content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

11 Eki

Şeklen Osmanlı…

Yazımın başlığına bakıp… Zannetmeyiniz ki (siyaseten) Osmanlı’dan bahsedeceğim. Öyle bir şey olmayacak. Olsa bile… En azından bu haftaki yazımda olmayacak.

Hem benim… Bana akıl akıtacak danışmanlarım da yok ki... İlk aklıma geleni söylediğimde paçamı çekiştirsinler.

Benim konum bakıp-bakıp ah-u zar ettiğimiz kadim Türk evleri ile alakalı…

Mesleğim gereği eski konakların rolöve ve restorasyon projelerini çizmekteyim.

Ve elbette bu konakların ortak özelliklerini… Binayı inşa ederlerken nelere dikkat ettiklerini…

Neleri önemsediklerini… Veya neleri öylesine yaptıklarını…

Gelir düzeyi ve sahibinin mesleğinin binaya olan katkı ve etkisini gözlemleyip anlamaya çalışırım.

Tabii ki…

Bu binalarda da (kendi çaplarında) abartılar… Gereksiz uygulamalar veya özentiler var.

Lakin…

Hepsinin ortak özellikleri… Ne istediklerini bilmeleri… Ve çevreye uyumlu olmaları…

Bu hassasiyetlerinin bilinçli olduğunu zannetmiyorum.

Yerelde ve özelde… O zamanın toplumun bireyleri ve ailelerinin… Bugünkü ile kıyaslanamayacak kadar birbirleri ile olan ilişkileri daha fazla ve sıkı olduğundandı.

Düşünsenize… O zamanlar…

Bugün hiç önemsemediğimiz iki madde… Tuz ya da şeker bittiğinde ilk başvurmak zorunda olduğumuz komşu idi.

Bugün ise… İki sokak ötedeki (bakkal amca da değil) marketlerdir.

Bu işin bir yönü… Diğer yönü ise… O zamanın toplumu binalarını inşa ederken çevrelerinde tedarik edebilecekleri hangi malzemeler varsa onu kullanmak zorunda idiler.

Dolayısıyla çözümler yerel imkânlarla olmalı idi ve öyle de yapılıyordu.

Özetle diyebiliriz ki… O zamanın toplumu hem birbirlerine ve hem de çevre koşullarına çok bağımlı idiler…

Bu bahsettiklerimiz binaların fiziksel yani maddi özellikleri ile alakalı idi.

Bir de binaların yaşam anlayışından kaynaklanan ifade ettikleri vardır. Bir başka ifade ile gelenek ve görenekleri yansıtmaları vardır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi… Geçmişte bu denli toplumsal hareketliliklerin yanı sıra…

Müteahhit işleri… Hazır konutlar olmadığı için o binayı yaptıran ailenin tüm yaşam anlayışını o binaya aktarmaları… Ve bunun yanı sıra yapan ustanın… Usta çırak ilişkisi ile (zaten o toplumda yaşadığı için) binayı yaptıran ailenin tüm yaşam anlayışını kavrayabilmesi…

Neticesinde bugün melül-melül seyrettiğimiz ve acemice kopya etmeye çalıştığımız… Beş katlı “apartumanlara” Osmanlı mimarisine benzesin diye maske taktığımız binalar ortaya çıkmıştır.

Kısaca bu 0smanlı ahalisinin kabiliyetinden ziyade… Yaşam anlayışlarının ve yerel şartların binalara olan yansımalarıdır.

Bazı dostlarım derler ki…

Biz bugün neden böyle alımlı binalar yapamıyoruz? Böyle binaların yapılabilmesi için…

Bir kere toplum yaşam anlayışı olarak durağan… Bir başka ifade ile oturmuş hale gelmeli…

Bu oturmuşluk ekonomik olmaktan çok… Yaşam anlayışında oturmuşluk demektir.

Kısaca ortak değerlerimizin olmazsa olmazlarını kabul edip… Sahiplendiğimiz durumdur.

Yazımın sonuna geldim… Nasıl bitirsem acaba?

Peygambere biat derecesinde Atatürkçü… Dini akidelere hakareti laiklik… Zenginledikçe başından başka her yerini fora eden İslamcı… Ülkücülüğü kabadayılık zanneden Milliyetçi… Var oldukları sürece…

Ve bu ideolojik duruşu hayatın kendisi zannettiği halde… Toplumu kucaklayacak bugünün değerlerini üretemeyen bizler…

Daha çok ah-u zar ederiz…

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank