- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Ahlaksızlığın Göstergesi

Ahlak, bir kitabın cildine benzer. Nasıl ki: “Cilt bozulunca sayfalar dağılır”, ahlak da bozulunca: Ne dirlik kalır toplumda ne de düzen…
Peki, bu denli önemli olan ahlak nedir ve sınırlarını kim belirler? Kimin ahlakı? Hangi toplumun ahlakı?
Ahlaksızlık, zaman ve kültüre göre değişir mi? Şu dönemde veya kültürde ahlaksızlık olarak görülen, başka bir zaman veya kültürde ahlaksızlık olarak görülmüyorsa; yine de ahlaksızlık sayılır mı? Baz alınıp üzerinden yargılanması gereken yöresel ahlak mı, yoksa küresel ahlak mı olmalı? Küresel ahlak var mıdır, varsa nedir?

İşte bu sorulara cevap aramak, ahlak kadar önemlidir. Ya tuz bozulmuşsa! Ahlak mefhumunu belirleyenler ‘ahlaksızlaşmışlar’ ise, bu sorular daha bir önem kazanır…

Âdem (a.s) ile başlayıp günümüze ve bizden sonra da ahlak dışı olan ‘şeyler’ olmalı. Ve bir yargılama yapılacaksa bunların üzerinden yapılmalıdır. Bu tanım ile ‘Ahlaksızlık’ olarak addedilen ve yasaklanan; “Can, akıl, din, ırz ve mülkiyet haklarına” tecavüzdür… İşte, bireyler ve toplumlar bunlar üzerinden yargılanmalı…
"Ahlak" ve "Namus" anlayışı ile "Kutsallık", "Giyim” ve örtünmesi gereken "Mahrem yerlerinin" belirlenmesi, "Yeme-içme" ile "Cinsel ilişki” kuralları her toplum ve kültürde ayrıdır…
Kendi kültürümüzde ayıp veya ahlaksızlık olarak bildiğimiz/algıladığımız bir şey, bir başaksının kültüründe de vazgeçilmez olabilir. Kendi kültürümüzden yola çıkarak, başkasını kendi kültürümüzün değer yargılarıyla ‘Ahlaksız’ olarak yargılamak ne kadar doğru ve etik olabilir!
Yöresel veya dönemsel olan ‘Ahlaksızlık’ veya bir milletin ‘Ahlaksızlık’ olarak kabul ettiği değer ile küresel yargılamaya kalkışmak ne kadar doğru ve fayda verici bir yargılama olacaktır…
Hangi ahlak?
Biz kendi kültür ve köklerimize ait olan ‘Ahlaktan’ söz edeceğiz… Evet, ama köklerimizi, kültürümüzü ve tarihimizi baz alan kaldı mı?
Bununla beraber söz edeceğimiz ‘ahlaksızlığın’ semavi olan tüm doktrinlerce koruma altına alınan “Can, akıl, din, ırz ve malı koruma” ilkesine zarar verdiğini de belirtmek isterim.

İzlenme oranlarıyla birlikte ‘ahlaksızlığın’ da göstergesi haline gelen "Reyting" üzerinden değerlendirirsek: Ahlaksızlıklarla elde edilen reyting, aynı zamanda ‘ahlaksızların’ çokluğunun ve ‘ahlaklıların’ azlığının da göstergesi demektir…
Rakiplerinin önüne geçmek ve daha çok reyting almak için her yolu serbest ve mubah görenler, en büyük desteği onlara reyting kazandıran ahlaksızlardan almaktadır. Hoşgörü ve ifade özgürlüğü adı altında hakarete varacak kadar çirkinlikler ve benzetmeler de cabası…
Bu da halkımızın ahlak anlayışı ve seviyesini göstermektedir.

Kimse kusura bakmasın, toplumumuzda ‘ahlaksızlar’ çoğunlukta olmasaydı, şikâyette bulunduğumuz veya yadırgadığımız ‘ahlaksızlıklarla’ dolu dizi, film ve sinemalar seyredilmez; dolayısıyla bu denli reyting de alamazdı.
İşe kendimizi sorgulamakla başlamalıyız…
Zira gönül, kirletildiğinde; sonu gelmeyen hırs ve şehevi isteklerin esiri olur… Böylesi bir kumpasa giren insanlar, artık yaptıkları ‘çirkin’ işleri kararan vicdanlarında meşrulaştırmaya başlar. Tabiri caizse işi defterine uydurmayı, helal-haram demeden kazanç/kar elde etmeyi bir maharet kabul eder... Reyting, dolayısıyla daha çok reklam ve daha çok para!
Kültürümüzün asla kaldırmadığı fiiller sanal âlem ve görsel medyada ‘ılımlaştırılmakta’. Ahlak yapımıza ters düşen ve her kanalın diğerinden daha da uç olma yarışında olduğu sahneler, tahrip gücü son derece yüksek ‘dinamitler’ mesabesindedir..
Bu ‘görseller’ ile ahlaki yozlaşmanın ötesinde; insanları farkında olmadan, belirli bir düşünceye yöneltmek, yaşadıkları tarzın dışında bir yaşam tarzının varlığından haberdar etmektir. Bu bağlamda böylesi ‘çirkinliklerin’ olabilirliliğini dayatmaktır… Aynı şekilde ahlaki kırılmalarla toplumdaki çözünürlülükten yaralanarak kendi fikir ve ideolojilerine çekmeye zemin hazırlamaktır…
Yabancı bireyler arasında gerçekleşen taciz ve tecavüz yetmezmiş gibi, aile içi sarkıntılar, ensest ilişkiler ile seyirciler ekrana kilitleniyor, bu da reyting demek oluyor. Bu şekilde hareket eden bireylerin oluşup çoğalması da toplumları oluşturan ve idamesini sağlayan gençler üzerinde olumsuz örnek teşkil etmektedir. İşin vahim olan tarafı: Verilen fragmanlarda, ne tecavüz kötüleniyor ne de bu eylemi yapan karakterler. Bunun bir ‘Rol icabı’ olduğu, dizi veya film olduğu öne sürülerek bu jargon altında, halka böylesi bir yaşam biçiminin sıradanlığı da verilmek istenmektedir. Daha da vahimi: Bu senaryolar günümüz toplumunun gerçeklerinin sahneye yansıması da olabilir…
Kaynamış suya atılan kurbağanın nasıl da sıçrayacağını tahmin edersiniz fakat kurbağayı suya koyup yavaş yavaş ısıtarak aynı dereceye getirdiğinizde dahi kurbağa alışır (bağışıklık kazanır) ve o sudan sıçrama gereği duymaz. Bir bakıma o sıcaklığın farkına dahi varmaz… Aslında toplumumuza yapılmak istenen de budur… Ancak unutulmasın ki; ‘Leş’ haline getirilmek istenen bu dünyaya, asiller yardımcı olmaya yeltenmeyeceklerdir…
Bunlar da aşıldı ve artık bir okul, üniversite, pansiyon veya yurtta yaşanabilecek olan cinsellikler ve tecavüz olayları en ince detaylarıyla (sanki ekran başındakilere nasıl böylesi çirkin hareketlerin yapılacağı aşılanmakta ve bu konuda eğitilmekte) sahnelenmekte. Tecavüz sahnelerine ve senaryolarına ‘övgü’ haberleri manşetlerden verilmekte…
Dünyamızın bir tarafında ‘namus’ cinayetleri, öbür tarafında da çöp bidonlarında bulunan çocuklar ile taciz, tecavüz ve neticesinde yok olan ailelerin haberlerinin ardı arkası kesilmemektedir.

Kültürümüzün oluşturduğu ‘Ahlakın’ korunması gerektiği ‘naraları’ yerine, onun nasıl bir şey olduğunu anlatmak, makul örnek ve önermelerle gençlerimize benimsetmek gerek. Böylesi bir tavır daha yerinde olacaktır sanırım… Fakat artık kültürümüzün ne olduğunu yaşayarak anlatabilecek kişilerin varlığından dahi emin değilim.
Nice ahlaklı reytinglere...
(M. Burhan HEDBİ)