- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Öğretmenler Günü Kutlu Olmasın!..

Malum, “Öğretmenler Günü” bizde bir nevi “Öğretmenler Bayramı” gibi idrak edilip, hiç de önem, anlam ve “Ülkemizdeki eğitim-öğretim, adalet ahlâkı, bilim ve yaşam boyutuna dair acil sorunlara alternatif çözüm üretme” gibi; Olması gereken formatla örtüşecek biçimde kutlanmıyor. Ya ne oluyor? Duygusal merasimler ve yıllardır tekrarlanan ritüeller!..

Her ne hikmetse, 11 Kasım 1938’den 1950’ye ve 27 Mayıs 1960’dan günümüze kadar hep böyle! Hem de sadece Maarif (Yüksek ahlâk sahibi, şahsiyetli-haysiyetli, namuslu-dürüst, onurlu ve sorumlu Hazreti İnsan, Ariflerin, âlimlerin yetiştirilmesi gereken yetkili, görevli ve sorumlu kurum) teşkilâtında değil; Ordu, iktisat, siyaset, sanayi, ticaret, medeni yaşam ve dahi parlamento dâhil olmak üzere durum maalesef aynı!. Müthiş bir atalet, zafiyet, sürekli terakki, ilerleme yerine, müzmin bir gerileme, gericilik, yobazlık ve her nevi tüccarlık!...

Eğitim ve öğretim (bilim ve din) tüccarlığı öğretmen sınıfında…

Bunların tamamı; Asli, îlmî ve insani görevini yapmayan İmam ve Öğretmen sınıfının suçudur. Dolayısıyla, objektif düşünemeyen, ideoloji bataklığına saplanıp kalan, özgür bilimin sesi, soluğu, sevimli, saygıdeğer yüzü olmaktansa; İğrenç siyaset simsarları, yalancı ve talancı “yenidünya düzencileri”, demokrasi yalancı ve BOP talancılarının öttürüğü olmak gibi menfur rollere yatan, kiralık beden ve satılık beyinler nam sözde aydınlar!..

Bakın şu kepazeliğe: Tüccar öğretmenlerimizce başlatılan dershanecilik sektörü, önce (devlet yardımı ve bakanlık katkısıyla ayakta durabilen) özel okullara; sonra da bir kısmı hile, desise ürünü Vakıf üniversiteleri silsilesi yoluyla, devlet koruması altında; halkın, geleceğinin garantisi “istikbal” olarak bellediği evlâtlarını, güya eğitiyormuş, yetiştiriyormuş gibi gözüken peyke, asalak kuruluşlara dönüştü. Devlet korumasında dedik; İzin, ruhsat, lisansı devlet verir ve sözde denetler. Fakat hiçbir zaman narh koymaz. Eğitim ve öğretim kalitesini sorgulamaz.. Aradığı ve baktığı şekil şartlarıdır. İzni verenle, alan arasında her zaman bir konsensüs vardır.

Her daim ütülen, örselenen, istikbali karartılan halktır.

60 sene milli (!) eğitimin içinde koltuk işgal eden ecnebi bu bozuk düzenin kontrolörü; Fulbright bursları ile yetiştirilenler bu zincirin gelecek halkalarıdır. Ne dedi, Senatör Fulbright “Bu burslar ve programda yetiştirdiğimiz adamlar, gemilerden, deniz altılarımızdan daha çok işe yarar.” Yani, Gâvur ne zaman eğitim işine girdi, maarif sistemimiz arif yetiştiremez oldu.

Japonya 1960’da uyandı ve kendisine 1945’de dayatılan eğitim modelini terk etti. Bütün okumuşlarını “Japon Maneviyat Eğitimi” kursuna aldı. Eğitti, sertifika verdi ve tekrar eski görevlerine atadı. Böylece bugünkü Japonya derecesine yükseldi; kurtuldu.

Güney Kore ile Almanya’da öyle. Bizim okullarımız “meşguliyetle tedavi” faslında!..

Çocuklarımızın deli dolu çağları ve neredeyse bütün zamanlarında okullarda tutularak disipline edilmesini sağlıyor da, buna mukabil; ‘ne öğretiyoruz, ne öğreniyorlar’ diye kimse sorgulamıyor. Oysa mutlaka ve daima eğitim/öğretim, terbiye sistemi özenle takip edilmeli ve sorgulanmalıdır. Aksi takdirde devletin başına kadar gelen, parlamentosuna giren, sözde halka vekil olan hırsız, yolsuz, anarşist-terörist, gaspçı, irtikapçı, kaçakçı, organize şer örgütleri ile çıkar gruplarına yardımcı, yatakçı, yaltakçı kesilen; Akıl, iman, iz’an, ilim, irfan fukaralarına ne demeli? Üç buçuk eşkıya ile baş etmeyen silâhlı kuvvet mensuplarını kim yetiştirdi acaba?

Meselâ: 11 Kasım 1938 günü, ATA-TÜRK’ü hafızalardan silmek için “karşı devrim” yapan; 80 Kuruş olarak devraldıkları Amerikan Dolarına, Türk Lirasının paspas yaparak 2.5 milyon kat değer kazandıran; Ortada hiçbir neden olmaksızın ve Türkiye 10 yılda 100 yıllık kalkınma ve gelişmeyi başarmış iken, nahak yere 27 Mayıs kalkışmasıyla ortalığı kan revan eden; Akabinde her biri çok büyük soygun ve vurgunlara ortam hazırlayan periyodik darbeler; Peş peşe yaratılan kriz, kaos, bunalım ve buhranlarla milleti taciz edip devleti soyanları…

Medeni bir devlette ADALET, EĞİTİM VE SAĞLIK ücretsiz olmak zorunda iken; Kutsal İnsan hayatı, Adalet ahlâkı, Cumhuriyet, Bilim ve Demokrasi için olmazsa olmaz bu şartı hiçe sayarak; Bu unsurları bile “çıkar aracı” haline getirenleri kimler yetiştirdi acaba?..