content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

05 Oca

Ziya Paşaların Eksikliği

Ziya Paşa, Batılılaşmanın devlet eliyle resmen başlatıldığı Tanzimat döneminde yetişmiş aydın ve devlet adamlarımızdandır. Bu dönemin Batıyı mikyas alan eğitim tezgahında, birazda özel gayret ve çabalarla yetişmiştir Ziya Paşa. Bu süreçte, Cumhuriyete kadar, hem Batı tarzı eğitim hem de din ilimleri ağırlıklı klasik eğitim birlikte devam etmiştir. İki kaynaktan da beslenebilmeyi başaran Ziya paşalar gibi aydın ve devlet adamlarımız da bu sayede

"Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde", "Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" kime aitliğinden önce yeni neslin anlamını bilmediği bu beyitler bilindiği üzere Ziya Paşa’nındır.

Başka hizmet, sıfat ve eserlerine bakmaya gerek kalmadan onun önem ve büyüklüğünü anlatmada bu ifadeler yeterlidir. Elbette Ziya Paşa’nın beliğ bir şekilde ifade etiği bu gerçekler daha önceden farklı şekillerde dillendirilmiştir. Ancak onun ifadesi dillere destan olup günümüze kadar darb-ı mesel olarak gelmiştir.

Ziya Paşa, Batılılaşmanın devlet eliyle resmen başlatıldığı Tanzimat döneminde yetişmiş aydın ve devlet adamlarımızdandır. Bu dönemin Batıyı mikyas alan eğitim tezgahında, birazda özel gayret ve çabalarla yetişmiştir Ziya Paşa. Bu süreçte, Cumhuriyete kadar, hem Batı tarzı eğitim hem de din ilimleri ağırlıklı klasik eğitim birlikte devam etmiştir. İki kaynaktan da beslenebilmeyi başaran Ziya paşalar gibi aydın ve devlet adamlarımız da bu sayede yetişmiştir.

Abdülhamit’le eğitimde Batı kaynakları sonuna kadar açılıp klasik kaynaklar yavaş yavaş kısılırken, Cumhuriyetin tevhid-i tedrisatıyla klasik eğitim tamamen sonlandırılıp Batı tarzı tek tip eğitime geçilmiştir. Alfabe değişikliğinin getirdiği geçmişle bağların inkıtaı düşünüldüğünde tek kaynaktan beslenme devamında, Tanzimat döneminin sonuç verdiği hem Doğu’yu hem Batı’yı doğru tahlil edip değerlendirecek kalitede nesil yetişmedi.

Aydın, bürokrat, devlet adamlığında bazı istisnalar dışında Tanzimat dönemi bereketine ulaşamadık. Ancak dönemin sonunda estirilen ittihat ve terakki yıkıcı rüzgarı bu insanların çoğunu kendi kabuğuna çekilmek zorunda bırakırken biraz daha aktif olan Ziya Paşalar gibiler ancak İstanbul dışında üst düzey memuriyet görevinde kalabilmişlerdir.

Yeni Osmanlılar olarak bilinen grubun öncülerinden olan Ziya Paşa, Batıyı farklı ve makul okumasından olsa gerek bir süre sonra başta Namık Kemal olmak üzere diğerleriyle pek anlaşamaz. Uygulamada yapılan yanlışlardan dolayı uzun süre basın yoluyla hükümet aleyhtarlığı yapar. O günün başbakanı konumundaki Ali Paşa’ya hicviyeler düzer. Bir münevver olarak bir başbakanı eleştirebiliyordu. Elbet bir süre sonra bunun getireceği töhmete de katlanmak zorunda kalacaktı. Abdülhamit’in anayasa hazırlama komisyonunda yer aldı. Eleştirel yaklaşımı, devlet idaresinin onu hep İstanbul’dan uzaklaştırıp ancak yine de üst düzey memuriyetler vermesini sonuç kılmıştır.

"Terci-i Bend" ve "Terkîb-i Bend" isimli eserleri yaratılış ve hayat üzerine metafizik değerlendirme ve eleştiridir. Ogün kullanılan dilin ağırlığından şikayetçi olmakla birlikte  “Mukaddeime-i Harabat” başlıklı yazısında divan edebiyatının öneminden bahsederek diğer yeni Osmanlılardan farklılığını, Doğu ve Batıyı farklı okuduğunu gösterir. Bizce Ziya Paşa o günden günümüzü, Doğu ve Batıyı en doğru okuyan aydın ve münevverlerimizdendir. Namık Kemal’le de bu yaklaşımdan dolayı ayrılmıştır yolları. Namık Kemal, tamamen Batıyı öne çıkarıp heyecanla yüceltirken bir anlamda gelenek diyebileceğimiz geçmişe sırtını dönüyordu. Oysa Ziya Paşa, Doğu-Batı sarmalında süreci doğru görmüş; klasik kaynaklara sahip çıkarken aksayan yönlerini de tenkit etrmiştir. Divan şiirini sahiplenirken dilin ağırlığını rahat bir şekilde eleştirmiştir. Bir devlet adamı olması açısından bürokrasinin işleyişindeki yanlışları görüp olumlu eleştirilerde bulunarak Batı hayranlığından, Batı bürokratik sistemini olduğu gibi getirmek isteyenlerden makul olarak ayrılmıştır. “Şiir ve inşa” makalesinde divan şiirinin yanı sıra özellikle adli bürokraside kullanılan bürokratların kendilerinin bile anlamadığı ağır dili ve buna bağlı vatandaşın mağduriyetlerini ve devletin farkında olmadan vatandaşa yaptığı sultayı eleştirir.

Ziya paşanın dilinden o günün acı gerçeklerinin ifadesi:

 “Ceza kanunnamesi öyle eksik ifadeli, zor anlaşılır ve ol surette zor anlaşılır ki meclisler ve mahkemeler gördükleri  davayı yaş deri gibi çekiştirmeye ve ekseriya haksız, yanlış hükmetmeye mecbur olurlar. Ama suret-i dâva bentlerin hiçbirine uydurulmaz ise yalnız ibarece veçh-i münasebet kifayet eder. Mesela bir adam zamparalıktan tutulup istintak edilirken hanenin duvarından aşıp girdiğini itiraf eder. Buna dair Kanunnamede bir bend-i sarih olmadığından mücerret haneye girmek hakkında olan bent tatbik olunup gider. Meclis veya Divan-i Ahkâm (bugünkü temyiz mahkemesini karşılayan teşekkül) ise mahallinde davanın suret-i vukuuna vâkıf olmayıp gelen mazbata üzerine  hükmü tasdik ettiğinden ve mahalli mazbataları ise çeşitli maksat ve garezler üzerine ek yazıldığından mesela hakikatte üç ay hapis kifayet edecek bir biçarenin on sene küreğe konulduğu ve on sene küreğe gidecek bir caninin üç ay hapis ile kurtarıldığı çok olağandır. Ayni şekilde istintaklarda (sorgulamalarda) dahi hal böyledir. İstintak olunan biçare derdini bildiği lisanla söylerken müstantik efendi “olduğundan” lafzına aşağıda bir de “bulunduğundan” ve “olmakla, bulunmakla” gibi bir rabıta döşenip ötekinin hiç lisanından sudûr etmeyen birtakım ibareleri cebinden yazar ve sonra cömertlik ederse bir kere de yüzüne karşı okur ve “bunu sen söylemedin mi, getir  ver, yok ise parmağını bas” der. İstintak olunan adam okunan şeyi Arapça gibi dinleyip bir şey anlamadan yalnız efendiyi gücendirmeyim itikadiyle mührünü ya parmağını basar. İşte bu istintaknamu gâh olur ki biçarenin idamına kadar sebep olur, belki onun dediği yolda yazılsa kurtulmak ihtimali olur.”

Doğu ve Batıyı doğru okuyabilecek, kendi kültür, değer ve gelenek eksiklerini eleştirmekle birlikte kültür ve değerler kaynağına sahip çıkabilecek pek az insanımız çıktı. Cumhuriyetle birlikte bu doğru yaklaşım neredeyse kurudu. Tanzimat dönemi,  en azından Ziya Paşalar gibilerini yetiştirdi.

Bugün hala yerli yerine oturtamadığımız Doğu-Batı, İslam-Kafir sarmalında anbean acilen Ziya Paşalara, hariciyede hazır cevaplılığı ve doğru değerlendirme ve teşhisleriyle Fuat Paşalara çok ihtiyacımız var.

 htuluceoglu@hotmail.com

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank