- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Şuradan Buradan Her Halukarda Memleketimden Manzaralar Üzerine (II)

Eller İyisi Olmak

Filistin’deki saldırılara öfkeleniyoruz, ölen çocuklara ağlıyoruz. Mynmar Arakan’da Müslüman katliamına rap ülkelerinin ve dünyanın sessizliğini haykırarak kınıyoruz. Suriye’de ölenler için hop oturup hop kalkıyoruz. Almanya’nın Hamburg göstericilerine orantısız güç kullanımını kendi polisimize emsallemeye çalışıyoruz. Somali’ye yardım yetiştirmede devleti seferber ediyoruz. Gezi olaylarında polis şiddeti ile ölenleri “öteki” deyu görmezden geliyoruz. Anadolu’da buna “eller iyisi” olmak deniyor.

Paralel Devlet

Paralel devlet, her ne demekse, durduk yerde çıkmadı ya? Önce paralel toplum oluştu, oluşması desteklendi. Paralel toplum, kentleşmenin artmasıyla birlikte devlette de yerini almıştır. Vatandaşlık hukuku ve liyakatin, demokrasinin gereğiydi bu. Ama paralel toplum Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını reddetti ve kendini ötekileştirdi. Kendini ötekileştirenler, diğerlerini ötekileştirdi. Devlet (kurumları) ötekilerin mücadelesine dönüştü. Liyakate dayalı devlet hiyerarşisi çöktü.

Hal böyle olunca her siyasal hareket, toplumsal örgütlenmeler diğeri için “öteki” oldu. Bu ahval içinde “paralel devlet” sadece “Hizmet hareketinden” ibaret midir? Kim bilir devlet hiyerarşisi içinde kaç “paralel devlet” vardır? Onlara sıra ne zaman gelecektir?

Demokrasi ve Diyanet

Batı tipi demokrasiyi (muasır medeniyet) hedefleyen Cumhuriyet rejimi, Anadolu aydınlatmasını başlattı (Hayatta en hakiki mürşit ilimdir). Genç cumhuriyetin iki hedefi vardı: Demokrasi ve laiklik… Batıda aydınlanmanın arkasından gelmiştir demokrasi ve laiklik… Anadolu aydınlanmasında ise demokrasi ve laiklik aydınlanma ile paralel yürütülmek istenmiştir. Aydınlanmanın önemli bir ayağını da Diyanet’in oluşturması hedeflenmiştir. Devlet yönetilen ilişkisi de vatandaşlık hukuku temelinde oluşturulmaya çalışılmıştır.

Diyanet, Anadolu aydınlanmasına ayak uyduramamış, cemaatlerin hedefi olmuş zamanla etki alnına girmiştir. Cemaatler arasında denge unsuru olmaya çalışmıştır. Hiç birine de yaranamamıştır.

Darbe Paranoyaları

Aydınlanma ve liyakatin teknik altyapısını sağlamlaştıramayan (hukuksal) devlet, iktidarların konjonktürel, pragmatik ve popülist ihtiraslarına açık hale gelmiştir. Empati, eleştiri ve özeleştiri kültürü gelişememiştir. Her alan ve her sorunun kanun gücüyle kavranmasına çalışılmıştır. Siyaset (asker veya sivil yönetimler) toplumsal devinimin önünde takoz olmuştur. Her asker veya sivil iktidar kendine (biat edecek) toplumsal katmanlar yaratmaya çalışırken, kendini ifade edemeyen diğer toplumsal katmanların “marjinalleşmesine” yol açmış/istemişlerdir.

Hal böyle olunca ve devletin rejiminin demokratikleşmesi (evrensel anlamda) konusunda ortak paydaşlık oluşmayınca, “derin devlet” ve “paralel devlet” paranoyaları iktidarlara yön verir olmuştur. Liyakat ve eğitim (toplumsal ve ekonomik gelişmenin itici gücü) bu paranoyaya göre dizayn edilince darbe paranoyaları sokaklardaki demokratik ve toplumsal ve hatta ekonomik reflekslere kadar inmiştir.

Kanunların Boşluğu ve Ahlak

Demokrasi akıl, bilim (ve sanat) ve liyakate dayalı olarak büyür. Demokrasilerde özgürlükçü yaşam tarzı her vatandaş için bu bir vücut diline dönüşür. Demokrasi ve demokrasinin kurumlarını her vatandaşça sahiplenilir. Vatandaşın sahiplendiği bu alanlar için ne kadar çok kanun çıkarılırsa, özgürlüklerden ister istemez o oranda uzaklaşılır. Çünkü kanunlarla, ahlak ve vicdanları kavramak mümkün değildir. Kanunların boşluğunu demokrasi gelenekleri, kültürü ve ahlak ilkeleri doldurur. Özgürlükler adına ne kadar çok kanun varsa toplumsal ahlak o oranda çökmüştür, demek çok mu abartılı olur acaba?

Anadolu Sultanlığı’na Doğru Mu?

Demokrasilerde devlet, toplumun türevidir. Devlet ve iktidar ayrıdır. Toplumsal kesimler devletle kendilerini özdeşleştirirlerken iktidarlarda kendilerinden az veya çok bir şeyler bulurlar veya bulmayabilirler… Toplumun, iktidarlarla devleti özdeşleştirmeleri demokrasi için tehlikedir. İktidarların kendilerini devletle özdeşleştirmeleri ise demokrasi için daha büyük bir tehlikedir. Sonucun bürokratik oligarşi ve otoriter bir devlete dönüşme tehlikesi her dönem ve her konjonktür için geçerlidir. Her toplumsal ve siyasal muhalefetin “başıbozuklar”, “marjinaller”, “paraleller” olarak nitelendirilmesi içten bile değildir…

Tüsiad, Müsiad, Tuskon Aslında Kendi İşlerine Bakıyorlar    

Demokrasilerde siyasal partiler yanında toplumsal (dernek ve vakıflar) ve ekonomik (işçi ve işveren sendikaları, meslek örgütleri) örgütlenmeler sistemin olmazsa olmazlarıdır. Bu örgütlenmelerin üyelerinin sorunlarını iktidarlara iletmek isterler. Yapılmakta olan mevzuat düzenlemelerine, kendilerini ilgilendiren konularda görüş vermek veya kamuoyu oluşturmak, kamuoyunu aydınlatmak suretiyle müdahil olmak isterler… Bir tür tabanın refleksleridirler. Özgürlükleri, ekonomik karar alma süreçleri iktidarların politikalarından direk etkilenen kesimlerdir. Özellikle siyasal iktidarın kararları, ekonominin aktörlerini diğer sosyal kesimlerden daha hızlı etkiler. Bu nedenle refleksleri daha hızlı ve görünürdür. Servetleri, yatırımları, karar alma süreçleri iktidarlara emanettir aslında…

Bu bağlamda TÜSİAD, MÜSİAD, TUSKON gibi ekonomik dayanışma örgütlerinin gösterdikleri refleksler demokrasinin gereğidir, ve aslında “kendi işlerine” bakıyorlar olarak kabul edilmesi gerekir… 10.02.2014

Asım SES