content

21 Eyl

IŞİD kim, Niye Var ve Kumanda Kimde?

Herkesin “Ortadoğu” ve “IŞİD uzmanı” olduğu günlerde bu konularda yazı yazmak ne kadar doğru bilmiyorum. Fakat gözlerden kaçtığını sandığım birkaç hususta görüşlerimi kayda geçirmeyi deneyeceğim.

İŞİD’ DEVLET Mİ ÖRGÜT MÜ?
IŞİD adlı örgüt ya da onların deyimiyle “devlet”, birilerinin ‘burada bir boşluk var hadi devlet kuralım’ diyerek ortaya çıktığı bir gelişme veya girişim değil.
 
Bu yüzyılın başında, İngilizleri de yöneten ve küresel sermaye denilen vandalistlerce dört bir koldan sarılan Osmanlı canlı canlı parçalandı. Tıpkı diri bir ceylandan bir parça fazla lokma almaya çalışan çakalların yaptığı gibi.
Herkesin bildiği üzere bu gelişme, İslam Toplumu’nu başsız bırakmakla kalmayıp, öz yurdu kırk parçaya böldü. Köyler bile cetvelle bölündü. Her birinin başına bir merkez valisi tayin ettiler.
HAÇLI KILIĞINA BÜRÜNMÜŞ SİYONİSTLER
Evrimler, devrimler, idamlar, sürgünler derken geri kalan parçacıklarda hayat süren insanların diri diri kalpleri söküldü, ruhları çalındı.
Mekke ve Medine birilerine, Kudüs başkalarına pay edildi. Düşmanlığın bile bir haysiyeti vardı ve bu haçlı kılığına bürünmüş Siyonistlerde o da yoktu.
İblis bu kez, İslam topraklarında kan kusan haçlı taşeronlar arasında kemik kavgası çıkardı. Bu aslında yeni tasarım için şart olan bir kavgaydı ve sonucu da tam istedikleri gibi gelişti.
Cemiyet-i Akvam’ı kapatıp, yerine şeytanca tasarlanmış Birleşmiş Milletler ve müştemilatını inşa ettiler. Sistemin başına beş jandarma, jandarmaların başına ise iki baron oturdu.
Denek ülkesini yeniden tasarlamaya çalıştığını zanneden Gorbaçov adlı kukla, liberalleştirilerek asimile edilen dünya için çalıştığını ya geç fark etti, ya da sinsi bir haindi.
OSMANLI’NIN İZİNİ SİLEN TAŞERON
Tıpkı güncel şekli IŞİD gibi, Arabistan’a hâkim hâle getirilen “Vahhabi terörü”, Hz Peygamber (s.a.v.)’in “Hane-i Saadet-i” ve Kâbe-i Muazzam’a hariç her şeyi yakıp yıktı. Güya “bidate” karşıydı. Oysa yaptığı Osmanlı’nın izini silme, ümmet arasındaki bağları koparma operasyonuydu. O da Irak ve Suriye’de tezahür eden IŞİD gibi maşaydı. Görevini başarıyla sürdürdü.
1920’de sonu belirsiz bir sürece giren Türkiye, 1960 darbesiyle ordudaki Osmanlı bakiyesini tümüyle tasfiye etti. Artık tehlike geçmiş, her şey kontrol altında gibiydi. 1980’de gelen darbe ise aksayan yönleri törpülemek için…
Pakistan ve ardından Bangladeş’i icat ederek, Müslüman Hindistan’ı zaten yok etmişlerdi. Türklerin ata yurtlarının neredeyse tamamı, Çin ve Rus işgalindeydi.
Derken SSCB lideri Brejnev’in Afganistan’ı işgali ve buna karşı başlayan direniş… Bu direnişe verilen destek, yeni bir kitlenin de doğumuna yol açtı. Ardından gelen  “İran devrimi” bir yandan rüzgârın yönünü değiştirdi, diğer yandan da parçalanmayı derinleştirdi.
HÜLAGÛ HORTLADI
Ardından Bosna Savaşı geldi. Kedilerine taş atsanız dünyayı ateşe verenler, Bosna katliamına kör ve sağır kesildiler. Sonra 2003’de Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği yapı, Irak’ı işgal etti. Hülagû yeniden hortlamıştı.
Ancak yeni Hülagû eskisine rahmet okutuyordu. Mamafih 1,5-2 milyon insanın kanını içti. Sayısı bilinemeyecek kadar çok kadının/kızın ırzına geçti. Milyonları yerinden yurdundan etti. Ülkenin, birinci Hülagû’dan sonra yeniden inşa edilen ne kadar değeri varsa çaldı, çırptı. Bütün bunları CNN’den canlı yayınladı ki tepki çeksin, geri kalan coğrafyalarda da oluk oluk kan aksın…
Tunus’ta bir genç karnını doyuramadığı için kendini yaktı. Sonra Mısır, Libya, Yemen, Suriye derken her yer ayağa kalktı. Kontrol edebildiğini hemen, edemediğini Mısır ve Libya örneğinde olduğu üzere aşama aşama yeniden ele geçirdi.
Libya’ya leş kargaları gibi abananlar, Suriye konusunda kıllarını bile kıpırdatmadı. Zira bölge sadece petrol için değil, “Arz-ı Mev’ud” için lazımdı. Bölge daha da parçalanmalı ve lokma lokma haline gelmeliydi.
Sözde düşmanı İran’la kafa kafaya vererek, Irak’ın başına adına “Maliki” denilen bir canavarı yerleştirdiler. Güya Saddam’ın öcünü alıyorlardı. Sıcakkanın üstüne oturan Maliki canavarı, Türkiye’nin uyarılarına rağmen bölgeyi herkesin gözü önünde yeniden tutuşturdu. Zira ardında ABD, İran, İsrail, İngiliz, Fransız ve Alman kardeşler vardı ve kimseyi umursamıyordu.
ÇAĞININ ANLAMAYAN ZAVALLILAR…
Propaganda/bilinçaltına etki/bilinç yıkıma ve kışkırtma ve daha pek çok konuda eline şeytanın bile su dökemediği küresel Siyonizm ve onun Yahudileştirilen batı vandalizmi/siyaseti, Kaide’sinin üstüne IŞİD’ini inşa etti.
Nasılsa şartlar bu sesi/çağrıyı IŞİD’ecek durumdaydı. Din, tarih, küresel düzen ve şeytanî planlara dair hiçbir şey bilmeyen cahil tabakayı harekete geçirmek, onların zaten uzmanlık alanıydı. Bu konuda dünyanın dört bir yanında her türlü inanç ve kavme dair sayısız tecrübeye sahipti.
İspanya’dan, Afganistan’a kadar uzanan tüm bölgeleri laboratuar gibi kullanmıştı. Kime nasıl “gaz” verilir, kimin neresini kaşırsa neresinden ateş çıkar çok iyi biliyordu. Zaten bunun için pek çok oryantalistini Müslüman kılığında; bazen lider, bazen şeyh, bazen müderris, bazen komutan, bazen bilmem ne şekle sokarak çok sayıda Lavrens (Lawrence) ya da “Galip hoca” yetiştirmişti. Geriye kalan tek şey komuta etmekti.
IŞİD’in tabanı denilen kitlenin bir bölümü, ekranlardan gördüğü kanın hesabını sormak için, kimi verilen gazın etkisi, kimi çalıştığı yapının hesabına, kısaca tepedeki Lavrenslerin peşine düşmüştü. Sıra kafa kesip, çekmek ve servis etmeye gelmişti.
Ama hem şükür, hem de ne yazık ki Müslümanların hem basireti, hem de konforu yerindeydi. İyi ki basiretleri yerindeydi, ateşe benzin taşımadılar. Yazık ki konforları vardı, hiçbir ateş dikkatlerini çekmiyordu. Ölen öldüğüyle kalıyordu.
Kimi konforun peşinde, Yahudileşme eğilimindeydi, kimi de IŞİD’e bela okumakla yetiniyordu. Ruh ve vicdan uzaklara gitse de, felsefe ve kelam yerli yerindeydi ve hararetli çay sohbetlerinin ana konusuydu. Konforu bozmak isteyen herkes komplocu sayılıyordu.
Şimdi asıl sorun, IŞİD’i kimin kurduğu ve onun ne yapmak istediği falan değil... Bu kadarını hâlâ anlayamayanların, bundan sonra anlaması da zor! Bir füze söz konusuysa, birde kumanda eden var demektir. Bu hal ve şeraitte aslolan, IŞİD/füze değil kumandadır. Kumandayı hâlâ göremeyen yazının başına geri dönmeli.
Bilmem ki vakıayı dar dağarcığımdan sızdırabildim mi?
TEBRİKLER
 
Not: Pek çok sağduyulu kimse gibi, Türkiye'nin rehinelerini burunları dahi kanamadan kurtarması bizi de ziyadesiyle memnun ve mesrur etti. Emeği geçen herkese müteşekkiriz.
Açıktır ki, MİT üzerine düşeni hakkıyla yaptı. Ama korkutan odur ki, bu gelişmenin batının savaş tamtamlığı, Türkiye'nin ise “BEN YOKUM” dediği günlere denk gelmesi, birilerince kullanılmaya müsaittir. İnşaallah, 2 Ekim’de TBMM’den tıpkı 2003’de olduğu gibi tezkere çıkmaz.

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank