- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

İslam Hukuku ve Devlet Hukuku

İnsan hayatı pozitif hukukun yanlışlarını izale yollarını arama ve ideal hukuku egemen kılma arasında geçer. Hukuk adaleti, adalet ise huzur ve güven içinde yaşamayı tesis eder. Kin ve nefret hukuksuzluğun ikliminde yetişir. Yeter ki kalpler kin ve nefretle daralmış olmasın, coğrafyalar dar olsa da sorun değil; sıkışır yerleşiriz! Aslında Allah da;  “Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim yarattığım yeryüzü geniştir. 29/56” demiştir.

İslam’ın amacı, insanı aç bırakmak veya sıkıntılı bir yaşam dikte etmek değildir. Aksine İslam; huzurlu, güzel ve müreffeh bir yaşam olanağı sunmak için gelmiştir. Bazı Müslümanların gayri İslamî davranışları öteden beri İslam’a ve Müslüman’a zarar vermiştir. Bu zararın tahribatı ile Müslüman; kaba ve merhametsiz insanı akla getirir hale gelmiştir. Oysa Allah’ın Müslüman tarifi böyle değildir:

Birtakım insanlar (vardır ki), ne ticaret ne de alış veriş onları Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. 24/37”  “Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini feda eder. 2/207” “Peygamber'e indirilen (Kur'an)i dinledikleri zaman, onun hak olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. 5/83” “Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar. 25/73” Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır. 3/114” “Onlar (o müminlerdir) ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler ve fenalığı yasak ederler. 22/41”

İslam coğrafyasında devletleşen milletlerden bazıları, kendi milli devletlerinin bekası ve idareye hâkim olma adına İslam’ın temel taşları olan eşitlik ve kardeşlik anlayışına halel getirdiler. Bu da şahsi çıkarları umumun huzurunun önüne geçirmeyi yasaklayan İslam’ın ruhuna ters düşmektedir. İslam’ın ruhuna uymayan bir sistem ile idare edilen coğrafyalarda oluşan sorunlara İslami çözümler aramak bir çelişkidir. Aynı zamanda bu çözümler farklı sorunları da ortaya çıkarabilme potansiyeli taşımaktadır.

Her devletin hukuku o devletin milletinden veya kültüründen bir iz taşıyor. Ama İslam devleti öyle değildir. Zira o bir halkın değil, dünyanın ve dolayısıyla tüm insanların/halkların devleti olmayı hedef edinmiştir. Bu bağlamda sıradan bir devletin hukuk; vatandaşının huzurunu, İslam’ın hukuku ise; insanın huzurunu ele alır.

Bu bağlamda İslam hukukunu/dünya görüşünü başka herhangi bir devletin hukukuyla karşılaştırmak yersiz olmakla beraber doğru ve denk bir karşılaştırma da olmayacaktır. Zira biri özeli diğeri de umumu ele alır. Biri sadece vatandaşını, diğeri de tüm insanlığı kapsamayı ve onlara huzur getirmeyi hedeflemektedir. Özel ile umum nasıl karşılaştırılabilir?

İslam hukuku diğer anlayış ve hukuklar gibi sadece vatandaşının hak ve hürriyetlerini, sosyal, ekonomik ve politik güvenliğini değil, tüm insanlığın güvenliğini bütünlük temelinde Kur’an-î prensiplere dayandırarak en ideal şekilde korumayı ilke edinmiş bir hukuktur.

Her ne kadar günümüzde İslam’ın arzu ettiği şekilde bir İslam anlayışı hüküm sürmüyor olsa da, İslam’ı temel kaynakları referans alarak tanımaya çalışanlar, bu hakikati net bir şekilde göreceklerdir.

İslam; insanın yaşayacağı zaman diliminde huzurlu bir hayat için gerekli olan insanlığın idamesini sağlamayı ve biri diğerinin sınırına tecavüz etmeyecek şekilde bir özgürlük anlayışını tesis etmeyi hedef edinmiştir. İnsanın ölmesi ile insanlığın ölmesi arasında fark var! Nasıl ki yağmur hayatı/yeryüzünü yeniden dizayn eden bir faktördür, ilim ve hikmet ile yapılacak olan tebliği de insanı ve insanlığı yeniden dizayn edebilecek olan faktördür. Ve unutmayın ki; Allah, hayatını yeniden dizayn etmeye gayret edenlerin yardımcısıdır...

Mesele hiç günah/hata işlememek değil, işlediğimiz günahı/hatayı idrak etmek ve ondan uzak kalmaya çaba göstermek. Yoksa insan olduğumuzu ve günah işlemeye müsait olduğumuzu biliyoruz. En büyük direniş; Allah'ın rızası için haramları terk etmek adına nefsine baş kaldırabilmektir.

Müslümanların bu anlayışı ve mefkûreyi ilkin kendi genç nesillerinden başlayarak kendi toplumuna, sonra da karşıt saydığı topluma kırmadan anlatması ve tebliğ etmesi gerekir. Bunu yaparken de; “Onları yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediğini yola getirir. 2/272” ilkesini hafızalarında diri tutarak ihtida ve tebliği birbirine karıştırmamaya dikkat ve özen göstermeliler. Zira hala tebliği anlayamayanlar var, asrımızda tebliği de tebliğ etmek gerekiyor sanırım.