content 1977 Trabzon doğumluyum/evli ve bir çocuk annesiyim. yerel bir gazetede ve İnternet bir edebiyat dergisinde yazılar yazıyorum. k.t.u mezunuyum.
11 Eki

İnadına Düşüneceğim, Öyleyse Varım!

“Başımda bir sancıdır, düşüncelerim

Kanıyor kalbimde, tüm tümcelerimDinlemek keşkeleri, gizlenmiş bir yara

Kırdığım döktüğüm benim sözlerim.”  AYSUN GÜL

Düşünceye vurulan engellerden, nefret ediyorum. Bu nasıl bir insafsızlık ve akıl hâkimiyetsizliği! Ne düşünürse düşünsün, insanların fikirlerine takılan zincirlerin kırılması, gerektiğini düşünüyorum. Bu ülkede bir şeyler değişti dediğim anlar da sarsılıyorum,  her şey tersine dönüyor ve tekrar aynı sürece giriyoruz.

Tenkit etmemek, başkaları gibi düşünmemek gericilik sayılıyor. Özgürlük için konuşan diller bile, gün geliyor o düşüncelerinden vazgeçebiliyor ve karşı tarafa laf atmaya başlayabiliyorlar. Çilesi bitmeyen bir kısır döngü içinde, aklın anahtarına yani düşünceye açılan kapılara, esaret kilidi ile tekrar sürgüler çekiliyor. Tek tip insan figürü bazı kafalardan gitmedi, gitme olasılığı da kalmadı artık.

Kendi benliğinden; benliğin içindeki akıl almaz sırları anlayan insan, karşısındaki kimliğinde neden, ne için düşündüğüne de, hak vermeye başlayacaktır. İnsan neden inanma ve inandıkları yaşama ve söyleme ihtiyacı duyar? Yaratılışı itibariyle bunu yapmak zorundalığı vardır. Mecburi bir fonksiyonu kullanım dışı bırakmak, kendine vereceği büyük zarardır insan için. Yemek ve içmek gibi ihtiyaçların içindedir, tefekkür edip tefekkürünü diğerlerine ikram etmek. Var olanı yokluğa sürüklemeye ve engellemeye kimsenin hakkı yoktur.

“Gaflettir, kalpleri adam saydıran
Zaman geçtikçe, hayatını kaydıran
Unutulan ansız hataları
Sona doğru geldikçe, benliği kandıran.” AYSUN GÜL

Yıllar önce kimsenin empatinin varlığından haberi yokken, birbirinin canını ve fikrini acıtmakla meşgulken, şimdilerde insanlara tefekküre saygının büyük bir alamet olduğu öğretildi. Empati toplantıların başladığı 90’lı yıllar, benim adıma yeniden başlayan bir süreçti. Farklı düşüncelerden insanlar bir araya geliyor ve birbirleriyle ortak yanlarını birleştirerek, birlikte yaşamak adına özdeşleşiyorlardı.

“Gümüş rengine bürünen mat kelimeler/Fütursuzca dengesiz ağlayışların izinde, yalana dolanmışçasına/Hastalıklı bakışların ardına gizlenerek, haram ve ziyan çelişkilere gebe suskunluklar.” AYSUN GÜL
Bu insanlar bir zamanlar, birbirilerine laf atan ve bildiği doğrudan taviz vermeyen ve şaşmayan insanlardı. Lakin toplantılar da onları bir arada görmek beni çok heyecanlandırmıştı. Artık memleketimde yapılan her toplantıya katılmaya başlamıştım. Özgürlüğü kısıtlanan her birey gibi, benimde içime işliyordu, bu konferanslar. Onlar konuşuyor biz soruyorduk, onlar cevaplıyor biz dinliyorduk. Hamamizade kültür merkezinde ki koltuklarda, boş yer kalmıyordu ve ayakta bıkmadan izliyorduk onları.

“Acaba bu gelişlerinde bizlere ne getirdiler?”, diye heyecandan yüreğim titriyordu. Ruhumda patlama noktasına gelen söylemediğim, her şey dile gelmişti bu toplantılar sayesinde. İnsana saygı, düşünceye saygıdan geçer diyerek, artık yolumdaki taşlara bakmıyordum. Kimseyi yargılamadan yaşabilmeyi öğrenmek adına, yıllarca savaş verdim ama insan beynindeki suret, çok fazla değişmese de değişen dünyaya ayak uydurmaya çalışan bedeni hassasiyetler, değişimi de yanında getiriyordu.

Kalbin hükmünü hiçe sayan akıl, aklını yolda bırakır ve düşüncelerin güruhunda kaybolur gider. Yüreğiyle düşünen akıl, fethine kendi asliyesiyle inanır ve başka fetihlerin cihadına çıkar.” AYSUN GÜL

Meta’ya saplanan insan, düşünceye saygı çizgisinde çıkarak, kim daha güçlüyse o haklıdır, sürecine girmişti artık. 80 öncesi yakılan yıkılan ve yıpratılan duyguların, sosyal yapıya verdiği sarsıntılar, 80’den sonraki dönem de  darbelerle birlikte, uç noktalara vurdu ve sürdürdü düşünceleri. Uçurum kenarında yaşamaktı tefekkür etmek, bir ülkeden sınır dışı edilmekti, demir parmaklıklar ardında soğuk duvarlara bakıp aynı suçtan yargılananlarla arkadaş olmaktı, sorgusuzca ve adaletsizce var olmaktı.

Darbenin inançlara saygısı yoktu ve sağa ve sola da itibar etmiyordu. Hitlervari, bir anlayışla kim benden değilse, benim gibi düşünmüyorsa, o olmamalı diyerek postallarını vuruyordu kaldırımlara. Okuma haklarını alıyordu, genç yüreklerin elinden. Yalan, yanlış ve dengesiz bir yönetimle, insanların kafasında başörtüye olan güveni sarsmaya çalışıyordu. Ve yıllar geçtikçe eğitim sürecindeki yenilenmelerin öğretime etkisiyle birlikte darbeye olan kin büyüdü ve alaşağı edildiler yerlerinden. Tefekkürü terennüm etmek adına, duvar arkasında yatanlara özgürlük doğmuştu, yarım yamalak bir anlayışla da olsa hayatlarını maviyi görerek yaşayacak olmaları, sevindirmişti onları.

“AKLIN MİTİNGE ÇIKASI GELDİ
DÜŞÜNME DÜŞÜNDÜKÇE SIRA BANA GELECEK
SEN FİRARİSİN
BEN PARMAKLIK ARKASINDA.
KAÇAN KURTULUR DERLER...
KALANLARA FATİHA”

Gazetelerin, derneklerin, dergilerin, partilerin kapatılış nedenlerindeki gerçek gaye de insanca düşünmek ve yaşamaktı. Neydi bu insanların düşünceye karşı alıp veremedikleri! Herkes aynı düşünecekti de, Tanrı neden insanı farklı bedenlerde yarattı! diye, düşünmeye davet ediyorum bunları. Geçmişten gelen alışkanlık yine değişmedi ve şiir okuyanlar hapishanelerde kitlelere sahip oldular. Sayelerinde yükselmek için zaman kaybetmeleri gerekmedi. Partileri kapatılmaya çalışıldı, başka isimlerle açıldı. Düşünceleri değişmedi ama düşündüklerine farklı sözcükler bularak, anlatma devri başladı.

Şu sıralarda Vakit Gazetesi’nin kapatıldığını öğrendim. Ve tüylerim diken diken oldu. Ne zaman özgürlükler kısıtlansa başıma ağrılar giriyor! Yetmedi mi? bu anlamsız ve içeriksiz engellemeler. Vakit Gazetesi’ni kapatmakla düşüncelerini bitirdiğini zanneden bu bağımsızlık düşmanları, ne düşünerek buna karar veriyorlar! anlamakta güçlük çekiyorum.

Kendi kitlesine ulaşmak adına yine ve yeniden kurmasına gerek bile olmayacak. Adı değişecek tabi ki. Bu nasıl bir tutarsızlık ve saçmalık Akit kapatıldı, Vakit oldu, Vakit kapatıldı Yeni Akit olacak. Güler misin? Ağlar mısın? İşleri güçleri yok bunların boş vakitlerini dolduruyorlar, galiba.

"Ne düşünce de olursa olsun, bu büyük bir haksızlık. Kalemleri kırmaya çalışmak, ilmi yok etmektir. Kalemler ilahi bir hikmetle, sözcükleşirler çünkü. Allah’ın verdiğini sadece ve sadece Allah alır. Nice empatilere sevgili arkadaşlar. Düşünceye uzanan ellere, kalemimizle ses verelim, bu onlara yetecektir.

Selam ve dua ile

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

1 Kere Cevaplanmış to “İnadına Düşüneceğim, Öyleyse Varım!”

  1. 1
    ahmet fidan Says:

    Evrenin yaradılışından bu yana, insanoğlunun toplumsal olarak varoluşundan bu yana en tehlikeli şey düşünce olmuştur malesef...
    Ne gariptir ki, düşünmeyen veya yeterince düşünemeyenler yargılamıştır düşünen beyinleri ve çoğu zaman hiç bir şey düşün(e)meyenler ceza kesicileri veya cellatlarr olmuşlardır.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank