya çalışma gayreti içinde olanlar, Türkiye'nin nasıl bir felakete sürüklendiğini görmüyorlar, sadece kendi siyasal geleceklerini koruma gayreti içindeler. Ülkesini karanlık bir anlayışa teslim etmemek için çırpınanlara kan kusturan bir zihniyet, oysa sağduyulu bir anlayışla da yaklaşılabileceğini bildiği halde, demokrasiye zarar veren bir siyasi otoriteden başka ne beklenebilir ki. Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı yapmak istedikleri ilk şey değil mi? Yerel seçimler gerçekten Türk siyasi hayatında çok büyük önem taşıyor. Şimdi Türk toplumu gerçekten bir demokrasi sınavı verecek bana göre, âmâ

Demokrasiyi hala bilmeyen cahil bırakılmış bir toplum ülkenin geleceğini tayin edecek kaygılarım budur. Başbakanın yaşanan korkunç gerçekleri görmemezlikten gelerek, inadına konuşma dilini değiştirmemesi başka bir üzüldüğüm gerçek. Cahil bir toplumla seçime gitmek, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar acı gerçeğin ta kendisidir. Böyle bir seçimle iktidara gelenlerin düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabazlığın adı (aforizma'dır), ama toplum bunun hala farkında değil olmayacakta, yine neyi neden seçecek bunun farkında olamayacak, Başbakan iyi bir hatip ve halkı iyi analiz ederek konuşuyor, nasıl bir kitleye nasıl hitap edeceğini biliyor etkiliyor meydanı, bu gerçeği her şeye rağmen kabul etmek lazım, Hitler'de bu biçimde milyonları topluyordu meydanlara, bir onbaşı arkasından sürüklüyordu milyonları konuşmalarıyla.

Başbakan kendi yarattığı milletim dediği topluluğun hala sempatisini kaybetmedi tüm yaşananlara rağmen, âmâ hala seçime giden bir ülkede meydanlarda saldırgan tutumunu devam ettirerek ayakta kalmaya çalışıyor, oysa Batı'da Türkiye'de yaşananlar olsaydı, Hükümet siyasetinin sorumluluğunu bilerek istifa ederlerdi, sağlıklı bir yargılama sorgulama ve gerçeklerin ortaya çıkarılması adına. Fakat aksine muhalefete saldırarak kendi siyasal geleceğini koruma çabasında olmak yerine, siyasetin onur ve saygınlığını temsil etmenin asıl anlam taşıdığının bilmek gerek. Türkiye'de ne yazık ki güçlü bir muhalefet olmadığı sürece, AKP her dönem bu gücünü kaybetmeyecektir bana göre. Türk toplumu adına gelecek adına kalıcı projeler üretememek AKP anlayışına malzeme olarak kalıyor hepsi bu. Ne CHP ne MHP nede diğer partiler siyaset üretemedikleri takdirde.

Başbakan her şeye rağmen cahil bırakılmış bir toplumu istediği biçimde arkasından sürükleyip gidecektir. Gezi olayları ve ardından yaşanan rüşvet skandalları sonrasında değişmesi gereken oluşumların yaşanmaması ve aksine saydam bir siyaset adına çaba gösterilmemesi gelecekteki yaşanacakların korkusunu taşıyor olmamdır. Dünyanın birçok yerinde sanat çalışmalarına katıldım, seçimler gördüm, âmâ hiç bir ülkede, kendi ülkemdeki gibi yaşananlara tanık olmadım.

Hiç bir Başbakan adayının resmini duvarlarda görmedim, milyonlar harcanarak yapılan bayraklarla donatılmış caddelere rastlamadım, daha bir gün sokakta bir partinin miting yaptığına tanık olmadım, sadece kendi seçtiği gazetecilere sorular sordurarak tek başına TV programına çıkan bir Başbakan adayı görmedim. Dünyanın hiç yerinde Başbakanın sergilediği hiç tanımadığım konuşma dilini üslubunu bir başka liderde görmedim. Türkiye bir hafta sonra gerçekten çok önemli bir seçim yaşayacak, kazanan keşke demokrasi olsaydı, âmâ asıl korkularım 31 Mart tarihinden sonra Türkiye'de yaşanacaklar.

Talan edilen bu güzelim ülkemde, felaketin geliyor olmasını okurlarımla paylaşmak istemezdim. Âmâ ne yazık ki gerçekler böyle, Türkiye demokrasiyi huzur ve mutluluğu asla paylaşamayacak, AKP kaybetse de değişen bir şey olmayacak aksine Türkiye çarkın ortasına iyice kilitlenip kalacak. Demokrasiyi kilitleyenler beklide kaçacak ama kalanları da temizlemek zaman alacak. Türkiye Atatürk'üz ve cumhuriyet olmadan asla mutlu olamayacak, işte bu seçim bu nedenle zor bir seçim olacak bekleyip göreceğiz. Asıl şimdi Atatürk ve cumhuriyete her zamankinden daha çok sahip çıkmalıyız.