content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

05 Haz

Gazeteci Neden Ahlaklı Olmak Zorundadır?

Mevlana  Mesnevi’sinin başında kamıştan yapılma ney gibi kalemden söz eder. Mevlevilik geleneğinde kalem insanın simgesidir. Anlatıcının kalemi, tıpkı Mevlana gibi Şems’ten feyz alır. “Ben” diye  tanımlanan kişi anlatıcı  dediğimiz, kalemin/ insanın hikayesidir.

Kamış kalemin mürekkebe batırılan ucuna kalemin dili denir.

Mürekkebin akışını kolaylaştırmak için uç ortasından uzunlamasına yarılır ve bu yüzden kaleme “çift dilli” denir. Uç aynı zamanda bir ayak olarak da düşünülür ve kalemin yürüdüğü söylenir. Belli bir açıyla yontulduğu için kaleme “aksak” denir ve “eğri büğrü basarak” yürüdüğü ifade edilir.

Buradaki kalem/insan tanımı bence gazetecinin de tanımıdır. Kalem kişiliğin konuşan dış sesidir. İç ses ise gazetecinin vicdanıdır. Onu yalan söylemekten alıkoyan kalem/ses’tir. Çift dillidir çünkü olayın tüm yüzlerini söylemektir görevi. Belli bir açıyla yontulan kalem aksaktır, eğri büğrüdür.

Ne denli rahatsız edici olursa olsun, kendimizi ve kültürel kurumlarımızı değerlendirirken; her söyleneni eleştirel gözle tartarken umutlarımızı, kibrimizi ve süzgeçten geçmemiş inançlarımızı bir kenara koymamız gerekir .

Jack London’ın “Demir Ökçe” kitabında sevilen bir bilgin olan kahramanın babası önce basında övülen biriyken sonra kapitalizme ağır darbe vuran bir kitap yazınca her şey tersine döner. Artık ondan tek kelime etmezler basında ve kitap piyasadan kaybolur. Matbaa asla basacak yer bulamayacağını söyler. Bu Demir Ökçe’nin şöyle bir tadına bakmaktır. Geri çekilmesini önerirler. Ama adam bilgindir ve başka da bir şey olmadığı için tüm basımevlerini dolaşır. İnanmak istemez. Kitabının gerçekten aforoz edildiğine kanaat getirdikten sonra bunu gazetelerde ilan etmeyi dener. Başaramaz. Bir çok gazetecinin bulunduğu bir sosyalist toplantıda bu fırsatı buldum sanarak kitabının öyküsünü anlatır. Ertesi gün gazetelerde kitabın adını bile anmadan yazarına hakaretler yağdırırlar. Kelime ve cümlelerin mantık silsilesini kopararak anarşik bir beyanat  yaratırlar.  Associated Press telgrafıyla tüm ülkeye yayılır bu. Babası nihilist ve anarşist damgasını yer. (Bu karalama sıfatları her dönemde değişir; kimi zaman komünist damgası ya da vatan haini damgası sıfatı yetmiştir, kimi zaman bu yerini karşı devrimciye ya da cadı sıfatına bırakmıştır. Türkiye’de de bu gün irtica/dinci bu sıfatların yerine geçmiştir.) Demir Ökçe’den;

“Çok satan bir gazetede çıkan bir karikatür babamı elinde kızıl bayrak,  zift meşaleler ve dinamit bombaları taşıyan uzun saçlı ve vahşi bakışlı bir grubun başında gösterir. Gazeteler uzun hakaret yazılarıyla üstüne yüklendiler   ve hatta ruhi bir depresyon ya da yıkılış üzerine imalarda bulundular.”

Bunun üzerine ona vazgeçmesini önerirler. “Size söylüyorum, bilinmez hadiseler arifesinde bulunuyoruz diye ısrar ediyordu. Etrafımızda büyük işler hazırlanıyor. Bunu seziyoruz. Ne olduğunu bilmiyoruz, fakat muhakkak bir şeyler var. Bana sormayın. Lakin cemiyetin bu kasırgasından bir şey kristalize oluyor. Hem de tam şu sırada. Kitabınızın uğradığı baskın ondan bir sızıntıdır. Ne kadar kitap böyle ezilmiştir? Hiç bir fikrimiz yok. Karanlıkta el yordamıyla gidiyoruz.”

Sonra Kara Yüzükler çıkar sahneye. Bizim  çetelerimiz yani.

Amerika’nın Mc Carthy döneminin Demir Ökçesi bir çok düşünen ve düşündüğünü söylemekte direnen insanı ezer. 1600’lerde bitmiş cadı avı bile yinelenir. Ortaçağdan sonra ilk kez 1940’larda bir kadının cadı olduğu iddia edilir ve kadın asılır. Yanlış okumadınız; ASILIR. Gazeteler yalan, iftira ve karalama uzmanı kesilmiştir. Güçlerini kötüye kullanarak bir çok insanın mahvına neden olurlar. Bunları anlatan bir film olan “Mr. Smith Washington’a Gidiyor”. Kendi halinde dürüst bir adamın bile gazeteler tarafından linç girişimiyle yaşadıklarını anlatır. Mr. Smith’in babası da erdemli bir adam olarak gazetecilik uğruna öldürülmüştür. Dört sayfalık gazete çıkaran bu başına buyruk adam sırtından vurularak öldürülmüştür.  Gazeteler Mr. Smith’ e karşı saldırıya geçerler ve burada yayınlanan yalan haberler Senatoda  belge olarak kabul edilir. Gazeteler o zamanlar bugün bizde olduğu gibi tek başına belgedir. Gazeteciler Cemiyet’ in den yardım umar. Ama herkes arkadaşlarını korur. Onlar gerçeğin bekçisi gazeteciler değil arkadaşlarının ve sistemin bekçileridir.

Mr. Smith onlara şöyle seslenir: “Neden biraz da gerçekleri yazmıyorsunuz? Kurnazlığınızın yarısı kadar dürüstlüğünüz de olsaydı keşke”. Don Kişot Smith denir ona. Alay ederler. Salak diye seçilen Mr. Smith oyunu bozduğu için medyanın linçine terk edilir. Medya patronu onu tehdit eder: “Senatörlere ne yapacaklarını ben söylerim.” O sanayi kuruluşlarına sahip bir tekeldir. Film yalanla mücadelenin nefes nefese öyküsüdür.  Yalanlar üstün gelir ve Senatodan oybirliği ile kovulur. Sistem bekçileri hep “oybirliği” kullanmaya önem verir.  İnsanın içinde derin bir sızı, ağzında paslı bir tat bırakır film. 1940’ların Amerika’sında yaşananlar tanıdık gelir.  “Gölgeleri büyük kendileri küçük” insanların  gücü basında ahlak bırakmamıştır. Zaten bir yerde küçük adamların gölgesi büyükse, orada gün batıyor, karanlık yaklaşıyor demektir.

Son cümle vurucudur: “İnsan haklarını kaba kuvvetten ayıracak yöneticileriniz yoksa gerçek bir ulus olamazsınız”. Bunu gazeteler için de  onaylayabiliriz.

Kaba kuvvet, kendinden başka kuş tanımayan güç,  fikir anlatımına kapalı sistemler yaratır. Onlar merakı boğar. Cesareti küstahlık sayar. Adalete aldırmaz. Dostluğu sadece kendine benzeyene verilecek bir değer olarak görür. Kadını aşağılar, böylece erkek egemen akıl anlayışını yüceltir.

Totaliter hareketlerin benzersiz yanı, yandaşlarını fiilen kaynaştırma konusunda  onları liderin uygun gördüğü amaçlar uğruna seferber edilmelerini sağlayan mutlak yükümlülük ve ahlaki kayıtsızlık durumuna getirme becerileri. Fanatik coşkularının  boyunduruğu altındaki insanlar, hareketin dışındaki herkesin ve her şeyin, yok edilmeye değilse bile, ancak aşağılanmaya layık görüleceği bir dünyanın esiri olurlar. Bir militan bunu yapabilir ama gazeteci ahlakı bunu yasaklar.

Fikir üretimi ve anlama yetileri  mutlak anlamlar içeremez. Demir Ökçe sahipleri için mutlak olan yeterlidir. Oysa  fikrin anlatımında , söylenen her hangi bir şeyde şöyle ya da böyle bir anlam kendini gösterir. Gel gelelim anlatımın gerçek anlamı şu ya da bu anlam değildir. Bunun  ilk nedeni dilin, doğası gereği, çoğul- anlatımlı oluşudur.

Bunu ifade ederek,  kamış kaleme “çift dilli” diyen ve onu aksak olarak tanımlayan Mesnevi  bu çoğul-anlatımın peşine düşmüştür. İdeolojik düşüncede çoğul anlatım yoktur. O bir asker mantığıyla ilerler. Uygun adım yürür ve hep aynı yere basar.

Havel ünlü Tvar dergisinde yaşadıklarını anlatırken içinde bir “parti grubu” barındıran Tvar dergisinden ayrılanların tamamının yazar olmasının bir tesadüf olmadığını söyler:

“ Hepsinin yazar, yani bağımsızlıklarını koruyan, kendine özgü insanlar olması bir raslantı değildi.”

Kendine özgü  olan ve düşünce üretimini bu özgünlükte yapanların  genel geçer değerler/ zamanlarda anlaşılması zordur.

Gazeteci olmak yazar olmaktan zor koşulları içerir. Keyfi yorum yapmak ahlaka aykırıdır çünkü haberi çarpıtır.

Gazetecinin keyfi yalan söylemesi ahlaka aykırıdır çünkü iki kişi arasında geçen bir olayın dışına çıkar. Özel konumdan çıkar kitleleri yönlendirir. Bu iki nedenle çok önemlidir. Birincisi, ifade özgürlüğünün çoğulcu tartışma için ve tartışmada rakip olan tarafın “düşman” diye görülmesini engellemek için temel unsur olması. Yani modern demokrasinin bel kemiği. Çünkü farklı fikirlerin bir arada yaşama sanatıdır demokrasi.  İkincisi, özgür basında sunulması  gereken kamu  tartışmalarının hayati önemi. AGİT Özgür Medya temsilcisi tanınmış Alman aydını Freimut Duve bu fikirlere şunu ekliyor: “Başka boyutları da var. Örneğin “vatan haini sendromu” dediğimiz şey. Başta Balkanlar olmak üzere bir çok bölgede, sırf farklı görüşleri yansıtıyor ve gerçekleri araştırıyor diye gazeteciler öldürülüyor. Gerekçesi de kolay: “bunlar vatan haini” deyip işin içinden çıkıyorlar.”

Bu tür ses kesmelerin  fiziki ortadan kaldırma kadar ağır türü manevi olarak ortadan kaldırma operasyonudur. Bunu yapanlar gazeteci ise bu ahlaki olarak gazetecinin deformasyonudur. Çünkü bu tür “ses kesmeler” öteki gazetecilerin bütün isteğini ve enerjisini boğmaktır. Korku ve sindirme basının silahı olursa  basın sansürle ve ahlaksızlıkla nasıl mücadele edebilir? Varlığının temel ilkelerini dinamitleyen bir gazeteci ahlaklı mıdır?

Bilimsel sözünü kullanmak kolay değildir. Çünkü gereğince uygulandığında bilim, bir çok mükafatı karşılığında omuzumuza ağır bir yük yükler: Ne denli rahatsız edici olursa olsun, kendimizi ve kültürel kurumlarımızı bilimsel olarak değerlendirmemiz gerekir. Önemli siyasi, ekonomik, dini ve etik konularda karar alırken bir çok yasaya, kritere uymak zorundayız. Hukuk bunun için var. Doğal dünyayı sorgularken neden daha düşük standartlara razı olalım?

Yaşam ve fikir kalitesi  kol kola dostlardır. Gazeteci kaliteye yardım ederse demokrasi  ülkemizde rahatça herkesi kucaklayacak kadar kollarını açacaktır. O zaman sabah oldu ve çevremiz aydınlanmaya başladı diyebiliriz. Milletine , dinine, ırkına ve düşüncesine aldırmadan herkese yaşayabileceği yeri açmak aydınlık sabahlara “Merhaba” demektir. Bir gazeteci olarak yazar tarafımın özgür rüzgarları, bana bu düşü taşıyor.

NOT:Bu yazı  basın   meslek gazetesi olan “Bizim gazete” de yayınlanmıştır.28Şubatta yazılmış ve ancak 2000’de basılabilmiştir.

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank