content

14 Oca

Bu Gidiş Nereye?

Son günlerdeki siyasi ve iktisadi gelişmeler nedeniyle bazı kimselerin tedirgin olduğunu görülüyor.

Aynı gemide olmamıza ve aynı havayı teneffüs etmemize rağmen sadece ‘iktidarda/dümende Müslümanlar var' diye gemimizi delmek için çalışan içimizdeki yabancıların değerlendirmelerini de okuyunca, ülkenin yangın yerine dönüştüğünü düşünenleriniz de olabilir.

Ekonomi yönetimimizin teşhis yapma konusundaki bazı zafiyetleri, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın mesajlarını anlamayan idrak kabiliyeti zayıf bazı bakan, başdanışman veya bürokrat sıfatlı kişilerin birbirleri ile çelişen tutarsız açıklamaları ile politika üretme konusundaki beceriksizlikleri de bu endişeyi besliyor olabilir.

Bazılarımız, özellikle de maddi seviyeleri yerinde olanlarımız, sık tekrarladıkları iç tedirginliklerinden birine daha yakalanmış da olabilir.

TÜSİAD GELİYOR MİLLET YÜKSELİYOR

Ama unutmayın dışarıdaki düşmanlara baktığımızda “bunca saldırıya rağmen bu Türkler neden yıkılmıyor” sorusunu açıktan soruyorlar.

Sahi neden yıkılmıyoruz?

Dikkat ederseniz dün TÜSİAD sessiz sedasız başkanını değiştirdi. ‘Hırçın kadın' gitti yerine Erol Bilecik getirildi.

AK Parti iktidara geldiğinde TÜSİAD başkanı Tuncay Özilhan'dı. Ardından sıra ile Ömer Sabancı, Arzuhan Doğan Yalçındağ, Ümit Boyner, Muharrem Yılmaz, Haluk Dinçer, Cansen Başaran Symes geldi. Yani 7'si gitti, şimdi 8'ncisi geldi.

1971'de kurulan TÜSİAD'in ilk 30 yılında 10 başkan, son 15 yılında ise 8 başkan.

Buna mukabil Türkiye'de 1971'den AK Parti iktidarına kadar 30 yılda Türkiye'de tam 25 hükümet kuruldu. (34'ncü Hükümet ile 57'nci Hükümetler)

Görüleceği üzere TÜSİAD istikrarlı iken hükümetler istikrarsızmış. Hükümet istikrarı gelince de TÜSİAD istikrarsızlaşmış.

İşin gerçeği şu, iktidar ve istikrarsızlık devrinde TÜSİAD'da yakaları beyaz, kalpleri karaların elinde idi. Şimdi ise iktidar milletin elinde.

Bu nedenle korkmaya gerek yok.

Ama efendim dış mihraklar saldırıyor.” Bu doğru lakin o dış mihraklar ne zaman saldırmadı, bizi ne zaman rahat bıraktı?

Gavurun görevi Müslüman Türk'ü engellemek ve o görevini kâmilen yapıyor. Ya biz?

Evet! Siyaseten, iktisaden güçlenmeliyiz. Ama yetmez ahlaken de!

Bu da yetmez en başta da inanç ve samimiyet açısından güçlenmeye mecburuz.

Gavur ve işbirlikçilerine zil takıp oynatacak fırsatlar sunmamalıyız.

Çocuklarımızı inanç ve değerlerimizden uzak diplomalı cahiller, dünyaya tapınan muhterisler, makam, mevki, servet ve şöhret peşinde koşan zavallılara dönüştürmemeliyiz.

Özele de devlet makamlarına da insan tayin ederken, canı pahasına davasına sadık insanlar getirilmeli.

Az olduğunu kabul ediyorum ama asla yok değil.

Elbette bu makamlarda liyakatli olanlar da var olmayanlar da. Ama daha seçici olmamız gerektiği kesin.

Tüm suçu devlete, siyasilere yüklemek kimseyi vebalden kurtarmaz. Herkes şahsi sorumluluğunu yerine getirmekle mükellef, ülkeyi ve dünyayı kurtarmakla değil.

Bizler şahsi sorumluluklarımızı yerine getirdiğimizde, yani adam gibi dava adamı evlat yetiştirdiğimizde yere daha sağlam basacağız.

İyi günlerde bol kazanırken şükretmeyen, hafif bir sıkıntı görünce ye'se kapılan, kendine bakmayıp sadece iktidarı suçlayanlar ile tüm sorumluluğu gavurların saldırılarına yükleyenler olduğumuzda elimize ne geçiyor?

Malum iblisin ilk isyanından bu yana süren mücadele bize şunu söylüyor: Kim çalışıyorsa kazanan odur. Allah (c.c.) adildir. Gayret edeni, çalışanı muvaffak kılıyor.

Şeytan ve avenesi çalışınca onlar, iyiler çalışınca Müslümanlar galip.

Şimdi bir virajdayız. Eşitliğe doğru ilerleyen bir dönemeç bu. Biz sadece zafere odaklanmadan samimiyetle gayrete devam edersek zafer inanların olacak.

Ülkemizde kötü giden bir şey yok. Bunlar doğum sancısı.

Sancısız doğumlar kalıcı olmaz. Hızlı yükselen çabuk iner. En yakın örneğe bakalım. Osmanlı zirveye 250 yılda erişti. Çöküşü de 2 asır sürdü.

Zafer inanların, bundan şüphesi olan varsa biz ondan beriyiz.

HADİS-İ ŞERİF

Noktayı Allah Rasulü (s.a.v)'in şerefli sözü ile koyalım.

Hz Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Hayat darlığından şikâyetçi olduğu halde sabahlayan kimse Rabbinden şikâyet ediyor demektir. Dünya hal ve ahvâli için mahzun olarak sabahlayan kimse Allah'a kafa tutarcasına sabahlamış sayılır. Bir zengine zenginliğinden ötürü tevazu gösteren kimsenin dinin üçte ikisi gitmiştir.” (İbn- Haceri'l-Askalânî, Münebbihât, 163 Baskısı, 1. Hadis-i Şerif)

Kimsenin şüphesi olmasın. Bu gidiş iyiye! Yeter ki iman edip salih amel işlemeye devam edelim. Bizim görevimiz bu!

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank