content
22 Nis

“Küçük Türkiye”

Diğer şehirlerle mukayese edildiğinde potansiyel olarak yerinmesini gerektirecek bir eksikliği yok. Herşeyden ya bir elif miktarı ya yarım elif miktarı var, gerisi yok. Nedir o herşey? Tarım, hayvancılık, sanayi, eğitim, turizm, yetişmiş insan gücü ve diğerleri.. Ama halihazır durumu bu potansiyeli ile mütenasip bir noktada değil. O yüzden sızlanmaların ardı arkası gelmiyor haklı olarak. Kahramanmaraş'a Türkiye ölçeğinde baktığımda gördüğüm bu..
İkliminin bir yüzü Akdeniz'e bakar, bir yüzü İç Anadolu'ya.. Bastonu dürtsen yeşerecek münbit ovaları da var, dımdızlak dağları da var. Güney etekleri Adana-Mersin'in kara hasret ılıman havasını süpürürken kuzeye doğru gittikçe Sivas'ın, Kayseri'nin saçaklarından sarkan buzlarla kılıç şakırdatır. Yayla desen, bir tane üç tane beş tane değil; Başkonuş'tan, Tekir'den Sinemilli yaylasına kadar say sayabildiğin kadar. Vadiyse vadi, kısıksa (kanyon) kısık, dağsa dağ, kuşsa kuş, taşsa taş.. Ne ararsak hepsi var.

Bildiğimiz kadarıyla petrolümüz yok ama; yeraltı madenleri mi yok? Dörtbir yanı irili ufaklı akrsularla mı çevrili değil, Manyas ve benzerleri gibi kuş cenneti ve biyolojik çeşitlilik örneği olmaya aday bir Gavur gölümüz mü yok? Bu şehirde yetişen, hem de ekim alanı ve 'rekolte' olarak ciddi rakamlar ifade eden tarım ürünlerini alt alta yazsak 'yazı'ya sığmaz. Bölge müdürlüğü gerektirecek kadar orman varlığına sahip. Endemik bitkimiz mi yok? Sadece Maraş'a özgü olan gıda ürünü ve yemek çeşitleri başlı başına bir değer ifade edecek kadar zengin mi değil?

Geçmişi onbinlerce yıla yayılan ören yerleri mi yok? Kale sıkıntısı mı çekiyoruz? Mağara, şelale, göl ve benzerlerinden mi mahrumuz? Türk sporuna katkı sağlama potansiyelimiz mi yok, mesela güreş mi bilmeyiz? Coğrafyamız ve diğer imkanlarımız karavancı turistleri ağırlamaya müsait mi değil?

Hepsi ve daha fazlası var.. Olmayan ne? Bu saydıklarımızın ancak cüz'î bir kısmına sahip olmasına rağmen bazı şehirler gibi neden âbâd olamıyoruz? Bu sorulara şimdilik bir 'mim' koyalım.

Şimdi formülde Maraş yerine Türkiye'yi, 81 vilayetin yerine de dünya ülkelerini koyup fotoğrafa bir de bu gözle bakalım. Eminim siz de değişen bir şeyin olmadığını düşüneceksiniz. Petrolü olmayan ama buna mukabil tarihi, coğrafi, iklimsel yapısı ve yeraltı-yerüstü zenginlikleri, yetişmiş insan gücü, bilgi birikimi ve sair unsurlarıyla olması gereken çizgiye bir türlü varamamış olan bir Türkiye..

Türkiye çabalıyor, lakin yetişmek istediği noktaya yaklaştığında oradakiler fersah fersah ilerlemiş oluyorlar. Sağındaki solundaki gelişmiş illeri gözüne kestirerek Maraş çabalıyor, keza birkaç arpa boyu yol aldığını düşünürken bir de bakıyor ki atı alan Üsküdar'ı geçmiş bile. Sonra gelsin "ey siyasetçi sen suçlusun, ey sanayici sen doğru dürüst yatırım yapmadın, ey bürokrasi sen zaten idare-i maslahattan gayrı dişe dokunur bir şey yapmazsın... ilh." gibi 'günah keçisi' arayışları..

Türkiye, gelişmiş ülkeler devlet adamından vatandaşına kadar ne yapmışlar ve nelerden kaçınmışlar da bunu başarmışlar diye bir anlama ve kendisiyle yüzleşme gayretini tam anlamıyla gösteremiyor. Maraş derseniz, hiç o dallara bastığı yok!. Daha az imkanla önemli mesafeler katedip bize birkaç tur bindirmiş olan, başta komşularımız olmak üzere kadîm büyükşehirler bunu nasıl başarmış diye sorgulayan ciddi bir analiz okudunuz mu, münferit konular veya sektörel organizasyonlar dışında böyle bir çalıştay duydunuz mu?

İster Türkiye ölçeğinde düşünelim, ister meseleyi Maraş bağlamında ele alalım; bizim sızlanmamız canı yanmışlığın getirdiği sahici bir sızlanma ise soruna doğru teşhis koymak için kafa patlatmaktan başlayarak bunun gereğini yapmaya hazır mıyız?. Ezberlerimizin bozulmasına, sarsılmaya, doğru diye yaptığımız pek çok davranışın ve akıl yürütme biçiminin yanlış olabileceğini kabullenmeye hazır mıyız? Mesela, muhalefeti ve iktidarıyla siyaseti ve bürokrasiyi önce herşeyi onların himmetine bağladığımız bir "dilek ağacı" gibi görüp bütün beklentilerimizi onlara endeksleyip beklentilerimiz karşılanmayınca da hedef tahtasının ortasına yerleştirip veryansın etme huyumuzdan vazgeçebilecek miyiz?

Nerede ve ne durumda olduğumuzu kavramadan varmak istediğimiz menzile giden yolculuğun gereklerini ne kadar gerçekçi olarak tayin edebiliriz ki!. Umalım ki eli kalem, kafası fikir tutan herkes bu konuda daha derinlemesine düşünüp konuşup yazsınlar..

 

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank