content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

11 Kas

10 Kasım’da İki Kemal

 10 Kasım, 1938

10 Kasım, 1922

Birincisi, Cumhuriyeti kuran büyük kurtarıcımız Mustafa Kemal’i çağrıştıran tarih.  Meğer, ikincisi de, gazeteci siyaset adamı kimliği ile karşımıza çıkarılan, ihanetinin bedelini İzmit’te halk tarafından linç edilmekle ödeyen, hain, Ali Kemal’e aitmiş...

Aramızdan ayrıldıkları  tarihsel raslantıdan başka hiçbir ortak yönlerinden söz edilemiyecek iki Kemal bunlar!..  Biri, hain, diğeri, devleti Kuran!...

Bilmiyordum, ikincinin dünyayı terk tarihini. Meğer, Takdir-i ilahiymiş, Mustafa Kemal’in aramızdan ayrılış tarihinin, tam Ali Kemal’in linç tarihine denk gelmesi! İntikam almış Tanrı. Öyle dedi, bana bu tarihi öğreten kişi..Meğer cennetteymiş, Kemal’lerden Ali Kemal olanı! Birincisi için, yorum yapmadı. “Dine ihanet etti, laikliği getirerek!”  demekle yetiindi!. Çatılan kaşlarda, intikamın derin izleri açıkça görülmekteydi! Bu kadarı bile yetti yüreğimi sızlatmaya! Mustafa Kemali düşündüm; “bunlar söz sahibi olsunlar diye mi kurtardım ülkeyi! Cumhuriyeti, devrimleri sizlere niçin emanet ettim!?” dediğini duyar gibi oldum. Utandım!...

Kimmiş bu Ali Kemal, öğrenmek ve ulaşabildiğimce anlatmak istedim. Yeni ali kemallerin yakından tanınması gerektiğine inandığım için yaptım bunu.

Haini kurban gibi göstermenin,ülke politikası haline geldiğinde, tarihin tekerrür edeceğinden, ve Sevr’lerin tekrarlanmasından korktuğum için yaptım bunu!.

1869’da İstanbulda doğar Ali Kemal. Batıcı’dır.. Paris’e, Cenevre’ye gider genç yaşında.  Mülkiye’ye girer. Birkaçkez tekrarlanır,  Avrupa’ya gidiş gelişler.. Fırsatçıdır. Sıkışınca gider, fırsat yakaladığında döner ülkesine. Hareketlidir hem siyaset dünyesında, hem de özel yaşamında. İkdam Gazetesini çıkarır. Mandacılığın ve ihanetin sembolü olur.  Jön Türkler’le Abdülhamitin arasını bulmaya çalışır. Ödülünü de alır çabasının. Brüksel Büyükelçiliğine atanır. İttihatçılar etkin olunca , Mısır'a kaçar. II. Meşrutiyetle birlikte ülkeye döner, hedefinde, ittihat ve terakki vardır. Kendisiyle hemfikir olmayanlara amansızca saldırır. 31 Mart vak’asını destekleyen Ali Kemal, Harekat ordusunun İstanbul’a girişiyle  kaçar, Paris’in yolunu tutar.

Tekrar yurda döndüğünde, Damat Ferit Hükümeti işbaşındadır. Artık çok düşmanı vardır saldıracak!. Hepside korunmasız açık hedeftir mütareke basını karşısında. İttihat ve Terakki’cilerin  b e r t a r a f edilmesiyle, Ali Kemal’lere gün doğar! Maarif Nazırı olur; Ve yatay geçişle de Dahiliye Nazırı!. (Bugünkü İçişleri Bakanı!)

Anadolu Harekatı başlamıştır. Bir yanda Mustafa Kemal  kurtuluş için görev başında! Ali Kemal diğer yanda!. işbirliği ihalinde düşmanla!. Özellikle de İngilizler için görev başında!..

30/01/1920: “Avrupa ile zıt gitmek, hele tepişmek bu millete hiçbir zaman fayda temin etmedi, lakin daima zararlar iras eyledi!..” 

23 Nisan 1920: Düşmanlar, teşkilat-ı milliyeden bin kere daha hayırlıdır” 

Ve, Ali Kemalin ağzından çıkan bu izansız sözlerin tarihine özelklike dikkat!..

Oysa, ayni tarihte öteki Kemal, yani, Mustafa Kemal, asıl olan iç cephedir  demişti. Bir ulusun azim ve iradesi yenilmedikçe, alt edilemeyeceği gerçeğini vurgulamıştı.

Ali Kemal’leri tanımak için dönelim yeniden Ali Kemal’e.... Kurtuluş Savaşında, İşgalci İngilizler safında yer almıştı açıktan..Eylemleriyle de kanıtladı bunu her eline geçen fırsatta!..,

Ulusal Kurtuluş Hareketi’ni engellemek için elinden geleni ardına koymadı!.. Ve, İngilizlere, “bu ülkenin üç çeyreğinden fazlasını işgal etmeyin, bu milleti çıldırtmak olur!” diye akıl bile vermişti! Acaba, onun tavsiyesiyle mi bırakılmıştı, Sevr ile üç karış toprak!?

18 Haziran,1919 tarihli emir, dahiliye Nazırı  olarak onun imzasını taşır.  Halkın Yunan’a boyun eğmesini ve mutlak iteatini ister. “Yunan işgali, ne kadar gaddarane ve ne kadar haksız olursa olsun, mukavemet edilmemesi, ... aksi surette hareket edenlerden hesap sorulacağı” duyurulur resmi ağızdan...” hemen İstanbul’da Divan-ı Harbe sevk ediniz”.emri verilir!. Ve şimdi tekrar soruyoruz, Ali Kemal’ler hain mi, kurban mı!.

Erzurum ve Sivas kongrelerinin önünü kesmek ve vatanın kurtuluşu için yapılan toplantılara engel olmak için valilere genelgeler göndererek, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının tutuklanması emrini veren de, Damat Ferit Hükümetinin Dahiliye Nazırı Ali Kemal’den başkası değildir!!..

23 Haziran 1919’da görevinden azl edilen Mustafa Kemal’in cebren ve mahfuzen”, yani tutuklanarak getirilmesini genelgelerle emreder bölge valilerine!..

Gün gelmiş, aklı selim ve haklılık galip gelmiş, emperyalizmin yedi düveli dize getirilmiştir!. Sevr, bizce ebediyyen, İşgalciler ve yandaşları tarafından ertelenerek, rafa kalkmıştır bu zaferin sonunda!.. Yeni  ve tam bağımsız Türkiye, 23 Nisan 1920 ‘de Hakimiyetin kayıtsız şartsız halkta olduğunun TBMM ile tescillediği gün, Ali Kemal, hala hezeyanlarını sürdürmektedir:“Düşmanlar, teşkilat-ı milliyeden daha hayırlıdır!” demektedir hala!.., İhanette gelinebilecek son kerteyi kendi ifadeleriyle ortaya koymaktan çekinmemiştir!.. Ve aşağıdaki alıntı paragrafı da dikkatle okuyalım lütfen!.. Ali, nasıl Artin olmuş anlayalım!

“Sonunda, Mustafa Kemal ve Anadolu’daki Kurtuluş hareketinin baskısıyla, Ali Kemal, koltuğundan oluyor. Ama giderayak, ABDli Misyoner Dr. Usher ile, Doğu illerine (Bitlis, Van, Erzurum,vs) “sınırlı bir özerklik” ile bölge jandarmasını ABDli subayların emrine vermeyi öngören bir plana imza atmayı da ihmal etmez (Bak. Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, Cilt I, sy 523-524, T. İş Bankası Kültür Yayınları, 1998).”

Ve  şu tespite kulak verelim," Büyük Şair Nazım Hikmet’in, Memleketimden İnsan Manzaraları Destanı’nda,

Kartallı Kazım’ın ağzından!

“- Kim bu Ali Kemal?

/“Gazete muharriri.

İngiliz’den para alır. / Adamıydı Halifenin.

Gözlüklü.. / Şişman...   kaleminden, kan damlardı  /  fakat murdar,   fakat pis bir kan.

Gün olur daha derin, / daha geniş yara açar,

kalemin düşmanlığı / mavzerin düşmanlığından!.."

İki Kemal farklı düşünüyordu, mazeretiyle “hain” sayılmanın önü kesilemez..Bakın, Falih Rıfkı Atay ne güzel koymuş bunu ortaya . Eğer görüş ayrılığı aynı amaca yönelik değilse, ona ‘görüş ayrılığı’ denmez, ‘amaç ayrılığı’ denir. İki Kemalin amaçları farklıydı!..

Devletin bağımsızlığına ve bekasına dinamit koymak, “özgürlük” kavramına dahil edilemez.. “Hain, üyesi olduğu toplumun zararına olan bir amaca –bilerek- hizmet eden kişidir.Bilmeden hizmet edenler ise “aymazlık”(gaflet) ya da “sapkınlık”(dalalet) içindedirler, ama yaptıkları iş “hainlik”tir.” Mustafa Kemalin amacı tam bağımsızlık, Ali Kemalin ki ise tam teslimiyet!.. Kurtuluşa ihanet!..

Elbette, bu ihanetin bir bedeli olmalıydı.. Ali Kemal, İstiklal Mahkemesinde yargılanmak üzere Ankara’dan istenir.. Gönderilmeyince de, İngilizlerin korumasındaki Ali Kemal, milli güçlerce,  Ankara’ya ulaştırılmak üzere kaçırılır!.. İlk durak izmit’tir. Milli güçlerin temsilcisi, Nurettin Paşa’nın huzuruna getirilir.  Gerisini, Nazım’dan dinleyelim, yine Kartallı Kazım’ın ağzından!...

İngilizler İstanbul’daydı dahaAli Kemal’i çalıp getirdiler İngiliz’in mavi gözünden.

Burada “Geliyor!” diye bir şayia çıktıaltı yedi saat önce / İskeleye yığıldı millet. ... Belki İzmit halkının dörtte üçü, / Kadınlara varıncaya kadar. Konağın önü,../ meydan.. sokaklar../ adam almıyor...Kaynıyor karınca gibi İzmit halkı.Fakat öfkeli,Fakat merhametsiz.

Ali Kemal 20 dakka kaldı kalmadı konakta / dışarı çıkardılar. Attı bir adım. / Etrafını zabitlerle polisler almış Kireç gibi yüzü. /Sarışın. Birden ahali başladı bağırmağa: Kahrolsun Artvin Kemal.. Durdu. / Arkasına baktı, / konağın kapısından tarafa, belki de geri dönüp içeri girmek için. / Fakat yüzüne karşı kapıyı ağır ağır kapadılar.

Devamında, Nazım Kendisi alır sözü; Kartallı Kazım’dan; “İbret alınacak hal.Halkı kızdırmaya gelmez,Bir sabreder, iki sabreder. Nureddin Paşa’nın emriyle, Ali Kemal’in cesedi beyaz önlük giydirilip darağacına asılır. Boynuna da bir levha: "Artvin Kemal. "Lozan Anlaşması için yola çıkan İsmet Paşa, mola verdiği İzmit’te bu manzarayla karşılaşınca çok sinirlenir:

"Şehitlerin, kahramanların soylu hatıralarını böyle bir cinayetle lekelemeye kimin hakkı vardır. İnsan cephede savaşarak ölür; mahkeme kararıyla idam olur, böyle bir şey kabul edilemez."

İsmet Paşa’nın bu sert sözlerinden sonra Ali Kemal’in cesedi apar topar kaldırılır. Bir arabaya konulup bilinmeyen bir yerde toprağa verilir.

“Ali Kemal’ler saldırgandı!..Kurtuluş Savaşına.. öncüsü Mustafa Kemal’e.., kurulan tam bağımsız ulusal  Türkiye Cumhuriyetine!.. Yıkıp yok etmeğe yönelik bir saldırıydı yapılan.

Ali Kemal, düşmanın yanında saf tutmuştu. Yaptığı, “farklı düşünmek” değil, başka amaca hizmet etmekti. Hainlikti. Ölümü de hak etmişti. Ama, linç yoluyla, bir yargısız infaz, Devlet’e yakışmazdı. Devlet olmakla bağdaşmazdı. İşte Atatürk’ün de söylediği tam buydu!. “Eğer Devlet olma iddiasında iseniz, ne yargısız infaza ne de infazsız yargıya göz yumamazsınız. Her ikisi de sizi bitirir. Hukukun üstünlüğüne inanma bu değil mi; Geçerli değil mi bu kural dün de bugün de!”

Cumhuriyete ve onun kurucusuna, tek elden çıktığı açıkça belli saldırıların ne zaman ve kimler tarafından başlatıldığının anlaşılması açısından bu saptamalar çok önemli!..

Ve özellikle haini kurban gösterme planlarından hareketle, Sultan Vahdettin’i aklama planları.

Atatürk’ün Sultan Vahdettin tarafından, vatanı kurtarmakla görevlendirildiği safsataları!..  Ve bununla yetinilmeyip, resmi tarihin, gerçekleri sakladığı safsataları!  Amaç belli!. Hainler üzerinden mağduriyet yaratmak!  Başta Atatürk ve Kurtuluş Savaşını halkın gözünde basite indirgeyip, bunun üzerinden itibarsızlaştırmak!  Hele bunu kurtuluş savaşını kazanmış orduya kadar indirgemek  ancak Ali Kemal’lerce yapıla bilecek ihanettir!

Bugün, 10 Kasım 2010. Mustafa Kemale özlemimizin 72’ye katlanmışlığını hatırlatan tarih! Büyüyen bunca özleme rağmen koruyamamışız eserlerini ve ilkelerini... Hazmetmek bir yana, görmezlikten gelmişiz gençliğe hitabesini. Suç saymışız Bursa nutkunu!

Ey Atam! Yıl 2010. “Cumhuriyeti yıktık!” diyebilenler televizyonlarda saygın konuk olarak ağırlanmakta, şeriata çağrı çığlıklar ayyuka çıkmakta, ülkenin dört bir yanında, şeyhler, müritler, dervişler cirit atmakta, devletin resmi belgesinden irtica tehlike olmaktan çıkarılmakta, ve kurduğun cumhuriyetin bağımsız savcı ve hakimlerinden, hukukçularından çıt çıkmamakta!..“Son Osmanlı Padişahı” afişiyle karşılanan kurduğun cumhuriyetin başbakanına olmadık payeler atfedilmekte, Meclisi hiçe sayılmakta.. Bunlar da her nasılsa cumhuriyetin savcıları tarafından farkedilmemekte!. Parasız eğitim isteyenler, tam bağımsızlık talep edenlerse coptan ve kepçeden, biber gazında nasini almakta, takipten kurtulamamakta, okul  kapıları önüne konulmakta, hapse tıkılmakta!..

Yıl 2010, 10 Kasım. Salonlar senin adınla yine dolup taşacak!.. Bir kısmımız, tören Atatürkçülüğü ile seni yere göğe sığdıramayacak, bir kısmımız, cumhuriyetini koruyamama ezikliği içinde huzurunda utançla saygı duracak!..

Ve, söylemeden geçemeyeceğim bir durum daha var Atam...

Bugün devlet erkânının tamamı huzurunda olacak... Ve onlardan en önemlisi, en yüce makamın sahibi ve Başkomutan, sana taziyelerini sunacak!.. Bilmeni istedim atam, bu Başkomutan, 9 Kasımda, yani, Çanakkale boğazı’nın işgal edildiği ve dahi, İskenderun ve Antakya’ya asker çıkarıldığı 1918 yılının 9 Kasım’ının yıl dönümünde, işgali ve asker çıkarmayı gerçekleştiren devletin kraliçesi elinden, senin huzuruna gelmeden  sadece12 saat önce, yaptığı hizmetlerin bedeli olarak 1920 yılından beri şövalyelere verilen yüksek hizmet madalyası ödülünü aldı!

Bilmeni istedim Atam!..

 

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank